Türkiye’nin ‘Çelik Kubbe’ girişimi 40 yıllık arayışın son aşaması: S-400 yükünden de kurtulmak için ilk karar verildi
Türkiye’de kaç kişi 80’li yıllardaki İran-Irak savaşını hatırlıyor?
Bu son derece anlamsız ve savaşan iki ülkeyi birden fakir düşürmekten, yüzbinlerce insanı öldürmekten başka hiçbir işe yaramayan savaşın Türkiye açısından büyük bir önemi vardı: Türkiye çevresinde ciddi bir füze tehdidi olduğunu ansızın, inkar edilemez biçimde fark etti.
Irak’ın elinde Sovyet yapımı Scud füzeleri vardı, İran da hızla kendi füzelerini temine başlamıştı. Bunların menzili Ankara, hatta İstanbul’un kıyılarını vuracak kadardı.
Türkiye’nin füze savunma sistemi arayışı o zaman başladı.
Başladı, ama o zaman Türkiye bırakın kendi füzelerini yapmayı, kendi radarlarını bile yapamıyordu. Hadi diyelim radarı yaptınız, o radarların elde edeceği veriyi işleyecek bilgisayarlarınız da yoktu zaten. Hoş o sırada dünyada da füze savunması son derece sınırlıydı.
Soğuk Savaş’ı bitiren Yıldız Savaşları
ABD 80’lerin ikinci yarısında ‘Yıldız Savaşları’ diye de anılan ‘Stratejik Savunma İnisiyatifi’ni açıkladığında bu kapsamlı kıtalararası balistik füze savunma sistemi dünyanın dengesini değiştirdi.
Aslında ‘Yıldız Savaşları’ projesi bir konseptti; hiçbir zaman tam anlamıyla hayata geçmedi. Projeye göre Sovyetler Birliği’nin fırlatacağı kıtalararası balistik füzeler uzaya çıktıklarında dev lazerler tarafından uzayda imha edilecekti. Sadece bu konseptin ortaya konması bile Sovyetler Birliği’nin Soğuk Savaş’ta elindeki yegane silah olan nükleer caydırıcılığını kaybetmesi anlamına geldi, Soğuk Savaş aslında bu proje sayesinde sona erdi.
Dünya çapında füze savunması arayışı
Fakat tabii dünyadaki füze tehdidi fırlatıldıktan sonra uzaya çıkan kıtalararası balistik füzelerden ibaret değildi. Örneğin denizaltılardan fırlatılan orta ve uzun menzilli füzelerden nasıl korunacaktı ABD veya Sovyetler Birliği?
Irak, İran, Pakistan, İsrail gibi ülkelerin orta ve uzun menzilli füzelerine karşı civardaki olası hedef ülkeler ne yapacaktı? Soğuk Savaş’ın sona ermesinin önemli sonuçlarından biri dünyamızın daha ‘düzensiz’ olması ve bunun da bölgesel savaşların sayısını arttırması oldu.
Dünya çapında bir füze savunma arayışı başladı. Türkiye de bu arayışın içindeydi, özellikle 90’lı yıllarda bu konu Türk Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın gündeminde önemli bir yer tutuyordu.
Amerikan Patriot’u ne kadar başarılı? Ya Rus S-400’leri?
Orta ve uzun menzilli füzeler için ilk geliştirilen savunma sistemlerinden biri Amerika’nın meşhur Patriot’ları oldu. Bu sistemler Körfez Savaşı’nda ve 2003’te ABD’nin Irak’ı işgalinde kullanıldı. Aslında sanıldığı kadar başarılı olmadı ama yine de bir savunma sağlıyordu. Sistem geliştirilmeye devam edildi.
Rusya’nın da orta ve uzun mesafeli füzelere karşı bir S-300 sistemi vardı. Sonra bu sistemin yeni versiyonu S-400 de yapıldı. Rus sistemleri Ukrayna savaşına kadar savaş ortamında denenmemişti, ama şimdi gördük ki bu sistemler de aslında o kadar da başarılı değil.
Kısa menzil tehdidi ve Rusları rezil eden Bayraktar
Tabii bir de kısa menzilli füze tehdidi var. Örneğin Hamas ve Hizbullah, İsrail’e çok kısa mesafeden füze fırlatıyor. Aktif savaş ortamlarında da kısa mesafeli füze çok kullanılan bir silah.
