Allah’ın varlığı matematiksel olarak da kanıtlanabilir mi?
Her şeyi bildiğim inancında da değilim, iddiasında da. Bilmediğim çok şey olduğunun farkındayım; bilmediğimi bile bilmediğim şeyleri hayal dahi edemiyorum.
Bu tuhaf girişi yapmamın sebebi, birkaç ay önce The Scientific American dergisinde gözüme çarpan bir yazı. Manon Bischoff adlı bir Alman matematikçi, “Tanrının varlığı matematiksel olarak kanıtlanabilir mi?” diye yazmış. İngilizce yazıyı buraya tıklayarak okuyabilirsiniz.
Yazıyı okuyunca bu konuda ne kadar bilgisiz olduğumu fark ettim. Döndüm ansiklopedileri ve diğer bilgileri taramaya başladım.
Amerika’daki Stanford Üniversitesi’nin insanlığa armağan ettiği ve her isteyene açık bir hazinesi var, internete girip plato.stanford.edu adresini yazacak olursanız bu dev felsefe ansiklopedisi ekranınıza geliyor.
Orada “Tanrı argümanları” veya “Tanrının varlığına dair tezler” diye arama yaptığımda karşıma tam 1964 ayrı sayfa çıktı. Sonra döndüm, Cumhuriyet Türkiyesi’nin dünya Müslümanlığına çok büyük bir katkısı olan “İslam Ansiklopedisi”ne baktım; burada Sait Özervarlı tarafından kaleme alınmış olan “İsbât-ı Vâcib” başlığından çok şey öğrendim.
Soru şu: Tanrının varlığı her türlü şüpheden arındırılmış bir şekilde kanıtlanabilir mi?
Soruyu bu şekilde sorunca cevabını da her türlü şüpheden arınmış kabul ettiğimiz alanda, matematik ve mantıkta aramak gerekiyor. Tanrının varlığını matematik-mantık alanında ispat çabalarına “ontolojik kanıt çabası” adı veriliyor.
Tanrı fikri ve inancı herhalde ilk insandan beri var. Çok tanrılı dinleri şimdilik konumuzun dışında bırakıp tek tanrılı dinlere baksak dahi, binlerce yıldan beri bu dinlere inanan önemli düşünürlerin tanrının varlığını ontolojik olarak ispat etmekle uğraştıklarını görüyoruz.
Tabii yegane ispat çabası bu değil. Örneğin, evrenin varlığına ve doğanın düzenine bakıp tanrının varlığını ispat etme çabasına “kozmolojik ispat çabası” adı veriliyor. Ahlaki ispat, pragmatik ispat, teleolojik ispat gibi farklı farklı ispat çabaları da var elbette. Ama bizim konumuz ontolojik ispatla sınırlı.
Hristiyan aleminde bilinen en eski ontolojik ispat çabası, 11. yüzyılda yaşamış olan Aziz Anselm’in ünlü “Proslogion” adlı kitabında geçer.
Oysa ondan yüzyıllar önce, tam da İslam’ın Altın Çağı’nı başlattığı düşünülen, miladi 866 yılında öldüğü varsayılan, hep “İlk İslam filozofu” sıfatıyla anılan El Kindi de aynı çabayı göstermişti.
İzninizle önce Kindi’nin matematik ve mantıkta temel bir araç olarak kullanılan “aksiyomatik yöntem”le yaptığı ispatı aktarmaya çalışayım. Kindi’nin “aksiyom”ları 6 taneydi:
- Aynı cinsten olan ve birbirinden büyük olmayan iki nicelik eşittir.
- Bütün boyutları ve parçaları ile birbirinden farksız olan nicelikler eşittir.
- Sonlu nicelikler, sonsuz olamazlar.
- Eşit şeylerden birine aynı cinsten diğer bir şey katılınca eşitlik bozulur. Kendisine katkı yapılan şey, eski halinden daha büyük olur.
- Sonlu niceliklerin bir araya gelmesiyle vücut bulan şey, sonlu olur. Başka bir deyimle aynı cinsten sonlu niceliklerden bazısı sonlu olunca tamamı da sonlu olur.
- Aynı cinsten sonsuz iki niceliğin biri diğerinden daha az veya daha çok olamaz. (İslam Felsefesinde Allah’ın Varlığının Delilleri; İbrahim Agah Çubukçu, Sayfa 14-15)
El Kindi’ye göre “sonsuz” olmak Allah’a ait bir özellikti; doğada “sonsuz” diye bir şey olamazdı. Doğada her şeyin sonlu olması ise bir yüce güç, yani Allah tarafından yaratıldıklarının kanıtıydı.
Kindi bu 6 aksiyoma dayanarak ama en çok son aksiyoma dayanarak doğada sonsuzluk olmadığını kanıtladığı iddiasındaydı.
Kindi şöyle akıl yürütüyordu:
-Sonsuz bir nicelikten belli ve sonlu bir parça koparalım. Geriye kalan kısım ya sonlu olacaktır ya sonsuz. Eğer niceliğin geriye kalanı sonlu ise, 5. aksiyom gereği tamamı da sonlu olacaktır. Çünkü bir nicelik hiçbir zaman aynı anda hem sonlu hem sonsuz olamaz.
-Yok geri kalan kısım sonsuz olacaksa, o zaman en başta çıkardığımız kısmı bu niceliğe geri ekleyecek olursak sonsuz niceliğin miktarı artmış olacak. Bu da 6. aksiyomla bir çelişki yaratır; çünkü bu aksiyoma göre sonsuz+1 diye bir şey söz konusu olamaz.
Yani şöyle demiş oluyordu Kindi: Bir tek Allah sonsuzdur, bu da onun varlığının ispatıdır.
Bugün Kindi’nin 6. aksiyomunun yanlış olduğunu biliyoruz. 19. yüzyılda Alman matematikçi Georg Cantor, bazı sonsuzlukların diğer sonsuzluklardan daha büyük olduğunu kanıtlamıştı.
Sadece pozitif sayılardan oluşan doğal sayılar kümesi sonsuz sayıda eleman içerir; pozitif sayıların yanısıra negatif sayıları da içeren tam sayılar kümesi de sonsuz sayıda eleman içerir ama tanımı gereği doğal sayılar kümesinden iki kat büyüktür.
Doğada sonsuzluk var mı yok mu bilemeyiz, mesela bildiğim kadarıyla Ali Nesin de doğada sonsuzluk olduğu hipotezinin ispat edilemeyeceğini düşünüyor, gidip tek tek saymak imkansız çünkü.
Ama buna karşılık insan zihninin yarattığı çok sayıda sonsuzluk var. Bunlara en çok matematikte rastlıyoruz.
Peki yazının başında sözünü ettiğim Canterbury’li Anselm’in kanıtlaması nasıldı?
Onun önermesi kabaca şuydu: Var olmak iki türlü olabilir; bizim hayalimizde ve fiziki dünyada. Bir şey eğer her iki tarafta da var olabiliyorsa daha iyidir. Tanrının varlığını hayal edebiliyorum. Benim için Tanrı hayal edilebilecek en büyük ve en mükemmel şey. Öyleyse Tanrı gerçek olmalı; çünkü benim hayal edebildiğim en büyük ve mükemmel şeyden daha iyisi ancak gerçekten de var olan bir şeydir.
Kısacası Anselm aslında şunu söylüyordu: Ben varolduğunu düşünüyorsam, Tanrı vardır.
Bu önerme tarih boyunca çok eleştirildi. Gelen en temel ve basit eleştiri, aynı önermenin her şey için kullanılabileceği yönündeydi, çok haksız da değildi.