04-12-2024
İsmet Berkan

Suriye konusunda bu kez Ankara hem çok serin kanlı hem de bir stratejik hedefi var

Suriye konusunda bu kez Ankara hem çok serin kanlı hem de bir stratejik hedefi var

Savaşın toz dumanı, sosyal medyada, hatta haber televizyonlarında yapılan ölçüsüz konuşmalar sizi yanıltmasın, bu sefer Suriye’de işler başka türlü.

Başka türlüden kastım, Ankara’nın, Tayyip Erdoğan iktidarının tutumu.

Bundan 10 yıl önce fetih rüzgarları esiyor, Halep’teki camide cuma namazı kılmaktan söz ediliyordu. Bugün öyle değil.

Tam tersine, Ankara’da bir Hakan Fidan serin kanlılığı, önceden hesaplanmış ve taktik adımları belirlenmiş bir stratejik hazırlık var ve buna uygun davranılıyor.

Daha önce birkaç ayrı vesileyle yazdım, Türkiye’nin bütün güney sınırları boyunca uzanan vahim bir güvenlik sorunu var. Bu sorun ayrılıkçı terör örgütü PKK’nın Güney sınırımızdaki iki çökmüş devlette, Irak ve Suriye’de elde ettiği güvenli alanlardan kaynaklanıyor.

O yüzden Türkiye binlerce kilometrelik sınırı boyunca sürekli askeri harekat yapmak zorunda. Bunun sebep olduğu insan ve kaynak harcaması bir yana, kendini güvende hissetmeyi neredeyse unutmuş bir güvenlik devletine dönüşmemiz esas büyük sorun.

Bu sorun hiç kuşku yok Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başa çıkması, çözmesi gereken en büyük sorun.

Peki nasıl çözülecek? Normali ve sürdürülebilir olanı, güney komşumuz iki devletin kendi iç güvenliklerini sağlayabilen ve sınır güvenliklerini kontrol edebilen devletlere dönüşmesi. Bu olana kadar Türkiye o binlerce kilometre boyunca asker bulundurmaya devam etmek zorunda.

İşte Irak’ta ne yapıldı? Pençe-Kilit adı verilen operasyonla bu ülke topraklarına girdik ve orada artık daimi ordu bulunduruyoruz. Bu sayede Irak sınırından PKK sızmalarını önlüyoruz, ama bunun bir bedeli var, daha birkaç gün önce oradan şehit haberi geldi.

Benzer bir stratejiyi Suriye’de de uyguluyoruz, ama henüz tam olarak hayata geçmedi. Yine de 1000 kilometreye yakın uzun sınırın önemli bölümü Türkiye’nin kontrolünde. Bazı bölgelerde ise PKK doğrudan ‘sınır komşusu’ Türkiye’ye.

Türkiye Hakan Fidan’ın Dışişleri Bakanı olarak göreve başlamasından beri Irak’taki merkezi hükümetle ilişkisini güçlendirdi. Ümit ediliyor ki, zaman içinde Pençe-Kilit operasyonu sona ersin, yerine Irak ordusu gelip aynı işi yapsın, hatta gidip Kandil’i de temizlesin. Ama tabii bu hedefe varmaktan daha çok uzağız.

Suriye’de ise durum daha fena. Türkiye bütün kinini içine atarak Beşar Esad ile barışmayı, onun Suriye’nin cumhurbaşkanı olmasını meşru kabul etmeyi önerdi aslında. Bu kimsenin Esad’a vermediği bir şeydi ama o bunu anlamadı, elini daha kuvvetli sandı, Tayyip Erdoğan’a hakaret kabul edilebilecek cevaplar verdi.

Bu cevapların ve üslubun sonucunu da bugün yaşıyor. Şundan kuşkunuz olmasın, HTŞ’nin öncülüğünde başlayan bu savaşın Türkiye’nin önceden haberi olmadan yapılması söz konusu değil. Türkiye HTŞ’yi kontrol edebilen bir ülke değil, ama yine de İdlib’de Türkiye etkisini hiç küçümsememek gerekir.

Muhalif grupların hızlı başarısının Türkiye açısından bir birincil, bir de ikincil hedefi var.