Ruslar’ın bu tür kısa menzilli füzelere karşı savunma sistemi olan Pantsir’i Türk yapımı Bayraktar SİHA’ları önce Suriye’de, sonra Azerbaycan Karabağ’da ve Ukrayna’da resmen rezil etti. Bu sistemin işe yaramazlığı ve başarısızlığı artık kanıtlanmış durumda. Radarını kör etmek çok kolay.
Buna karşılık dünyanın savaş ortamında herhalde en fazla test edilen kısa menzilli füze savunma sistemi, İsrail’in ‘Demir Kubbe’si son derece başarılı.
Füze savunmasının üç katmanı
Evet gördüğünüz gibi, füze savunması üç katmanlı: 1. Kısa menzil; 2. Orta menzil ve 3. Uzun menzil (Buradaki orta ve uzun menzilli savunma sadece füzelere değil savaş uçakları dahil diğer hava araçlarına karşı savunmanın da temeli).
Saldırı ister kısa, ister orta, ister uzun menzilden geliyor olsun, savunmanın prensibi aynı:
Düşman hava sahasını günde 24 saat, yılda 365 gün gözleyen radarlarınız olacak. Bu radarlar füzeyi fırlatıldığı anda veya o ana en yakın zamanda saptayacak. Radarın bağlı bulunduğu bilgisayar çok kısa süre içinde füzelerin olası hedeflerini hesaplayacak, bilgisayar üstünde bulunan ve matematiksel bir modele dayalı yapay zeka bu füzelerin anlamlı bir hedefe doğru gittiğini diyelim en az yüzde 80 olasılıkla saptadığında havada imha etmesi için sizin savunma füze bataryalarınızı harekete geçirip füzeleri ateşleyecek.
Hız en önemli faktör
Gördüğünüz gibi bu çalışma prensibinde en kritik konu zaman. Düşmanın yolladığı füzelerin havadaki uçuş hızıyla sizin edindiğiniz bilgileri işleyip savunma füzelerini ateşlemekteki hızınız ve elbette savunma füzelerinizin hızı son derece önemli. Saniyenin binde biri kadar bir gecikmenin veya yavaşlamanın bedeli çok ama çok ağır olabilir.
Yine gördüğünüz gibi bu hız zorunluluğu sistemin içindeki insan rolünü tamamen yok etmese bile minimuma indiriyor. Esas komuta makinelerin, daha doğrusu savunma bilgisayarının elinde. O otomatik olarak devreye giriyor. Yani o bilgisayar son derece güvenilir olmak zorunda.
Yerli savunma sanayii kararı tek yönlü bir yol, geri dönüşü yok
Türkiye’nin bu konudaki savunma konseptleri elbette Türk Silahlı Kuvvetleri ve hükümet tarafından belirleniyor, ortaya çıkan ihtiyaçlar Savunma Sanayii Başkanlığı aracılığıyla projelendiriliyor ve ardından da Türk savunma sanayinin ana şirketi Aselsan tarafından uygulama projesine dönüştürülüp ya doğrudan Aselsan tarafından veya diğer gerek kamu gerek özel sektör savunma sanayi şirketleri tarafından yapılıyor.
Önce şunu bilelim: Savunma Sanayiinde dış bağımlılığı azaltmak, hatta yok etmek tek yönlü bir yol. Bu yola bir kere girdiniz mi geri dönüşünüz yok ve o yüzden her teknoloji seviyesinde kendi kapasitenizi kendiniz geliştirmelisiniz. Yani radarınızdan kontrol bilgisayarının yüksek kapasiteli mikro işlemcilerine, roket motorundan roket yönlendirme sistemlerine kadar her şeyi yerli ve milli imkanlarla yapmalısınız. En küçük detay atlanmamalı (Bir örnek vereyim: Bayraktar SİHA’larında Roketsan yapımı Cirit füzelerini İHA’nın gövdesine bağlayan minik metal parça başlangıçta düşük teknoloji izlenimi veriyordu. Kanada’dan alınan bu parça ambargoya tabi oldu. Türkiye neden sonra bu minik parçayı kendisi üretebilir hale geldi. Her detay önemli).
