25-05-2023
İsmet Berkan

Seçimde kritik eşiği aşmanın yegane yolu ırkçılık mıdır?

Seçimde kritik eşiği aşmanın yegane yolu ırkçılık mıdır?

Ben İstanbul’da gördüm, herhalde Türkiye’nin dört bir yanında da asılıdır, Kemal Kılıçdaroğlu’nun kocaman fotoğrafıyla bir seçim afişi var. Afişte kocaman harflerle ‘Suriyeliler gi-de-cek’ yazılı.

İlk gördüğümde otomobil kullanıyordum, hızla geçerken yanlış mı gördüm acaba diye düşündüm, bir sonraki afişin önünde durakladım ve yeniden okudum. Gerçekten de ‘Suriyeliler gi-de-cek’ yazıyordu.

Çok utandım.

Düşündüm, örneğin Almanya’da son 30-40 yılın herhangi bir zamanında seçimde yüzde 45 oy almış bir aday veya siyasi parti ‘Türken raus’ diye devasa afişlerle siyasi propaganda yapmış mıydı? Ben hatırlamıyorum.

Almanya’da ve Avrupa’nın dört bir yanında yaşayan Türklerin neredeyse sistematik ırkçılığa maruz kaldığını hepimiz biliyoruz. Öldürülenler, canlı canlı yakılanlar oldu.

Ama o Almanya’da Türkler, daha vatandaş bile olmamışken yerel seçimlerde oy verme hakkına sahipti. Daha sonra Almanya’da vatandaş olan Türklerin sayısının artmasının ardından Türk seçmen kitlesi çok önemli hale geldi. Doğal olarak Türkler bu ülkede siyasete de katıldılar. Evet, yaygın ırkçılığa rağmen oldu bu. Bugün Federal Alman hükümetinde Türkiye kökenli bakan var; o bakan yakın zamana kadar ülkenin önemli siyasi partilerinden birinde (Yeşiller) eş başkandı. Federal parlamentoda çok sayıda Türkiye kökenli milletvekili var. Eyalet hükümetlerinde ve parlamentolarında çok sayıda Türkiye kökenli var. Bunlar, Almanya’daki ırkçılığa rağmen var.

Suriyeli göçmenler meselesi, Türkiye’nin önemli sosyal sorunlarından biri. Aramızda kaç tane Suriyeli olduğunu, kaç tane yasa dışı göçmen olduğunu tam olarak bilemiyoruz. Suriyelilerin önemli bölümü kayda alınmış, yasal statüsü olan göçmenler ama bir de sadece Suriye değil Irak’tan Afganistan’a, Afrika ülkelerinden başka ülkelere kadar pek çok yerden gelmiş yasa dışı göçmenler de aramızda dolaşıyor. Kanıtı şu: Birkaç ay önce İstanbul’da polis ansızın rastgele yolda çevirme yaptı, sadece birkaç saat içinde yüze yakın yasa dışı göçmen yakaladı.

Türkiye çok büyük bir göçmen ülkesi. Osmanlı imparatorluğunun son 70-80 yılında imparatorluk coğrafyasının dört bir yanından milyonlarca göçmen Anadolu’ya gelmek zorunda kaldı. Gelenlerin hepsi etnik Türk değildi, bir kısmı Türkçe de bilmiyordu. Bu göçler sadece Osmanlı dönemine de özgü değil. Daha 40 yıl önce Bulgaristan’dan Türkler kitleler halinde buraya göçmek zorunda kaldılar. 30 yıl önce Bosna savaşından kaçanlar geldi.

Zaten böyledir: Hiçbir göçmen o kadar da gönüllü değildir göçmen olmakta. Bir mecburiyetle doğup büyüdüğü toprakları ve evini bırakmak zorunda kalır ve başka bir yere göçmeye kalkışır. Göçmen olmak, hayata ve her şeye sıfırdan bile değil, epey eksi bir noktadan başlamak zorunda kalırlar. Üstüne bir de ayrımcılığa, ırkçılığa uğrarlar.

