24-12-2023
İsmet Berkan

Hiç farkında olmadığınız çok önemli bir savaş: Google’a karşı SEO ordusu!

Hiç farkında olmadığınız çok önemli bir savaş: Google’a karşı SEO ordusu!

Hayatımızın bir gerçeği maalesef: Hepimizin en büyük bilgi kaynağı artık Google aramaları.

Aklımıza ne gelirse ona soruyoruz ve ondan bizi doğru cevaplara ulaştırmasını bekliyoruz.

Örneğin canımız mercimek çorbası çekiyor, bu çorbanın tarifini Google’a soruyoruz. O da bize bu tarifi anlatan web sitelerini sıralıyor.

Peki ama en üst sıralarda çıkan sitelerin en iyi tarifi verdiğinden emin miyiz? Bu yazı teknolojiyle ilgili bir yazı olduğu için tersten sorayım soruyu: Google bu sıralamayı neye göre yapıyor?

Gelin bunun için başa dönelim.

Yaşı yetenler evlerdeki telefon rehberlerini hatırlayacak. Şehirdeki herkesin telefonu orada yazardı, siz de aramak istediğinizin numarasını bulup oradan arardınız.

İşte, internetin ve sonra da ‘www’nin ilk zamanlarında, bugün ‘internet arama motoru’ dediğimiz şeyler böyle birer rehberdi. Hatta kağıda basılmış hali bile vardı.

İlk arama motorları çok yavaştı

Ama tabii ‘www’nun, yani ‘World Wide Web’in (Dünya Çapında Ağ) icadıyla işler değişti. Bu yeni sistem, bütün interneti birbirine organik olarak bağlamak için tasarlanmıştı. Şimdi şuraya www ile ilgili bir ‘hiperlink’ koyuyorum; www’nin bütün mantığı işte bu linklerle bir web sitesini diğerine bağlamaktı.

Aslında CERN’de bilim insanlarının birbiriyle bilgi paylaşmasını kolaylaştırmak için geliştirilen www, o kadar kolay bir format sağladı ki, dünya çapında bir internet sitesi patlamasına neden oldu.

Bu patlama, internette aradığını bulmak isteyenleri ilk dönemin Alta Vista veya Yahoo gibi arama motorlarına yönelmesine neden oldu. Peki bu arama motorları internette aradığımızı çabucak bulmamızı sağlıyor muydu? İnternette arama nasıl yapılıyordu?

Bu ilk dönem arama motorları kelime arıyordu. Yani siz bir kelime veriyordunuz, motor da interneti tarıyor, içinde o kelimeler geçen web sitelerini bulmaya çalışıyordu. Bazen aramanız hayli uzun sürebiliyordu.

Ve Google çıkıp geliyor

Derken Sergey Brin ve Larry Page adlı iki genç ortaya çıktı. Onlar kurdukları Google adlı arama motoruyla tamamen yeni bir yöntem geliştirdiler ve internette arama yapma işini çok hızlı hale getirdiler. Brin ve Page, sadece kelime aramıyordu, web sayfalarında verilen linklere bakıyordu ve buna göre sayfaları sıralıyordu.

İnternet Google’ı patlattı, Google da interneti aslında. Ve bu şirket, ortaya koyduğu müthiş bir iş fikriyle, kısa zamanda bütün interneti domine eder hale geldi. Hatta artık bir tekel.

Bir yayın organı söz konusu olduğunda, geleneksel olarak masanın bir tarafında reklamveren olur, diğer tarafında da reklamı alıp yayınlayan olarak medyanın kendisi.

Artık masanın iki tarafında da Google oturuyor

Ama Google’la birlikte bu roller aynı anda bu şirketin eline geçti: Google artık aynı anda hem en büyük reklamveren hem de en büyük reklam mecrası.

Siz ürünüzü tanıtmak için de Google’a gidiyorsunuz; web sitesi sayfanızı tanıtmak için de ve bu arada masanın öteki tarafından, sayfanıza reklam almak için de Google’a başvuruyorsunuz.

Google, geçen yıl böyle 280 milyar dolar paranın bir elden diğerine, reklam verenden reklam alana geçmesine aracılık etti. Arada kendisi de mecra olarak reklam aldı, el değiştiren paradan komisyon geliri elde etti. Google geçen yıl bu 280 milyar doların 76,5 milyar dolarını kendisine kâr olarak yazdı.

Bilmiyorum, Google’ın ne kadar devasa bir medya şirketi olduğunu anlatabildim mi?