Birincil hedef Esad’ı bu kez rütbesi hayli düşmüş biçimde siyasi çözüm masasına çekmek. Bu konuda Rusya ile Türkiye arasında işbirliği veya anlayış birliği var mı bilinmez, ama Rusya’nın Esad’ı eskisi kadar koruyacak gücü Suriye’de artık bulundurmadığı çok açık. Kaldı ki Esad’ın siyasi çözüm için masaya oturmasını Rusya da istiyor.

Türkiye’nin ikincil hedefi ise Münbiç’i Suriye Milli Ordusu’nun almasını sağlamak. Burası, esasen bir Arap kenti ve Halep’le birlikte düşünüldüğünde, hele buralarda adil ve adam gibi yönetimler kurulması başarılırsa Türkiye’deki sığınmacı Suriyeliler için ciddi birer çekim merkezi olabilir. Özellikle Halep, ama verimli ovaları, barajı ve güçlü ticari altyapısıyla Münbiç’i de küçümsememek gerek.

Dün yazmaya çalıştım, demografi PKK’nın bugün sahip olduğu geniş bölgeyi sonsuza kadar yönetmesine engel. Bu bölgenin ezici çoğunluğunda normalde Arap nüfus daha çok. Dolayısıyla Suriye Kürtleri siyasi çözüm masasına oturmayı başarsalar bile ancak ağırlıkları kadar bir güce sahip olabilirler.

Dikkat edin, Ankara geçen hafta HTŞ öncülüğündeki muhaliflerin saldırısı başladığından beri son derece serin kanlı. Belli ki önceden düşünülmüş, tepkiler ölçülmüş biçilmiş.

Bu cuma Astana formatında bir toplantı yapılacak. O toplantıda Ankara’nın hedefi özellikle Rusya’nın Esad üzerinde baskı kurup onu siyasi masaya oturmaya zorlaması. İran ise Suriye’deki bütün etkisini kaybetme riskiyle karşı karşıya.

Ankara’nın kurduğu bu oyuna neredeyse anında ABD de katıldı, Esad’a açık açık ‘İran’ı bırak, o zaman biz sana yardım ederiz’ mesajları verildi.

Umalım ve bekleyelim ki Ankara bu oyununu ve kurduğu stratejiyi sabırla sürdürsün ve bir netice alsın.

Güneyde Suriye isimli bir devletin olması, üstelik o devletin güçlü ve çevresiyle (İsrail dahil) barış içinde olması Türkiye’nin en büyük çıkarıdır. Bunu hiç unutmayın.

Muhalefete kızıp demokrasiyi askıya almak

Muhalefete kızıp demokrasiyi askıya almak

Güney Kore’de dün yaşananlar demokrasi dediğimiz rejimin ne kadar kırılgan olabileceğinin çarpıcı bir örneğiydi.

Ülkenin 2022’de kıl payı bir seçim zaferiyle seçilmiş, ama artık popülaritesini büyük ölçüde kaybetmiş, ilk gününden beri de parlamentoda çoğunluğu olan sert bir muhalefetle başa çıkmak zorunda kalan cumhurbaşkanı dün muhalefete kızgınlığının doruğunu yaşadı.

Muhalifler o cumhurbaşkanının bütçesini Meclis’te reddedince Cumhurbaşkanı Yoon Suk Yeol ansızın televizyona çıktı ve ülkede sıkıyönetim ilan ettiğini, Meclis’i feshettiğini, siyaseti ve haberleşme özgürlüğünü askıya aldığını duyurdu.

Bu ülkenin cumhurbaşkanının ülkenin demokrasisine ve parlamentosuna karşı darbe yapması anlamına geliyordu.

Aynı Yoon Suk Yeol orduya da talimat verdi, askerler gidip Meclis’i kuşattı.

Ama hemen ardından halk sokağa döküldü, muhalefet ile Yoon Suk Yeol’ün partisi bile bir araya geldi ve bu darbeye karşı çıktı.

Şimdi Yoon Suk Yeol kara kara düşünüyor. Görevinden istifa etmesi için ağır bir baskı var.