Süper zenginler kafayı uzun yaşamaya fena halde taktı, 3 milyar doları bastırdı ama henüz sonuç yok
‘Her canlı ölümü tadacaktır.’
Bu cümle, sadece Kuranı Kerimde yazdığı için değil, ‘hayat’ dediğimiz şeyin en basit ve temel gerçeğini dile getirdiği için de tartışmasız biçimde doğru.
Doğru olmasına doğru ama insanlık, belki en başından beri ölümsüzlüğü arıyor işte. Bakın, tarihteki ilk büyük uygarlık olan Sümerler, bunu ünlü Gılgamış destanına yazmışlar, bütün destan bu ölümsüzlük iksiri etrafında şekillenir.
Nitekim Arapçaya geçmiş olan ‘iksir’ kelimesinin aslında yegane anlamı ‘sonsuz hayat sunan gizemli içecek’ olmak, neredeyse bütün Batı dillerine de ‘Elixir’ olarak transfer olmuş. Bu iksir, insanlığın ortak hayali.
Bugünlerde ‘iksir’i arama bayrağı, Amerikalı teknoloji milyarderlerinde. Çünkü, hepimiz gibi onlar da ölümsüz olmak, en azından çok ama çok uzun bir hayat yaşamak istiyorlar ve buna bilim aracılığıyla ulaşacaklarını düşünüp ceplerindeki paranın önemli bir bölümünü bu işe yatırıyorlar.
Aralarında Amazon’un sahibi Jeff Bezos, teknoloji yatırımcısı milyarder Yuri Milner, Google’ın kurucularından Sergey Brin gibi insanların da olduğu bir grup yatırımcı, bugüne kadar bir biyoteknoloji şirketine yatırılan en büyük fonu bir araya getirip Altos adlı şirketi kurdular. Yatırılan para 3 milyar dolar; daha önce görülmemiş bir meblağ.
Şirketin öncülüğünü parasını Facebook ve mail.ru gibi yatırımlarla kazanan Rus kökenli milyarder Yuri Milner yaptı. Altos, daha kurulur kurulmaz son derece iddialı biçimde dört ayrı yerde laboratuvar ve araştırma merkezi kurdu. Bunlardan biri California’da San Francisco yakınlarındaki Bay Area’da, diğeri yine California’da San Diego’da, İngiltere’de Cambridge’de ve son olarak Japonya’da.
Bu dört merkez parayı döktü ve gençleşme, organları ve hücreleri yenileme gibi alanlarda çalışan çok sayıda bilim insanını işe aldı, onların araştırmalarını finanse etmeye başladı.
Altos’a transfer olan en önemli isimlerin başında, biraz tuhaf bir İspanyol bilimci olan Juan Carlos Izpisua Belmonte geliyor. Belmonte, Altos’a gelmezden önce yine California’da Salk Institute’un başındaydı ve çok çarpıcı bir araştırmayı uzun yıllardır sürdürüyordu. Belmonte, bazı hayvanların vücudunda insan organları geliştirmeye çalışıyordu ve kısmen başarılı da olmuştu. Tamamen başarılı olabilse, bazı hayvanları insanlar için ‘yedek organ deposu’ olarak kullanacaktık. Çalışmalar devam ediyor.
Bir başka önemli isim, California Üniversitesi’nin Los Angeles kampüsünden (UCLA) Steve Horvath. Almanya kökenli bu bilim insanı, hücrelerimizdeki ‘biyolojik saat’i keşfetmişti. Yani, hücrelerimize bakıp bizim gerçek biyolojik yaşımızı hesaplayabiliyor. Yaşlanma ve yaşlanmayı geciktirme araştırmalarında bu buluşun ne denli önemli olduğunu anlatmaya bile gerek yok.
Ama galiba en önemli isim, 2012 yılında hücrelerimizin yeniden programlanabilir olduğunu kanıtladığı için Nobel ödülü kazanan Shinya Yamanaka.