Mercimek çorbası tarifi arayın

Google, bütün bu parayı kendi arama motoru sayesinde elde ediyor. Dolayısıyla bu arama motorunun her zaman kullanıcılara hayatı kolaylaştırması, şirketin ana işi. Yani siz mercimek çorbası tarifi aradığınızda Google size sahiden bu çorbanın en iyi tariflerini sıralamalı. Yoksa bütün iş modeli tehlikeye girer.

Ama bir de sitesinde mercimek çorbası tarifi yayınlayanlar var. Onlar da bu tarifi insanlığa bir iyilik olsun diye, babalarının hayrına yayınlamıyorlar. Google’da ‘mercimek çorbası’ yazdım, karşıma 0,43 saniyede 3 milyon 150 binden fazla site çıktı. Bir kişi bu işi hayır için yapar ama 3 milyon 150 bin kişi aynı şeyi yapıyorsa, burada bir maddi kazanç beklentisi var.

Peki o maddi kazanç nasıl elde ediliyor? Google’ın bu sıralamasında en üstlerde çıkmak, o maddi kazancı elde etmek için çok önemli.

Ama dedim ya, arayınca karşıma 3 milyon 150 binden fazla sayfa çıktı. İçlerinden hangisinin ‘birinci’ olduğuna Google nasıl karar veriyor? İşte zurnanın zırt dediği yer tam burası.

Aranan kelimeyi satın almak

Birincisi, Google bazı arama kelimelerini ‘satıyor’. Yani o kelimeyi arayanlar karşılarında parayla satın alınmış arama sonuçları buluyorlar. Parayı Google kazanıyor ama o siteler de kendilerini tanıtmış, kendilerine trafik satın almış oluyorlar.

İkincisi, Google’a para vermek istemeyen siteler, SEO adı verilen bir yöntemi kullanarak sıralamalarda en üstte çıkmaya uğraşıyor. SEO, İngilizce ‘Search Engine Optimisation’ kavramının kısaltması. Yani ‘Arama Motoru Optimizasyonu.’

Bu, teknik bir terim. O yüzden de dünyada bu tekniği bildiği iddiasıyla aracılık yapan yüzbinlerce şirket, milyonlarca kişi var. Çoğumuz teknoloji cahiliyiz, onlar ise ‘teknik’ kişiler ve bize SEO yapıp bizden para alıyorlar.

Mühendislerin gizli savaşı

Söylenen o ki, Google’da bu arama motorunun algoritmasını daha iyi hale getirebilmek için 10 binden fazla mühendis çalışıyor ve bu mühendisler oldukça sık aralıklarla bu algoritmada değişiklikler yapıyorlar.

Ama bir de karşı tarafta Google’ın algoritmasını manipüle etmek için (ben ‘dolandırmak’ diyorum) çalışan milyonlarca kişi var. Bunların bazıları mühendis, bazıları meraklı birey, bazıları işten anlarmış gibi yapan niteliksiz kişiler ama her şart altında Google’ın karşısındaki bu ordu çok daha büyük bir kalabalıktan oluşuyor.

İşte bu SEO ordusu ile Google arasında inanılmaz bir savaş yaşanıyor yıllardır. Google algoritma değiştiriyor, SEO ordusu hemen yeni duruma uyum sağlayıp yeni açıklar aramaya başlıyor.

Mercimek çorbasını Hürriyet’ten okumak

Yazının başından beri mercimek çorbası örneği veriyorum, bu örneği kasıtlı seçtim. Bundan 2 yıl önce şu an okuduğunuz 10Haber’e sermaye ararken yaptığım sunumda bu örneği kullanmıştım çünkü. O zaman mercimek çorbası diye aradığınızda karşınıza çıkan ilk 10 siteden 8’i haber sitesiydi. Örneğin Hürriyet, Sabah ve HaberTürk ilk sıralardaydı.

‘Ne ilgisi var’ dediğinizi duyar gibiyim, sahiden de ne ilgisi var? Ama bu siteler, Google’dan trafik çekmek için SEO yoluyla mercimek çorbasını dahi boş geçmemişler, bir sayfa da ona açmışlardı. Başka nelere sitelerinde yer verdiklerini sıralamaya kalksam şaşırırsınız. Yeter ki trafik gelsin diye atmadığı takla yok Türkiye’de haber sitelerinin.

Google algoritma değiştirdi, haber siteleri çöktü

Fakat Google son yılların en kapsamlı algoritma değişikliklerinden birini Kasım ayında yaptı ve bu çeşit manipülasyonları en aza indirmeye çalıştı. Bugün mercimek çorbası araması yaptığınızda karşınıza sahiden yemek siteleri çıkıyor, hala arada bazı gazeteler var ama onlar artık çok aşağı sıralarda.