Kısa menzilli füze savunmasını başından beri Aselsan üstlendi, bu konuda gayet etkili sistemler de geliştirildi. Bu sistemlerin bir bölümü çatışma sahasında da kullanıldı ve başarılı sonuçlar alındı.
ABD engelledi diye savunmasız mı kalacağız?
Türkiye’nin esas derdi orta ve uzun menzilli savunma. Bunun için ABD’den Patriot almak istedik, ama siyasi sebeplerle başaramadık, ardından gittik Rusya’dan S-400 aldık, ama bunları da kullanamadan kenarda tutuyoruz. Fransa-İtalya ortak yapımı füze savunma sistemine ortak olmak istedik, görüşmeler Fransa yüzünden dondu kaldı.
Netice şu: Bir tarafta Amerika, bir tarafta Fransa ve bir tarafta da dolaylı yoldan da olsa Rusya engelliyor diye Türkiye’nin orta ve uzun menzilli füze (ve hava) savunması son derece eksik.
Peki Türkiye savunmasız kalmaya, caydırıcılık üretememeye razı mı olacak? Hayır elbette.
Çok önemli stratejik bir karar
İşte geçen hafta Savunma Sanayii İcra Komitesi toplantısında kararı alınan ve sonra da ilan edilen ‘Demir Kubbe’ projesi Türkiye’nin kendi füze hava savunma sistemini kendisinin yapmak istemesiyle ilgili son derece önemli, dev bir stratejik adımdı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan savunma sanayii konusunda sık sık ‘Kötü komşu insanı ev sahibi yapar’ sözünü kullanıyor. Bu bir kez daha gerçekleşecek gibi duruyor.
Savunma Sanayii İcra Komitesi’nin kararı medyaya bu anlatmaya çalıştığım özü atlanarak yansıdı, bu konuda yazı yazan az sayıda isimden biri olan sevgili arkadaşım Murat Yetkin en önemli konuya dikkat çekti: Açıklanan sistem S-400’leri içermiyordu.
Murat her zamanki ihtiyatlılığıyla ’S-400’ler yok mu’ diye soruyordu, ama bu cevabı belli bir soruydu: Hayır, S-400’ler yoktu ve olmayacaktı.
Türkiye orta ve uzun menzil için kendi radarlarını, kendi kontrol sistemlerini, kendi füze ve uçak avcısı sistemlerini yapacaktı.
Kaldı ki Aselsan’ın bu toplantıdan sonra medyaya dağıttığı hava savunması konseptini anlatan illüstrasyonda adı geçen sistemlerin pek çoğu zaten şu anda var olan ve işleyen sistemler. Bu sistemleri yapan Türk mühendisleri kalan eksikleri de tamamlayabilir.
NATO’ya da entegre olacak
Burada önemli olan, bütün bu sistemlerin NATO’ya entegrasyonu. Türk hava sahası bugün aslında büyük ölçüde NATO (bunu ABD diye de okuyabilirsiniz) tarafından savunuluyor. Dolayısıyla bu savunmaya ekleyeceğiniz her unsurun NATO sistemleriyle aynı dili konuşup oraya da gerçek zamanlı bilgi iletmesi çok önemli.
Zaten bu önem yüzünden Türkiye 2,5 milyar dolar para verdiği halde S-400’leri açıp çalıştıramıyor. Her türlü siyasi itiraz bir yana, temelde S-400 sistemini NATO’ya entegre etmemize sistemin telif hakkının sahibi olan Rusya izin vermiyor. Kaldı ki NATO da istemiyor.
Evet, elbette meselenin bir önemli yanı Türkiye’nin S-400’ler konusunda hata yaptığını kabul edip bu sistemlerden vazgeçmesi. Henüz resmen ve açık açık kabul edilmiyor ve S-400 sistemi Türkiye’de bir hangarda durmaya devam ediyor ama bu sistemlerden tamamen kurtulma iradesi geçen hafta sergilendi. Bu da Türkiye’nin ABD ve Batı ile ilişkilerinde belli bir rahatlamaya neden olacaktır.
Ama daha önemli tarafı Türkiye’nin çok büyük bir iddiayla ortaya çıkması ve kendi çok katmanlı hava savunma sistemini kendisi geliştirmeye kesinkes karar vermesi.
Bu önemli stratejik gelişme gözden kaçsın istemedim.