28-01-2024
İsmet Berkan

MİT’in sergisini gezerken aklıma neden Erdal İnönü ve Tosun Terzioğlu geldi?

MİT’in sergisini gezerken aklıma neden Erdal İnönü ve Tosun Terzioğlu geldi?

Perşembe günü İstanbul’da Teşvikiye Camiinde Aysel Öymen’in cenazesi vardı. Sevgili Altan Abi’ye, Aslı ve Murat Öymen’e başsağlığı dileyip cenazeye katıldıktan sonra Ertuğrul Özkök’e eklendim ve Taksim’e gittik.

Atatürk Kültür Merkezi içindeki sanat galerisinde Milli İstihbarat Teşkilatı müzesinden seçilmiş bazı şeylerle yapılmış MİT’in sergisi ‘Temas’ı gezdik birlikte. Özkök dün izlenimlerini 10Haber’de yazdı; bugün sıra bende.

Bu üçlü priz o dönem başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın evinde çalışma odası olarak kullandığı odada MİT tarafından bulunan böcek. Aynı odada daha önce FETÖ’cü polisler de böcek aramış ama bulamamıştı, çünkü dinleme cihazını zaten onlar yerleştirmişti.

Daha serginin girişinde, dikkat etmezseniz göremeyeceğiniz bir camekanın içinde beni iki büyük sürpriz bekliyordu. Önce başbakanlığı döneminde Tayyip Erdoğan’ın Ankara’da kiracı olarak yaşadığı evde kullandığı çalışma odasında bulunan üçlü elektrik prizine gizlenmiş böcek.

Bu böceği oraya FETÖ üyesi polislerin yerleştirdiğini, o dönem başbakan danışmanlığı yapan, sonranın Sanayi ve Teknoloji Bakanı, bugününse milletvekili Mustafa Varank’ın ısrarı üzerine MİT’in bu böceği bulduğunu biliyoruz. Ama dinleme cihazının kendisini görmek çarpıcı tabii.

 

Amerikan çok gizli belgelerinin de şifrelendiği AES-256 standardıyla şifrelenmiş FETÖ belleği.

Hemen yanında ise bir minik USB bellek var, o niye sergileniyor ki diye düşündüm önce. Sonra altında yazılı açıklamayı okuyunca çocukça bir sevinç kapladı içimi. Bu yılın ilk günü, 1 Ocak’ta burada yazdığım yazıda anlattığım bellekti bu. Ben o sırada bunun SD bellek olduğunu sanıyordum, meğer USB bellekmiş.

2017’de bir FETÖ operasyonunda ele geçirilmiş bu bellek. Polis çözemeyince MİT’e göndermiş. MİT Amerikan devletinin gizli belgelerini de şifrelediği AES 256 şifreleme standardıyla şifrelenmiş olan bu belleği altı yıllık bir çalışmanın sonunda çözmeyi başarmıştı. Girin bakın internete, bilim insanları hâlâ bu standartta şifrelenmiş şeylerin 11-12 yıldan önce çözülemeyeceğini söylüyor.

İlk yerli ve milli kripto makinesi

Fakat MİT sergisinde beni esas etkileyen, ilgisiz gibi gözüken bir odada gördüğüm bir cihazdı. Cihazın üzerinde üretici firma olarak TESTAŞ’ın adı bile yazılıydı. Bu cihaz Türkiye’nin MİT’inin ilk yerli ve milli şifreleme makinesiydi.

Bugün size bu cihazın aynı anda hem çok hazin hem de çok sevinçli hikayesini anlatmak istiyorum aslında.

1992 yılında Süleyman Demirel’in DYP’si ile Erdal İnönü’nün SHP’si koalisyon hükümeti kurdu; Erdal İnönü Başbakan Yardımcısı oldu. İnönü kendisi zaten teorik fizik profesörüydü, Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu TÜBİTAK’ın ona bağlı kuruluşlardan biri olması doğaldı.

