06-10-2023
İsmet Berkan

‘Erdoğan’a oy vermedim’ diyen herkes okusun: Bir seçim başarısızlığının anatomisi

‘Erdoğan’a oy vermedim’ diyen herkes okusun: Bir seçim başarısızlığının anatomisi

Hiç kuşku yok, siyasi partiler çok sayıda önemli iş yapar, önemli işlevleri yerine getirirler. Ama partilerin yaptığı işler arasında bir tanesi, en önemlisidir: Seçimlere katılmak ve başarılı olmak.

Türkiye, bu yılın Mayıs ayında duygusal dozu ve kutuplaşması çok yüksek bir seçim yaşadı. Ama seçim bir gün veya bir an değildi. Özellikle Tayyip Erdoğan’ın iktidarı kaybetmesini isteyen geniş muhalefet cephesine taraftar olanlar açısından seçim, ta 2019 yılında, yerel seçimin hemen öncesinde başladı.

Bu oldukça geniş grup, 4 yılı aşkın bir süre boyunca ‘Bu sefer kazanacağız’ ümidini canlı tuttu ve 14 Mayıs gecesi çok büyük bir hüsran yaşadı. Destekledikleri aday Kemal Kılıçdaroğlu seçimi bırakın birinci turda kazanmayı, o ilk turda birinci bile çıkamamıştı. Ama bundan daha önemlisi, Tayyip Erdoğan’ın liderliğindeki Cumhur İttifakı yüzde 50’ye yakın oy alarak parlamentodaki çoğunluğunu garantilemişti. Buna karşılık 6 partili bir ittifak olan Millet İttifakı ancak yüzde 35 civarında oy alabilmiş, Meclis’te çoğunluk elde etmenin yakınına bile gelememişti.

Milletvekili seçimindeki bu başarısızlık, 28 Mayıs’ta ikinci turu yapılan Cumhurbaşkanlığı seçiminin gölgesinde kaldı, pek az konuşuldu, pek az özeleştiri geldi muhalefet cephesinden bu seçimde alınan sonuçlara ilişkin.

Aslında anayasa konuşacaktık

Dün bir grup gazeteci, Deva Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’la öğlen yemeğinde buluştuk. Babacan bu buluşmayı aslında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın bugünlerde sık sık yinelediği yeni anayasa çağrısına ilişkin olarak düzenlemişti. Kendi partisinin 2021’de, Millet İttifakı Partileri’nin ise 2022’de açıkladığı anayasa ve sistem önerilerinin arkasında olduklarını anlatmak istiyordu.

Ama laf doğal olarak döndü dolaştı, seçim başarısızlığına geldi. Aslında belli ki Ali Babacan da, CHP’den kendisine yönelen bazı eleştirilerden çok rahatsızdı, en azından benim bugüne kadar bilmediğim çok ilginç bazı detaylar aktardı.

Biraz sonra yazacağım bilgilerin tamamı Ali Babacan’dan ama ben Babacan’ın anlattıklarına yetinmeden araya kendi görüşlerimi de katarak seçim başarısızlığının anatomisini hikayeleştirerek anlatacağım.

Seçime bilimle mi hazırlanılır, el yordamıyla mı?

En başta söyledim, bir siyasi partinin yaptığı işler içinde en önemlisi seçime katılmak ve başarılı olmak.

Peki nasıl başarılı olunur seçimde? Herhalde el yordamıyla değil, başarı dediğiniz şey bilgiyle, bilimsel bilgiyle ve doğru iletişimle birlikte gelen bir şey. Ben oturduğum yerde oturup nutuk atayım, seçmen de bana oy versin diyemezsiniz. Seçmenin duygularını, düşüncelerini, yönelimlerindeki değişimleri ve rakiplerinizin söylemlerinin seçmendeki etkilerini an be an analiz etmeli ve her seferinde bunlara yeni çözümler getirebilmelisiniz. Seçim, son derece dinamik bir süreç.

Bütün bunları bir partinin yapabilmesinin yegane yolu, günümüzün modern pazarlama tekniklerinin de bize söylediği, sürekli araştırmalar yapmak ve bu araştırmalardan alınan sonuçlara göre seçim kampanyasının taktik adımlarını an be an yeni durumlara uyarlamak. Öyle ya, seçmenin ne istediğini, neyden korktuğunu, neye sevindiğini ve ümitlendiğini bilmezseniz ancak el yordamıyla ilerlersiniz.