Suriyeliler de keyif için gelmiş değiller, savaştan kaçtılar, ölümden kaçtılar.

Almanya’dan Kanada’ya kadar pek çok ülke Suriye’den mülteci aldı. Kimi çok aldı kimi az ama aldılar. Almanya özellikle çok cesur davrandı, Angela Merkel seçim kaybetmek pahasına ciddi miktarda Suriyeliyi ülkeye aldı.

Bu ülkelerin hiçbirinde seçim kampanyasında büyük siyasi partiler sokaklara ‘Suriyeliler gi-de-cek’ diye afişler asmadı. Bu seviyeye düşmedi.

Fakat bizde Kemal Kılıçdaroğlu oraya geldi.

Kılıçdaroğlu, 14 Mayıs sonrası partisinde yapılan analizlerde ilk turda seçimi kazanamama sebeplerinden biri olarak göçmen politikaları konusunda yeterince sert bulunmadığına inandırılmış olmalı; şu kısa sürede en büyük ağırlık verdiği konulardan biri bu Suriyeliler meselesi oldu. Zafer Partisini ikna etmek için müthiş bir müzakere yürüttü. Sonuç bu.

Peki ama bu mudur seçimi kazanmanın yolu? Afişe ‘Suriyeliler gi-de-cek’ yazıp ırkçılık propagandası yapmak mıdır Türkiye’nin bu önemli sosyal sorununa yaklaşmanın en sorumlu, en devlet adamı biçimi?

Yazık.

Kılıçdaroğlu’nun BaBaLa TV performansı müthiş

Kılıçdaroğlu’nun BaBaLa TV performansı müthiş

Cumhurbaşkanlığı yarışında ciddi bir medya açığı olan Kemal Kılıçdaroğlu, belki Türkiye’nin en etkili YouTube kanalında BaBaLaTV’de çekimleri 7 saati aşan bir yayına katıldı. Bu yayının videosu dün akşam yayınlandı; bu yazının yazıldığı saatlerde 8 milyonu aşkın kez görüntülenmişti. 4 saat 11 dakikalık yayında çok sayıda genç izleyici Kılıçdaroğlu’na bir hayli sert üsluplu zor sorular sordular ve CHP lideri de neredeyse sinirleri alınmış biçimde, gayet sakin ve ikna edici bir üslupla onlara cevap verdi.

Az önce seçimi kazanmak uğruna açıkça ırkçılık yapma yoluna saptığı için eleştirdiğim Kemal Kılıçdaroğlu’nu bu programdaki tavrı nedeniyle de kutlamak istiyorum.

Herhalde bugün Türkiye’de tek bir kişi bile Tayyip Erdoğan’ın aynı programda, benzer sert sorularla sorguya çekilmesini hayal bile edemiyor.

Nitekim BaBaLaTV’nin ‘Mevzular Açık Mikrofon’ adlı serisi bu seçim döneminde bir nevi imtihana dönüştü. Mesela Muharrem İnce’nin incileri bu programda sinirleri bozulunca döküldü.

Salonu dolduran çok sayıda genç, sordukları sorular ve ülke gündemini izleme biçimleriyle aslında bu ülkeden hiçbir zaman ümidi kesmememiz gerektiğini de bize anlatıyorlar.

‘Özgür düşünce yok’ cümlesini kolayca söyleyebiliyoruz ama insanlar özgür olmaya teşvik edildiklerinde bakın ortaya ne güzel şeyler çıkıyor. Yukarıda BaBaLaTV’nin Kemal Kılıçdaroğlu programını tanıtım amacıyla hazırladığı 16 dakikalık video, bu özgürlüğün örnekleriyle dolu.

Türkiye keşke her sorunun sorulabildiği, cevapların aranabildiği bir ülke olsa. Bir zamanların Siyaset Meydanı’nı anımsatan BaBaLaTV ve Oğuzhan Uğur gerçekten müthiş bir iş yapıyor.