Tosun Terzioğlu ve Erdal İnönü büyük matematikçi Cahit Arf anısına bir özel kolejde düzenlenen anma töreninde ödül kazanan öğrencilerle birlikte. O çocuklar çoktan büyüdü, şimdi kim bilir neredeler…

‘Tosun, şuna bir baksana…’

Erdal Bey TÜBİTAK’ın başına yakın arkadaşı rahmetli Prof. Dr. Tosun Terzioğlu’nu atadı. Tosun Bey, nur içinde yatsın, sadece Türkiye’nin yetiştirdiği önemli matematikçilerden ve hocalardan biri değildi; çok önemli ve vizyoner bir yöneticiydi de (İleriki yıllarda Sabancı Üniversitesi’nin kurucu rektörü olarak bu saygın üniversiteyi sıfırdan kurdu).

Tosun Bey yeni görevine atandığının ertesi günü Erdal İnönü’den bir telefon aldı. Onu hemen Başbakanlık binasına bekliyordu.

İnönü’nün odasına girdiğinde Erdal Bey daha merhaba bile demeden, eliyle masasının hemen yanında üzerinde telefon ahizesi olan kocaman aleti gösterdi, ‘Tosun şuna bir baksana’ dedi.

Yakınına kadar gidip bakmaya gerek yoktu; bu bir kripto cihazıydı. Başbakan Yardımcısına bazı telefon görüşmelerini kriptolu yapma imkanı veriyordu.

Biri fizikçi diğeri matematikçi iki profesörün ortadaki sorunu daha aralarında konuşmadan bir bakışta görmesi gayet normaldi. Sorun, o kripto cihazının kendisiydi.

Yerli ve milli kriptoloji başlıyor

Erdal İnönü’nün talimat vermesine gerek yoktu; Tosun Terzioğlu bugün Ulusal Elektronik ve Kriptoloji Araştırma Enstitüsü (UEKAE) adını taşıyan ama o sıralar henüz adı ‘Elektronik Araştırma Ünitesi’ olan, Türk Silahlı Kuvvetleri için MİLON-1 adlı kripto cihazları üretmiş birimin devletin geri kalanı için, sivil ihtiyaçlar için de araç ve kripto algoritması geliştirmesini sağlamak için hemen çalışmaya başlayacaktı.

MİT’in bir zamanlar kullandığı kripto defterleri. Bu şifreler bugün matematik okuyan öğrenciler için basit birer sınav sorusu sadece.

11 Şubat’a kadar açık kalacak olan MİT’in ‘Temas’ adlı sergisine giderseniz göreceksiniz, eski zamanlara ait kripto defterleri ve kripto çözme cetvelleri de sergileniyor. Bunlar belki zamanı için iş görür şifrelerdi, ama çözülmesi, istenmeyen gözler tarafından okunması da son derece kolay şifrelerdi esasen. MİT’in sergilediği o defterlerdeki şifreler bugün matematik öğrencileri için basit birer sınav sorusu sadece.

Eskiden gelen şifreli mesajları kolay okumak için böyle pirinç ‘şifre cetvelleri’ vardı.

Bilimin en uç bölgelerinden gelen, yurt içinde ve dışında deneyime sahip iki çok önemli bilim insanı Erdal İnönü ve Tosun Terzioğlu elbette geleceğin elektronik olduğunu biliyorlardı.

Zaten 1992 yılında bilinmeyecek bir şey de yoktu. Biz o tarihte gazetelerimizde kişisel bilgisayarlarla çalışıyorduk; o bilgisayarlar bir ağla birbirine bağlıydı. Sadece gazete merkezi olan İstanbul’da değil; Ankara, İzmir, Adana, Trabzon gibi bürolarımızla da 24 saat online olarak bağlıydık. Bu bürolarımızla telefon haberleşmemiz de internet üzerindendi.

Oysa Erdal İnönü’nün makam odasındaki kriptolu telefon analogdu, dijital değildi. Kaldı ki devlet içinde gizli haberleşmesi gereken tek kurum silahlı kuvvetler değildi; başbakanlıkta, MİT’te, Dışişleri Bakanlığı’nda da gizli haberleşme ihtiyacı vardı.

Ve bu gizliliği sağlamanın yegane yolu yerli ve milli kripto algoritmalarına ve bu algoritmaların üstünde çalışacağı yerli ve milli cihazlara sahip olmaktı. İşte Tosun Terzioğlu’nun başarmak istediği de buydu.

Amerika’dan gelen kripto cihazlarıyla devlet gizliliği sağlamak

Türkiye 1952’deki NATO üyeliğinin ardından ordusunu ve istihbarat teşkilatını bu uluslararası örgütün standartlarına eriştirmek için Amerika’ya bağımlı kalmıştı. Ankara’nın göbeğinde kocaman bir Amerikan askeri yardım kışlası vardı. Kripto cihazları da buradan geliyordu.