Araştırma yapmamakla övünmek ne demek

Millet İttifakı’nı oluşturan partilerin en büyüğü ve dolayısıyla maddi anlamda en fazla kaynağa sahip olanı Cumhuriyet Halk Partisi’ydi. Bu parti seçim öncesi araştırmalar yaptırdı mı? Parti genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu birkaç kez sanki gurur duyulacak bir şeymiş gibi ‘Biz araştırma yaptırtmıyoruz’ demişti.

CHP kendisi araştırma yapmadı ama çoğu kamuoyuna da yansımış olan çok sayıda araştırmaya baktı. CHP yöneticilerinden Onursal Adıgüzel bir seferinde açıklamıştı, 2023 başında gelen araştırmalarda Kemal Kılıçdaroğlu ‘riskli aday’ olarak görülüyordu, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş ise seçimi daha rahat kazanacak gibi duruyordu. CHP bu araştırmaları görmezden geldi, Kemal Kılıçdaroğlu kendi adaylığında ısrar etti.

Ortak liste önerisi Kemal Kılıçdaroğlu’ndan

Ama esas hikayemiz bu değil. Genel seçim öncesi milletvekili listelerinin oluşturulma aşamasında CHP Genel Başkanı, partisinde yapıldığını söylediği, araştırmalara dayalı bir milletvekili simülasyonu çalışmasıyla ittifak partilerine ziyarete gitti.

Kılıçdaroğlu’nun önerisi, Millet İttifakı’nın tamamının tek bir listede seçime katılmasıydı. ‘Ayrı ayrı girersek d’Hont sisteminden ötürü seçimde 60’a yakın daha az milletvekili çıkarıyoruz, halbuki hep birlikte girersek Meclis’te çoğunluk oluşturabiliriz’ diyordu.

İyi Parti bu öneriyi kabul etmedi, seçime kendi başına gitmeye karar verdi ve gitti biliyorsunuz. Ama diğer küçük partilere Kılıçdaroğlu çok bastırdı, onlar da gelip CHP listesine girdiler.

Babacan: Biz tek başımıza girmeye hazırdık

Ali Babacan, ‘Biz’ diyor, ‘Seçime kendi başımıza girmek için karar almış ve çalışmaya başlamıştık, hatta çok para harcadığımız bir reklam kampanyasına da girişmiş, seçmene ‘Mührü Deva’ya bas’ diyorduk. Tam 1300 kişi adaylık için başvurdu, bunları ince eleyip sık dokuduk. Ben tam 8 gün kapandım, bir komisyonla birlikte aday listelerini oluşturdum. Kemal Bey gelip bu öneriyi getirince önce ‘Hayır’ dedim ve sakıncaları saydım. Ama Kemal Bey ısrarlıydı, ‘Burada memleket söz konusu, parti ve kişisel hesap yapmamalıyız’ dedi. Sonunda CHP’nin önerisini kabul ettik.’

Babacan’ın anlattığına göre CHP, İyi Parti dışında kalan partilerle tek liste olarak girmenin fazladan katkısının 32 milletvekilliği olduğunu hesaplamıştı. Neye dayanarak bu hesap yapılmıştı peki? ‘Araştırmalara’ dedi Babacan.

Ali Babacan ve ekibi kendileri de araştırmalara bakıp simülasyon yapmış, ‘Sahiden de’ diyor Babacan, ‘Bizim hesabımızda da birlikte seçime gitmenin fazladan 30 milletvekilliği kazandıracağı çıktı. Onlar 32 bulmuştu, biz 30 bulduk.’

Babacan’a göre kendilerinin yaptığı hesapta bu 30 milletvekilinin 18’ini Deva sağlıyordu.

Kılıçdaroğlu Deva’ya öneriyor: 15+5

Sonra CHP ile pazarlığa oturulmuş, CHP de Deva’ya seçilebilir sıralardan 15 ve daha büyük bir başarı olursa seçilebilecek yerlerden de (yani daha arka sıralardan) 5 yer ayırmış, el sıkışmışlar.

Fakat süreç ilerlerken CHP, bu anlaşmaya ilave olarak Deva’ya önce 1, sonra 3 ve sonra 2 yer daha vermiş. Yani 15 sayısı tamamen CHP’den gelen teklifler üzerine 21’e yükselmiş. Bir de işte daha arka sıralara yazılan 5 Deva’lı daha var.