Google’ın Kasım ayındaki algoritma değişikliği, Türkiye’de diyebilirim ki 10Haber hariç bütün haber sitelerini olumsuz etkiledi. Bu sitelerin önemli bölümü seçimden beri zaten ciddi trafik kaybına uğramıştı, son algoritma değişikliği iyice vurdu. Bazı koca koca gazetelerimiz Google’a bu sebeple savaş bile açtı birkaç gün boyunca, onu okuyucularına şikayet etti.

Fakat tabii SEO’cuların karşı saldırısı da bitmedi. Çünkü Google bu çeşit değişiklikleri ilk kez yapmıyordu, SEO’cular hemen yeni açıklar aradılar.

SEO’cular iki önemli açık buldu, saldırdı

Bu aranan açığın bulunduğuna dair bir haber okuduğum için bu yazıyı yazıyorum zaten.

Lily Ray adlı bir X kullanıcısı, bu yeni açıktan faydalanıp ‘çöp sayfa’lar hazırlandığını ilk saptayan olmuş. Amerikan internetinin en büyük küçük ilan sistemlerinden biri olan Craigslist’in adını da vererek yaptığı bir aramada ilk 20 sıraya gelen sonuçların 18’i Craiglist’in dışındaki sitelerdenmiş.

Düşünün, arama kutusuna ‘mercimek çorbası’ yazıyorsunuz ama karşınıza çıkan ilk 20 sonucun 18’inin mercimekle ilgisi yok. Onları tıklayacak olursanız daha da ilgisiz yerlere yönlendiriliyorsunuz.

Peki nasıl becerdi bunu SEO’cular ve Google’ı bu kadar önemli bir alanda yenmeyi nasıl başardılar?

Haberde söylendiğine göre temelde iki yöntem, daha doğrusu Google algoritmasındaki iki boşluğu kullanmışlar. Bunlardan birincisi uzun SEO cümleleri kullanmak.

Bu, internette son derece spesifik bir şeyi satmak isteyen Amazon başta olmak üzere e-ticaret sitelerinin kullandığı bir SEO yöntemi. Bir markanın bir ürününü seri numarasına kadar SEO anahtar kelimesi olarak yazmayı en çok onlar yapıyor, sebebi de belli.

Ama şimdi diğer konularda da bu uzun anahtar kelimeleri kullanmaya başlamış SEO’cular.

İkinci yöntem ise yerel arama özelliğini kullanmak. Google’da yakınlarınızda bir lokanta, benzin istasyonu, eczane ararken bu özellik devreye giriyor. Ama SEO’cular bunu da kötüye kullanmanın yolunu bulmuş.

Bir de üçüncü yöntem var ama o yöntem değil, Google’ın kendi özelliği. Google genellikle yeni kurulan, yeni açılan web sitelerine birkaç ay boyunca ayrıcalık yapıyor. Onların da aramalarda çıkmasına yardımcı oluyor. İşte bu ‘çöp sayfa’ları yapanlar bir de bu özellikten yararlanmış, o sözü edilen Craigslist aramasında önde çıkan sayfaların tamamı son birkaç gün içinde kurulmuş sitelerden.

Okuduğum haberi yazan kişi bu ‘çöp sayfaları’ tıklamayı denemiş. Karşıdaki site onun Google’ın siteleri kontrol eden robotu olup olmadığına bakmış, robot olmadığını anladığında da tamamen ilgisiz başka sitelere yönlendirmiş. Yani daha dün kurulmuş ve dolayısıyla Google’dan torpilli site ama aslında çok eski başka bir sitenin önde gözüken penceresi gibi davranıyor. Oldukça sofistike bir yöntem yani.

Google bu sefer kötü adam değil

Normalde bir haberin veya yazının içinde ‘Google’ geçtiğinde, bu dev şirket tekel olması nedeniyle hikayenin kötü kahramanıdır. Ama bugün bu yazıda Google neredeyse bir mağdur konumunda.

Sebebi, aslında mağdur olanın biz okuyucular, internet kullanıcıları olması. Bizim mağduriyetimize, bizim yanıltılmamıza neden olan durumun yaratıcısı Google ama bu durumu ortadan kaldırmak için de samimi çaba içinde.

Ancak şu belli: Google ne kadar çaba gösterirse göstersin kötü niyetli SEO’cular hep bir açık bulacak, o açıktan içeri sızmak ve Google’ı dolandırıp para kazanmak için ellerinden geleni yapacaklar.

Hyperloop havluyu attı, bakalım diğerleri ne yapacak?

Hyperloop havluyu attı, bakalım diğerleri ne yapacak?