1974 Kıbrıs Barış harekatı ve sonrasında yaşanan Amerikan askeri ambargosu Türkiye’de çok şeyin değişmesine neden oldu. Değişenlerden biri de bu yazının konusu olan yerli milli kripto arayışlarıydı.

Testaş’ın acıklı öyküsü

Daha önce burada TESTAŞ’ın acıklı öyküsünü anlatmıştım; Türkiye Elektronik Sanayii adlı kamu şirketi 1976’da o sırada Başbakan Yardımcısı olarak 1. Milliyetçi Cephe hükümetinde görev yapan Necmettin Erbakan’ın ısrarıyla kurulmuştu. İlk genel müdürü Turgut Özal’ın başbakanlık döneminin yıldız bürokratlarından Yıldırım Aktürk’tü.

Bu şirket aslında yarı iletken üretmek için, yani Türkiye’de çip üretmek için kurulmuştu ama devletin vizyonsuzluğu yüzünden sonunda taksimetre yapan bir şirkete dönüşmüştü.

Ama işte o Testaş MİT sergisinde gördüğüm bizim Milli İstihbarat Teşkilatımızın ilk yerli ve milli kripto cihazını yapan kurum olmayı da başarmıştı. Ama arka planda yerli kripto algoritmaları girişimi vardı.

MİT ve TSK’nın bu sayede başı daha dik

Aslında bu ‘yerli ve milli’ sloganı benim hiç hoşuma gitmiyor. Siyasi olarak söylendiğinde fazlasıyla izolasyoncu, hepimizi dünyadan ve hayattan koparmayı hedefleyen bir şey. Ama bazı teknolojiler var, ki başında da savunma sanayii teknolojileri geliyor, evrensel olanı yakalamak için yerli ve milli olmaktan başka çare yok.

Türkiye bu konuda çok büyük mesafe kaydetti. Temelleri ta 70’li yıllarda atılmaya başlayan bu hamlenin sonuçlarını daha yeni yeni elle tutulur biçimde görmeye başladık.

MİT gibi, TSK gibi kurumlar bugün başları daha dik duruyor, kendilerine olan güvenleri bu seviyeye yükselmişe tam da bu sayede.

İşte AKM’deki MİT sergisinin bana düşündürdükleri bunlar oldu; Erdal Bey ve Tosun Beyi de bu vesileyle andım.

Nur içinde yatsınlar.

Zayıflama iğnelerinin bir faydası daha mı?

Zayıflama iğnelerinin bir faydası daha mı?

Ozempic bir mucize ilacın ticari isimlerinden biri. İlaç değil de aslında bir iğne bu. Haftada bir kendi kendinize uygulayabiliyorsunuz. Bu sayede iştahınız kesiliyor ve düzenli kullanma sonucu ciddi kilo kaybediyorsunuz.

Obezitenin ve fazla kilolu olmanın dünya çapında en büyük sağlık sorunu olduğu günümüzde bu ilacın ‘mucize’ gibi görülmesi şaşırtıcı değil.

Daha ötesi, bu ‘mucize’ ilacın kullanıldıkça beraberinde bir sürü başka faydalı şey getirdiği de ortaya çıkıyor. İlacın düzenli kullanımının kalp ve damar hastalıkları riskini azalttığı daha önce ortaya çıkmıştı; şimdi yeni bulunan, ilacın düzenli kullanımının vücutta ‘yangı’yı (enflamasyon) da baskıladığı. Üstelik bu işi normalde çoğu ilacın ulaşamadığı beyinde bile yapıyor. Bu da Parkinson ve Alzheimer gibi hastalıkların önlenmesinde, hatta pek çok kanserin önlenmesinde Ozempic’i öne çıkarıyor.

Peki ilacın hiç mi kötü tarafı yok? İlk gelen araştırmalarda uzun süre Ozempic kullananların bıraktıklarında eski kilolarına döndüğü söyleniyordu. Yani kullanmaya başladınız mı bu ömür boyu sürecek bir şeydi.

Ama şimdi bir araştırma daha geldi; Ozempic kullananların yarıdan fazlasının ilacı bıraktıktan sonra da düşük kiloda kalmaya devam ettiği, hatta kilo vermeyi sürdürdüğü ortaya çıktı. Alın size bir ‘mucize’ daha!

