Ümitten karabasana, Kemal Kılıçdaroğlu
Yanlış hatırlamıyorsam Kemal Kılıçdaroğlu ile en son seçimden birkaç ay önce Karar gazetesinde bir kahvaltı sohbetinde yüz yüze gelmiştim. Sohbette bütün Karar yazarları ve yöneticileri de vardı, çok sayıda CHP’li yönetici de.
O sabah Kılıçdaroğlu ile sohbet ettiğimi bilen bir arkadaşım akşam saatlerinde bana ‘Nasıl biri’ diye sordu, ona, ‘Komşunuz olsa çok seveceğiniz, evinizde ağırlamaktan büyük zevk alacağınız gayet tonton biri’ cevabını verdim. ‘Peki Cumhurbaşkanı olabilir mi?’ sorusu geldi. ‘Bence hayır’ dedim, ‘Fazla iyi kalpli, o görevin gerektirdiği acımasız kararları alabileceğinden şüpheliyim.’
Bir karakter tahlili ancak bu kadar yanılabilirdi. Bugün bakınca net biçimde görüyorum. Galiba Fatih Altaylı’nın da benzer bir karakter tahlili vardı. Kemal Kılıçdaroğlu ikimizi de (ve başka milyonlarca kişiyi de) ağaca çıkardı.
Benim Kemal Kılıçdaroğlu ile ilgili kanaatim iki sebeple, daha seçimin ikinci turu yapılmadan değişti.
Birinci sebep, Zafer Partisi ile imzalanıp kamuoyuna da açıklanan protokoldü. Bunun ilk maddesi, ‘CHP Anayasa’nın ilk dört maddesinin arkasındadır, bunu değiştirmeyecektir’ manasına geliyordu.
Kendisinden bu metnin imzalanması istendiğinde Kemal Kılıçdaroğlu karşısındakine ‘Ben bu Cumhuriyeti kuran partinin genel başkanıyım, ne cüretle benden böyle bir söz vermemi istersin, siz kim oluyorsunuz’ dememiş, sanki partisinin ilk dört maddeyi değiştirmeye niyeti varmış ama bu protokol sayesinde bu niyetten vazgeçmiş gibi imzayı atmıştı.
İkinci sebep, Kemal Kılıçdaroğlu’nun ikinci tur seçim kampanyasında Nazi Almanyasını aratmayacak seviyede ırkçı sloganlarla şehirleri afişlerle donatmasıydı. Aylardır kalp işareti yapan Kılıçdaroğlu gitmiş, yerine ‘Suriyeliler Gi-De-Cek’ diye afişler asmaktan utanmayan bir ırkçı gelmişti.
Bunu ikinci tur öncesinde burada yazdım diye başta yakın çevrem olmak üzere etraftan işitmediğim laf kalmamıştı. Ama benim için ‘iyi kalpli’ Kılıçdaroğlu orada bitmişti, yerine koltuk uğruna, iktidar uğruna ruhunu şeytana satmaya bile tevessül edebilen biri gelmişti.
Meğer eksik biliyormuşuz. Önce T24’te Cansu Çamlıbel, Ümit Özdağ ile yaptığı bir mülakat sayesinde ortaya çıkardı ki, Zafer Partisi ile Kılıçdaroğlu bir de gizli protokol imzalamış, İçişleri Bakanlığı dahil üç bakanlık ile MİT Başkanlığı bu partiye vaat edilmişti. Ardından HaberTürk TV’de Mehmet Akif Ersoy, Kılıçdaroğlu’nu sıkıştırdı ve bu protokolün gerçekten de var olduğu onun tarafından da doğrulandı.
Gençler bilmez, aslında benim bile yaşım tam olarak yetmiyor, Türk siyasi tarihine ‘Güneş Motel Pazarlığı’ diye geçen ve siyasi ahlaksızlık örneği olarak hep verilen bir olay var.
1978 seçimini CHP kazandı ama parlamentodaki sayısı tek başına iktidar olmaya da yetmedi. Az sayıdaki eksiğini milletvekili transferi yoluyla tamamladı parti, transfer olan bütün isimlere de bakanlıklar verildi. Bu pazarlıklar, İstanbul Florya’daki Güneş Motelleri’nde yapılmıştı. 12 Eylül darbesine giden yolu açan o kirli hükümettir ve nedense pek az konuşulur.
Şimdi CHP liderinin yüzde 1-2 oy gelir umuduyla Zafer Partisi ile bu kirli pazarlığa girdiğini kabul etmiş olması insanın nefesini kesiyor.
Bana soracak olursanız en güzel tepkiyi, Kılıçdaroğlu’nun müttefiklerinden Gelecek Partisi’nin Genel Başkan Yardımcısı Serkan Özcan vermiş, “Başka hiçbir söz ya da açıklama seçim mağlubiyeti nedeniyle duyduğum büyük üzüntüyü ortadan kaldıramazdı. Teşekkür ederim Sayın Kılıçdaroğlu. Ben ve benim gibi sırf bu ülkeye demokrasi, hukuk ve eşitlik gelsin diye gecesini gündüzüne katan binlerce insana büyük bir teselli bahşettiniz! İyi ki olmamış!” demiş.
Gerçekten de… İyi ki olmamış!