Fikri ortaya ilk atan Elon Musk oldu. Söylediği son derece basit ve o yüzden de çok çekici gelen bir şeydi: Yeraltında bir tünel düşünün, bu tünelin içinde bir tren veya vagon, tamamen havadan arındırılmış ortamda, üstelik hiçbir yere de değmeden büyük bir hızla yolculuk yapsın…

2013’te Elon Musk bu fikrini duyurduktan bir süre sonra adına ‘Boring Company’ (Sıkıcı Şirket) dediği bir şirket de kurdu ve bu fikri hayata geçirmek için çalışmaya başladı.

Aynı dönemde kurulan bir başka şirket de Hyperloop adını taşıyordu.

Hem Elon Musk’ın şirketinin hem de daha sonra Virgin Atlantic’in kurucusu Richard Branson’un yatırımcı olarak girdiği Hyperloop’un son derece gösterişli tanıtım videoları vardı.

Ama bu şirketler aradan geçen onca zamana rağmen ortaya işleyen bir prototip koyamadılar. Zaten o yüzden bu hafta Hyperloop havluyu attı, dükkanı kapatmaya ve işi tasfiye etmeye karar verdi. Oysa şirket bir zamanlar yarım milyar dolarlık yatırımlar almıştı.

Henüz Musk’ın ‘Boring Company’sinden bir ses yok. Ama bir zamanlar Elon Musk’ın anlatmaya doyamadığı bu şirketten epeydir ses gelmiyor ama şirketin kapanmadığını da biliyoruz.

Uranüs’e bakmaya doyamamak

Uranüs’e bakmaya doyamamak

Yukarıdaki fotoğrafı uzaydaki James Webb Teleskopu çekti. Fotoğrafta gördüğünüz gezegen Uranüs.

İlk olarak bu yılın Nisan ayında yine James Webb’in çektiği bir resim sayesinde Uranüs’ün de aynen Satürn’ünkü gibi halkaları olduğunu öğrenmiştik. Uzay teleskopu, eski fotoğrafını yeniden çekti, bu sefer resim çok daha ayrıntılı oldu.

Sizi bilmem ama ben günlerdir bu resme bakmaya doyamıyorum, zaten o yüzden bugün buraya da aldım.

Düşünün, kendi güneş sistemimizin en önemli gezegenlerinden biriyle ilgili bu temel gerçeği daha birkaç ay önce görebildik, bilmediğimiz kim bilir daha ne var yakın çevremizle ilgili.

Bu dolandırıcılara ben kızamadım

Bu dolandırıcılara ben kızamadım

Dünya çapında aşı karşıtlığını patlatan şey, internetin varlığı oldu. Bir dönem, çocuklara yapılan beş temel aşının içinde civa olduğuna ve bu civanın da otizme sebep olduğuna dair propaganda yapıldı, bu propaganda etkili de oldu.

Ama tabii 2020’de başlayan corona salgını aşı karşıtlığını tamamen yeni, devasa boyutlara taşıdı.

Bu sabah okuduğum bir haber, bir dolandırıcılık hikayesi aslında. Dolandırıcılar kendilerine hedef olarak her şeye inanmaya hazır aşı karşıtlarını seçmiş. Onlara bir takım sahte ‘bilimsel’ raporlar satıyorlarmış.

Dolandırılanlara üzüldüm desem yalan söylemiş olurum.

Otomobil pillerine büyük bir atılım geldi bile

Otomobil pillerine büyük bir atılım geldi bile

Elektrikli otomobillerin en büyük sorunu, pillerinin kapasitesi. Hepimiz daha uzun menzilli ve daha hızlı şarj edilen piller istiyoruz.

Mevcut piller, laptop bilgisayarlarımızda da kullandığımız lityum-ion piller. Bu pillerin ‘anot’ adı verilen ucunda grafit adı verilen bir karbon türünü kullanıyoruz. Söylendiğine göre pilin toplam hacminin yüzde 60’ını oluşturuyor.

Şimdi gelen yeni teknolojide bu grafitin yerine nano-silikon kullanılıyor. Daha hafif ve etkili olan bu materyal mucize gibi. Bir yandan mevcut pil üretim tesislerinin yeni hiçbir şey yapması gerekmiyor, sadece grafit yerine silikon koyacaklar. Ama öte yandan silikonlu piller otomobilin menzilini yüzde 40 arttırken şarj süresini yüzde 80 azaltacak.

Mucize buna denmez de neye denir, bilemedim.

Pil teknolojisinde daha büyük atılımlar da kapıda. İnsanlık bu konuyu düşünmeye daha yeni başladı sayılır.