Bankalara ‘Türk Eurobond’ları alın’ talimatı

Bankalara ‘Türk Eurobond’ları alın’ talimatı

Malum, günlerdir Türkiye’nin 28 Mayıs öncesi yaşadığı büyük ekonomik sıkışıklığı yazıyorum. Dün gelen bir haber, Merkez Bankası’nın bu kez bankalardan Türk Eurobond’larını satın almalarını istediğini söylüyordu. Bloomberg’e göre Merkez Bankası bu yolla aşırı yükselip 700 puanın üzerine yerleşen Türkiye’nin CDS puanını düşürmek istiyordu. Bu puan yükselince Türkiye’nin ve Türk şirketlerinin yabancı para cinsinden çıkardığı bonoların fiyatı çok düşmüş, faizleri ise yükselmişti.

CDS, ülkelerin kendi dış borçlarını ödeyememe riskini ölçen bir endeks biçimi. CDS yükselince bilin ki o ülke varlıklarına yatırım yapacak olanların bu yatırımlarını sigortalamak için ödeyecekleri prim miktarı yükseliyor demektir. Dolayısıyla o ülke varlıklarına yatırım yapmak için istenen faiz miktarı da yükseliyor.

Türkiye uzunca bir zamandan beri yurt dışından borçlanmak istediğinde dolara veya euroya yüzde 9’un altında faizle borç bulamıyor. Bunun sebebi CDS puanının yüksek olması; yani Türkiye riskinin yüksek olması.

Bankalarımız bir miktar Eurobond aldı diye bu CDS endeksi anlamlı miktarda düşmez ama sanırım Merkez Bankası CDS’in zaten 200’ler seviyesine inmesini beklemiyor, 500-600’lerde kalsın, yeterli görüyor.

Nitekim bankaların talimata uyduğu anlaşılıyor ama CDS primi sadece 696’ya inmiş durumda.

Siz çocuğunuzu aslan kafesine sokar mısınız?

Siz çocuğunuzu aslan kafesine sokar mısınız?

Bazen ajanslardan öyle bir haber gelir ki, okuyunca donar kalırsınız. ‘Gerçek olamaz’ diye düşünürsünüz çünkü.

Dün Antalya Manavgat’tan gelen haber de bu türden. Bir aile, Manavgat’taki özel bir hayvanat bahçesini gezmeye gitmiş, yanlarında 4 yaşındaki çocuklarıyla.

Bahçedeki görevlilerden bir de akrabalarıymış, ‘Bizim aslan çok sakindir, isterseniz kafese girip birlikte fotoğraf çekebilirsiniz’ demiş. Onlar da inanmış, yanlarında 4 yaşındaki çocukla aslan kafesine girmişler.

Aslan çocuğa saldırmış, kafa derisini koparmış atmış.

Aslan kafesine girmekten söz ediyoruz. Olacak şey mi? Hadi siz girdiniz, 4 yaşındaki çocuğunuzu kafese aslanın yanına sokar mısınız?

Sarhoş sürücünün katliamı

Sarhoş sürücünün katliamı

Geçen akşam İstanbul’da bir trafik katliamı yaşandı. Buna ‘Kaza’ demiyorum, çünkü kaza falan değil.

Alkollü bir sürücü, o sırada yol kenarında yol onarım inşaat yapan işçilerin arasında daldı ve daha olay yerinde 4 işçiyi öldürdü, yaralananlar da oldu.

Oysa işçiler bütün güvenlik önlemlerini almış, yolun kenarına bir yandan iş makinesini park etmiş ve onarılacak bölümü işaretlerle kapatmıştı, bir yandan da kendilerini getiren kamyoneti de yine önlem olarak baş tarafa koymuşlardı.

Ama sarhoş olduğu için direksiyon hakimiyetini kaybeden sürücü tam araya, işçilerin çalıştığı bölüme daldı, dört can gitti.

Ölenler, birkaç yıl önce çalışmak için Diyarbakır’dan İstanbul’a göçen yol işçileriydi. Arkalarında çocuklarını eşlerini bıraktılar. Gece yarısı keyif için yol inşaatında çalışmıyorlardı, ekmek aslanın ağzındaydı.