Sonucu hepimiz biliyoruz: CHP’nin ortak listesi, CHP’nin kendi potansiyeli kadar, hatta daha altında yüzde 25 oy aldı. Bu yüzde 25’in ne kadar CHP oyu ne kadarının Deva, Gelecek, Saadet veya Demokrat Parti oyu olduğunu bilmenin hiçbir yolu yok. Ama şunu biliyoruz: Bu 4 parti bugün Meclis’e 38 milletvekili sokmuş durumda. CHP’nin ise 130 milletvekili var. Yani yüzde 25 oyla gelen 168 milletvekilinin yüzde 22’si CHP dışı partilere gitti.

Bugün bazı CHP’liler bu sonuca bakıp, diğer 4 partinin vekillerinin ‘kendilerinden çalındığını’ öne sürüyor. Çünkü alınan yüzde 25 oyun tamamının CHP oyu olduğunu söylüyorlar. Ama dediğim gibi bunu bilmeye imkan ve ihtimal yok artık.

Kaldı ki Ali Babacan’ın anlattıklarından anlıyoruz ki, kimse CHP’ye zorla bir şey yaptırmış değil; inisiyatif zaten CHP’den ve Genel Başkanından kaynaklanmış.

Peki bütün bu seçim başarısızlığından milletvekili listeleri başarısızlığına kadar bir dizi büyük başarısızlığın arkasında ne var?

Aslında rüzgar 2022 yaz sonunda dönmeye başlamıştı

Seçim yenilgisinde rol oynayan faktörler olarak kişisel hırslar, ihtiraslar, egolar, ayak oyunları, hatta akçeli işler seçimin ertesi gününden beri konuşuluyor ama bir konu hiç gündeme gelmedi: Seçim kazanmak için bilimi hiç kullanmamak, kullanmaya kalktığında da kim tarafından nasıl yapıldığını bilmediği araştırmaları kullanıp ‘sözde bilim’e teslim olmak.

Oysa güvenilir kamuoyu araştırmalarında Millet İttifakı’nın 2022’nin yaz sonundan itibaren zemin kaybetmekte, buna karşılık Tayyip Erdoğan ve Cumhur İttifakı’nın bir ara yüzde 40’ın altın düşmüş olan oylarını toparlama başladığı görülmekteydi.

‘Rakibim neden yükseliyor’ diye merak etmezsen…

Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığının açıklandığı güne kadar yapılan bütün araştırmalarda, Tayyip Erdoğan’ın daha fazla oy alıp geçebildiği yegane muhalefet adayının Kılıçdaroğlu olduğu, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu’nun ise Erdoğan’ı açık farkla yendiği görülüyordu.

Araştırmaların bu sonuçlarına gözünü kapatan, rakibinin oylarındaki yükselmenin sebeplerini araştırmaya tenezzül bile etmeyen CHP yönetimi, milletvekili dağılımını hesaplamak için kamuoyunda elden ele dolaşan ne idüğü belirsiz araştırmalara başvurdu. Onlarda da görmek istediğini gördü, bütün hesabını yanlış yaptı.

Aynı dönemde başka araştırmalar, Deva-Saadet-Gelecek üçlüsünün seçime ortak listeyle girmesi halinde bir avantaj elde edeceğini söylüyordu örneğin. Ama bu seçenek çok kısa bir süre için gündemde kaldı. Bu üçlüye İyi Parti’nin de katılması halinde potansiyel daha da büyüyor, böylece sağ muhafazakar seçmen CHP listesine oy vermek zorunda da kalmıyordu.

Bilimi kullanmayıp siyaseti el yordamıyla yapınca işte böyle oluyor. Bir seçim başarısızlığının, milyonların yaşadığı hüznün arka planında bunlar olmuş işte.

Suriye’ye hava harekatı hem yapılabilir hem yapılamazmış

Suriye’ye hava harekatı hem yapılabilir hem yapılamazmış

Türkiye’den kalkan silahlı insansız hava araçları dün Suriye’de PKK/YPG’ye ait çok sayıda hedefi vurdu.