Onun buluşu sayesinde hücreye sadece 4 protein (Buna artık Yamanaka Faktörü adı veriliyor) ekleyerek herhangi bir hücreyi yeniden kök hücreye dönüştürebiliyor insanlık.
Nitekim 2016 yılında az önce adını andığım İspanyol bilimci Belmonte, Japon bilimcinin bu formülünü bir fare üzerinde uyguladı. Uygulamanın farkı, tek bir hücreye değil bütün canlıya yapılmasıydı ve bu yolla farenin ömrünü çok uzattığını söyledi. Hatta o zaman Belmonte bu olayı ‘Uzun ömrün iksirini bulduk’ diye duyurmuştu.
Zaten şimdi Altos başta olmak üzere çok sayıda biyoteknoloji şirketi işte bu ‘yeniden programlama’ üzerinde çalışarak insan ömrünü uzatacak ‘iksir’i arıyor. Bu şirketler arasında en önde gelenler Life Biosciences, Turn Biotechnologies, AgeX Therapeutics ve Shift Bioscience. Ama henüz kimse anlamlı bir ilerleme ilan etmiş değil.
Ancak bu konuya ilgi o kadar büyük ki, daha iki gün önce, cuma günü ABD’nin Boston kentinde yapılan bir konferans, izlemek isteyenlerin yoğunluğu yüzünden epey geç başladı, hatta ayaktakilerin salondan çıkarılması için polis çağırmak gerekti.
Konferansı Altos’un ‘yeniden canlandıma’ veya ‘gençleştirme’ diyebileceğimiz araştırmalarını anlatacak olan Juan Carlos Izpisua Belmonte verdi. Boston Kongre ve Sergi Merkezi’ndeki dev salonun merdivenleri, konferansı izlemek isteyen doktora ve doktora sonrası öğrencileriyle doluydu.
Belmonte, insan ömrünü 40 yıl ve daha fazla uzatabilecekleri iddiasında; bu iddiaya ulaşmak için çalıştığını söylüyor. Elbette henüz oraya varabilmiş değil ama konferansta bazı mevzi başarılar anlatıldı. Kaldı ki zaten konferans gençleşme veya ömrü uzatma hakkında değil, kök hücreler hakkındaydı. Burada görme yetisini kaybeden bazı insanlarda yeniden retina oluşturmak gibi önemli bazı başarılar anlatıldı.
Tek tek bazı organları ‘gençleştirmek’ veya fonksiyonunu kaybeden organlara yeniden fonksiyon kazandırmak, sonunda ömrü uzatmaya giden yolu açabilir. En azından kağıt üzerinde bu böyle.
‘Hücreyi yeniden programlama’ denen şey de, daha çok hücre içinde hangi genlerin ‘açılacağını’ hangi genlerin ‘kapatılacağını’ belirleyen biyolojik sürecin adı olan ‘epigenom’ yoluyla yapılmak isteniyor. Belmonte konferanstaki konuşmasında ‘yeniden programladıkları’ hücrelerin nasıl strese ve yaralanmaya karşı daha dayanıklı olduklarını anlattı. Bir anlamda ‘gençleşmişti’ hücreler.
Tabii bazı araştırma biçimleri yadırgatıcı olabilir. Örneğin Belmonte ve ekibi bir grup fareye aşırı doz ağrı kesici vermiş. Normalde bu doz öldürücü. Ama bu farelerin hücreleri ‘Yamanaka faktörü’ yoluyla yeniden programlanmışmış, farelerin yarısı hayatta kalmış. Belmonte’ye göre bu başarı.
Benzer bir başka deneyde fareleri aşırı beslemişler ve obez yapmak istemişler. Ama hücreleri yeniden programlanan farelerin yarısı yağ hücresi geliştirmemiş, yani obez olmamış.
Bütün bunlar ölümsüzlük iksirinin bulunduğuna dair bir kanıt mı? Hayır. Henüz bilim buna yakın bile değil.
Ama Amerikalı teknoloji milyarderleri ölümsüzlük değilse de çok uzun yaşamak istiyorlar, paralarını bu araştırmalara dökmeye devam ediyorlar.