İlaç henüz Türkiye’de Sağlık Bakanlığı’ndan lisans almadı, yani yasal olarak satılmıyor ama el altından satıldığını ve bazı çevrelerde yaygın kullanıldığını biliyoruz.

Ben 60 yıllık ömrümün en azından son 30 yılını kilo vermeye çalışarak geçirdim; hatta şu an bile buna uğraşıyorum ama Ozempic kullanma konusunda kuşkuluyum. Bunun pratik bir sebebi var: İlaç Türkiye’de bulunmuyor, o yüzden zaten çok pahalı. Ama bu pratik sebebin ötesinde, yani satılmaya başlansa ve fiyatı makul olsa da (veya sigortam ödese de) ilacı kullanacağımdan emin değilim, çünkü bütün bu olumlu bilimsel raporlara rağmen şüphe duymaya devam ediyorum.

Eğer benim gibi şüphecilerdenseniz bir iyi haberim var: Aslında vücudumuz doğal yollardan da bu ilacın etkin maddesini üretiyor. Bunu sağlamak için yapmamız gereken şey işlenmiş gıda tüketmeyi bırakmak ve diyetimize ‘fiber’ (lif) ve ‘polyphenol’ eklemek. Peki bunu nasıl yapacağız? Tam tahıllı buğdaylar, bezelye nohut vs baklagiller, kuruyemişler iyi birer lif kaynağı. Polifenoller ise daha çok meyvelerde ve asitsiz zeytinyağında var.

Porsche’nin ikinci tam elektriklisi

Porsche’nin ikinci tam elektriklisi

Özellikle erkek otomobil tutkunlarının arzu objesi markalardan biri olan Porsche’nin tam elektrikli modeli Taygan yalnız kalmaktan kurtuluyor. Şirket ikinci bir elektrikli modelini daha çıkardı: Macan.

Halen Porsche cipin bir küçük modeli olarak satışta olan Macan’ın elektriklisi iki versiyon olarak geliyor: Macan 4 ve Macan Turbo.

Her iki model de Porsche’den beklendiği gibi yüksek performans araçları. Her ikisi de 100 kW’lik pil gücüyle piyasada olacak, yani Türkiye’de ucuz ÖTV dilimine giremeyecek. Porsche bu araçlarda ilk kez 800 volt mimarisini kullanmış. Yani araç 800 voltla çalışıyor. (Çoğu elektrikli araç 380 volt kullanıyor.)

Bu 800 volt mimarisi de, etrafta bir 270 watt’lık hızlı DC şarj edici priz bulursanız bataryanın yüzde 10’dan yüzde 80 doluluğa 21 dakikada gelmesine yardımcı oluyor. Fena değil.

Macan 4 çok güçlü, 402 beygir güç vaat ediyor. Ama Macan Turbo daha beter: 630 beygir güç vaat ediyor.

Porsche iddia ediyor ki her iki araç da 500 kilometreyi aşkın menzile sahip. Tabii menzil hava şartlarından sizin kullanma biçiminize kadar pek çok şeyden etkileniyor, unutmayın.

TV haberlerinizi yapay zeka sunucudan alır mısınız?

TV haberlerinizi yapay zeka sunucudan alır mısınız?

Soru saçma aslında. Şu anda dünyanın sağında solunda kimi TV istasyonları haber bültenlerinde yapay zeka tarafından yaratılmış sunucular kullanıyor, haberleri bu sunucular okuyor zaten. 

Örneğin Yunanistan’da ERT, Kuveyt’te Kuveyt News, Güney Kore’de SBS haber bültenlerini yapay zekaya emanet etmiş durumda. Bu sunucuların adı da var: Yunanistan’dakinin adı Hermes mesela.

Amerika’da bir şirket böyle yapay zeka sunucular üretiyor ve isteyen TV istasyonlarına satıyor. Haberler elbette haber merkezleri tarafından yazılıyor ve hazırlanıyor ama onu ekranda yapay zeka sunuyor.

Ama unutmayın: Haberleri hazırlayan yapay zekalar da var ve kimi web siteleri bunları kullanıyor. Yarın karşınıza ‘Hiç insan eli değmemiş haber bülteni’ çıkarsa şaşırmayın.