Seçimde kritik eşiği aşmanın yegane yolu ırkçılık mıdır?
Ben İstanbul’da gördüm, herhalde Türkiye’nin dört bir yanında da asılıdır, Kemal Kılıçdaroğlu’nun kocaman fotoğrafıyla bir seçim afişi var. Afişte kocaman harflerle ‘Suriyeliler gi-de-cek’ yazılı.
İlk gördüğümde otomobil kullanıyordum, hızla geçerken yanlış mı gördüm acaba diye düşündüm, bir sonraki afişin önünde durakladım ve yeniden okudum. Gerçekten de ‘Suriyeliler gi-de-cek’ yazıyordu.
Çok utandım.
Düşündüm, örneğin Almanya’da son 30-40 yılın herhangi bir zamanında seçimde yüzde 45 oy almış bir aday veya siyasi parti ‘Türken raus’ diye devasa afişlerle siyasi propaganda yapmış mıydı? Ben hatırlamıyorum.
Almanya’da ve Avrupa’nın dört bir yanında yaşayan Türklerin neredeyse sistematik ırkçılığa maruz kaldığını hepimiz biliyoruz. Öldürülenler, canlı canlı yakılanlar oldu.
Ama o Almanya’da Türkler, daha vatandaş bile olmamışken yerel seçimlerde oy verme hakkına sahipti. Daha sonra Almanya’da vatandaş olan Türklerin sayısının artmasının ardından Türk seçmen kitlesi çok önemli hale geldi. Doğal olarak Türkler bu ülkede siyasete de katıldılar. Evet, yaygın ırkçılığa rağmen oldu bu. Bugün Federal Alman hükümetinde Türkiye kökenli bakan var; o bakan yakın zamana kadar ülkenin önemli siyasi partilerinden birinde (Yeşiller) eş başkandı. Federal parlamentoda çok sayıda Türkiye kökenli milletvekili var. Eyalet hükümetlerinde ve parlamentolarında çok sayıda Türkiye kökenli var. Bunlar, Almanya’daki ırkçılığa rağmen var.
Suriyeli göçmenler meselesi, Türkiye’nin önemli sosyal sorunlarından biri. Aramızda kaç tane Suriyeli olduğunu, kaç tane yasa dışı göçmen olduğunu tam olarak bilemiyoruz. Suriyelilerin önemli bölümü kayda alınmış, yasal statüsü olan göçmenler ama bir de sadece Suriye değil Irak’tan Afganistan’a, Afrika ülkelerinden başka ülkelere kadar pek çok yerden gelmiş yasa dışı göçmenler de aramızda dolaşıyor. Kanıtı şu: Birkaç ay önce İstanbul’da polis ansızın rastgele yolda çevirme yaptı, sadece birkaç saat içinde yüze yakın yasa dışı göçmen yakaladı.
Türkiye çok büyük bir göçmen ülkesi. Osmanlı imparatorluğunun son 70-80 yılında imparatorluk coğrafyasının dört bir yanından milyonlarca göçmen Anadolu’ya gelmek zorunda kaldı. Gelenlerin hepsi etnik Türk değildi, bir kısmı Türkçe de bilmiyordu. Bu göçler sadece Osmanlı dönemine de özgü değil. Daha 40 yıl önce Bulgaristan’dan Türkler kitleler halinde buraya göçmek zorunda kaldılar. 30 yıl önce Bosna savaşından kaçanlar geldi.
Zaten böyledir: Hiçbir göçmen o kadar da gönüllü değildir göçmen olmakta. Bir mecburiyetle doğup büyüdüğü toprakları ve evini bırakmak zorunda kalır ve başka bir yere göçmeye kalkışır. Göçmen olmak, hayata ve her şeye sıfırdan bile değil, epey eksi bir noktadan başlamak zorunda kalırlar. Üstüne bir de ayrımcılığa, ırkçılığa uğrarlar.
Suriyeliler de keyif için gelmiş değiller, savaştan kaçtılar, ölümden kaçtılar.
Almanya’dan Kanada’ya kadar pek çok ülke Suriye’den mülteci aldı. Kimi çok aldı kimi az ama aldılar. Almanya özellikle çok cesur davrandı, Angela Merkel seçim kaybetmek pahasına ciddi miktarda Suriyeliyi ülkeye aldı.
Bu ülkelerin hiçbirinde seçim kampanyasında büyük siyasi partiler sokaklara ‘Suriyeliler gi-de-cek’ diye afişler asmadı. Bu seviyeye düşmedi.
Fakat bizde Kemal Kılıçdaroğlu oraya geldi.
Kılıçdaroğlu, 14 Mayıs sonrası partisinde yapılan analizlerde ilk turda seçimi kazanamama sebeplerinden biri olarak göçmen politikaları konusunda yeterince sert bulunmadığına inandırılmış olmalı; şu kısa sürede en büyük ağırlık verdiği konulardan biri bu Suriyeliler meselesi oldu. Zafer Partisini ikna etmek için müthiş bir müzakere yürüttü. Sonuç bu.
Peki ama bu mudur seçimi kazanmanın yolu? Afişe ‘Suriyeliler gi-de-cek’ yazıp ırkçılık propagandası yapmak mıdır Türkiye’nin bu önemli sosyal sorununa yaklaşmanın en sorumlu, en devlet adamı biçimi?
Yazık.