Daha dün ben burada ‘Suriye’ye hava harekatı yapmak mümkün mü’ diye sormuş, savaş uçaklarının bu ülkenin hava sahasına girmesinin Rusya ve Suriye’nin iznine tabi olduğunu, o yüzden öyle bir harekat yapılma olasılığının düşük olduğunu söylemiştim. Türkiye, Kuzey Irak’ta bu harekatları rahatça yapıyor ama Suriye hava sahası farklı.

Nitekim MİT tarafından yürütülüp yönlendirildiği anlaşılan harekat SİHA’larla yapıldı. Yapıldı ama Fırat’ın Doğusunda, yani PKK/YPG’nin Amerikan ordusundan bazı unsurlarla birlikte kontrol ettiği bölgede, Irak’tan havalanan bir Amerikan F-16 uçağı Türk SİHA’sını düşürüverdi.

Amerikan ordusu, ‘Bizim bulunduğumuz üsse tehlikeli biçimde yaklaşmıştı, tehdit gördük, düşürdük’ diye açıklama yaptı. Türk tarafından henüz bir protesto veya yüksek sesli kızgınlık duymadık.

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, bu harekatın yapılacağını haber verdiği açıklamasında Amerika’yı kastederek ‘Üçüncü tarafların geri çekilmesini’ istemişti ama bu isteğim yerine gelmedi, aksine o üçüncü taraf topa oldukça sert biçimde girdi.

Bundan sonra ne olacak peki?

Türkiye, ‘Bu yaptığımız zaten bir yok etme değil cezalandırma operasyonuydu, bugünlük cezamızı verdik, yarın gerekirse yeniden veririz’ deyip susabilir veya Amerika’yı çok sert biçimde eleştirmeye girişebilir.

Eski Türkiye olsa, yani seçim öncesi Tayyip Erdoğan Türkiye’si olsa, Amerika ile aramızda ciddi bir maraza çıkacağını söylemek kolay olurdu. Ama bugün duygulardan çok akılla hareket etmeye çalıştığı izlenimi veren bir Tayyip Erdoğan ve onun buna uygun olarak kurduğu güvenlik/dış politika ekibi görevde.

Bu SİHA düşürme olayını Türk askerinin başına çuval geçirmeyle kıyaslayanlar olabilir, iki NATO müttefikinin birbirine saldırması diye nitelemek isteyenler olabilir, hatta olacaktır da.

Çünkü dünkü hareketiyle ABD, Türkiye’nin Suriye’de PKK/YPG’ye karşı yapabileceklerine bir sınır çizmiş oldu. 

Ankara bu sınırı tanımamayı seçecektir ama bunu tanımadığını yüksek sesle de ilan edecek midir, onu bugün göreceğiz.

Putin’in Dağlık Karabağ ve Ermenistan açıklaması önemli

Putin’in Dağlık Karabağ ve Ermenistan açıklaması önemli

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin Uluslararası Valday Kulübü adlı bir kuruluşun Soçi’de düzenlediği bir toplantıda konuşma yaptı. Bu konuşma pek çok bakımdan önemli ama galiba bizi en çok ilgilendiren kısmı Dağlık Karabağ ile ilgili sözleri.

Putin, belli ki Ermenistan’ın mevcut yönetiminden pek haz etmiyor, Başbakan Paşinyan’ın politikalarını da beğenmiyor, o yüzden laflarının arasında ‘Ermenistan’ın Dağlık Karabağ’ın Azerbaycan toprağı olduğunu kabul ettiğini’ birkaç kez özel olarak vurgulama ihtiyacı duyuyor.

Gerçekten de, Ermenistan uzun zamandır Dağlık Karabağ’ın ‘Ermeni toprağı’ olduğunu iddia ediyordu ama 2020’deki savaşı kaybetmelerinden sonra bu tutumlarını değiştirdiler, zaten hukuken Azerbaycan’a ait olan Dağlık Karabağ’ın ‘Azerbaycan toprağı’ olduğunu da kabul ettiler.

Putin’in sözlerinden Ermenistan konusunda havlu atmış gibi bir izlenim doğuyor ama bu izlenim doğru olmayabilir. Rusya’nın eli bu konularda çok uzun ve her an Ermenistan’da Paşinyan yönetiminin devrilmesi için devreye girebilir.

Çünkü, son gelişmeler Güney Kafkasya’da çok önemli bir barış değişiminin önünü açabilir, Türkiye ile Ermenistan ve Azerbaycan tarihi değiştirebilir.