Ben yapay zekaya yapay zeka demem, basit matematik problemlerini çözemedikçe…
Artık bir yılı aştı, hepimiz yapay zeka ve onun tehlikelerinden söz ediyoruz. Ben bu yükselen dalgaya girmemeye çalışıyorum ama yapay zeka hakkında yazmaktan da kendimi alamıyorum.
Geçen yıl kasım ayında OpenAI adlı şirket, ChatGPT adlı uygulamasını herkesin kullanımına açtı.
Bu uygulama, ‘geniş dil modeli’ adı verilen bir model üzerine bina edilmiş ve sohbet robotuydu. O günden beri ChatGPT’ye sorup sorup ondan ‘akıllı’ bir cevap almayan insan evladı herhalde kalmadı dünya üzerinde.
Bizimle konuşmasına, sorularımıza ‘düzgün’ ve ‘akıllı’ yanıtlar vermesine bakıp korkanlarımız oldu. ‘Yapay zeka insanı geride bırakıyor, insanlığın sonu gelecek’ diyenler var.
Oysa ortada böyle bir tehlike (en azından şimdilik) yok. Çünkü adına ‘yapay zeka’ denen bu uygulamalar aslında o kadar da zeki değiller.
Astro-fizikçi Neil de Grase Tyson’un zaman zaman Instagram’da önüme çıkan bir söyleşisi var, ona bu korku sorulduğunda gülmeye başlıyor. ‘Biz’ diyor pozitif bilimler alanında çalışan bütün bilim insanlarını kastederek, ‘Bu yapay zekayı uzun yıllardır kullanıyoruz, çünkü bize hesaplarımızda vs çok yardımcı oluyor, zaman kazanmamızı sağlıyor. Ama ne zaman ki bu yapay zeka sosyal bilimcilerin de emrine sunuldu, o zaman kıyamet koptu. Oysa yapay zeka aynı yapay zeka…’
Buradaki sosyal bilimcilere yönelik aşağılama çok ince ama bir yanıyla da gerçek: Bu algoritmalar uzun süredir hayatımızda var ama ne zaman algoritma ‘konuşmaya’ başladı, herkesi bir korku aldı.
Oysa ChatGPT sizinle konuşmuyor. Siz konuştuğunu sanıyorsunuz ama o sadece sizin beklediğinizi düşündüğü cevabı tahmin ediyor, cümleleri de düzgün yazıyor. Hepsi bu.
Daha önce burada yazdım, insanı insan yapan en önemli özellik, düşünce üretmesi ve geleceğe ilişkin planlar yapması. Düşünce üretimini biz dilimizle yapıyoruz büyük ölçüde. Yapay zekanın bir dili konuşuyor olması çok müthiş bir gelişme olurdu ama henüz konuşmuyor, kelimeleri kendi düşünce üretme sistemiyle ardı ardına sıralamıyor.
Yapay zekanın yapamadığı bir başka şeyi söyleyeyim de hepiniz rahat edin: İlkokul öğrencilerin çözebildiği bazı basit matematik problemlerini de çözemiyor.
Elbette 4 işlemi ‘biliyor’ yapay zeka. Yani toplama, çıkarma, çarpma veya bölme işlemini biliyor.
Ama basit bir problemi kendisi akıl yürüterek ve kendisi problemi çözmekle ilgili basit bir strateji kurarak çözemiyor. Çünkü geleceği planlama becerisi yok.
3+(8×2)=? işlemini düşünün. ‘İşlem sırası’ kuralına göre önce parantez içini hesaplamalıyız, sonra da bulduğumuz sayıyı 3 ile toplamalıyız. Sonuç 19.
İlkokul çocukları bunu yapıyor, çünkü sadece kuralları bilmiyorlar, minik de olsa bir geleceği planlama becerileri var, ‘önce bunu sonra bunu yapacağım’ diyerek küçük bir algoritma yaratıyorlar o anda.
Oysa yapay zeka bunu kendiliğinden yapamıyor. Karşısında 3+(8×2)=? sorusunu gördüğünde apışıp kalıyor. Ona önceden bu işlemi hangi sırayla yapacağını önceden öğretmediyseniz cevap alamıyorsunuz. Kendisi planlama yapamıyor.
ChatGPT’nin sahibi olan OpenAI’da biliyorsunuz iki hafta önce ciddi bir karışıklık çıktı. Şirket kurucularından da olan CEO Sam Altman önce işten atıldı, birkaç gün sonra ise onu işten atan yönetim kurulu işten kovuldu ve Sam Altman geri geldi.
Bu karışık günlerde, şirketin kendi içinde ‘Q*’ diye kodladığı bir projeden ve bütün bu karmaşanın da o projede elde edilen bir başarıdan kaynaklandığı dedikoduları çıktı.
OpenAI yapay zekayla uğraşan bir şirket olduğu için Q*’ın da bir yapay zeka projesi olması kuvvetle muhtemel. Dedikoduya göre Q*’da araştırmacılar yapay zeka modellerine ilkokul seviyesinde matematik problemlerini çözdürmeyi başardılar.
Başardılar mı başaramadılar mı? Bu sorunun cevabını bilmiyoruz çünkü Q* çok gizli ve kimse konuşmuyor.
‘Yapay zeka’nın ‘baba’larından biri kabul edilen ve halen Facebook’un yapay zeka laboratuvarlarını yöneten Yan LeCun geçen hafta bu Q* dedikodularını ve Q*’ın geleceği planlama yeteneğini geliştirmesi halinde dünyanın ve insanlığın sonunun geleceğine ilişkin laflara çok kızdı, Linkedln adlı sosyal medya kanalında ‘geniş dil modelleri’nde (LLM- Large Language Models) en büyük meydan okumanın bir sonraki kelimeyi tahmin etmek yerine önceden planlamayı sağlama olduğunu söyledi ve neredeyse her yapay zeka laboratuvarının bunu bulmaya uğraştığını anlattı. Open AI’ın da bu amaçla Noam Brown’ı işe aldığını söyledi.
Peki son durum ne? OpenAI gerçekten de yapay zekaya geleceği planlama yetisini kazandırmış olabilir mi?
Bu sorunun kesin cevabını bilmiyoruz ama büyük ihtimalle hayır, henüz bunu beceremediler.
Peki becerirlerse bu insanlığın sonu mu olur?
Durun, bu işler o kadar kolay değil. Daha gidilecek çok yol var.