Akın var Ay’a akın, Ay’ı zaptedeceğiz, Ay’ın zaptı yakın!
Amerika’nın Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi NASA 2018’de dünyamızın uydusu Ay’ı ‘stratejik hedef’ olarak ilan ettiğinde ortada bazı çok bilgili ve eğitimli insanların hayallerinden başka bir şey yoktu aslında.
NASA bu stratejik hedefine gösterişli bir Yunan tanrıçasının adını da koymuştu: Artemis.
Minik bir not: Aslında vahşi doğanın, hayvanların, avcılığın ve doğurganlığın tanrıçası olan Artemis, Zeus’un kızı ve Apollon’un da ikiz kardeşi. NASA’nın 60’lardaki Ay programının adı Apollo idi, işte şimdi de onun ikizi Artemis geliyor.
Artemis’in iki iddialı hedefi var: 1. Ay üzerine kalıcı bir üs kurmak, bu üssü zaman içinde Mars yolculukları için roket rampasına çevirmek; 2. Ay’ın etrafında ‘Gateway’ (Geçit) adlı bir kalıcı istasyon kurmak; Ay’a gidiş gelişleri de bu aktarma istasyonu üzerinden yapmak.
Dedim ya program ilan edildiğinde neredeyse hiçbir şey yoktu; bugün 6 yıl sonra elde çok şey var. Yarın daha da çok şey olacak. En basiti, Amerika uzun bir aradan sonra uzaya insan taşıyabilecek uzay aracı yaptı. Bunu bir özel şirkete, SpaceX’e yaptırdı. O araca en son bir Türk astronot bile bindi. Daha önce yazdım, bu araç da tek değil. İki Türk girişimcinin şirketi Sierra Space de bir uzay aracı yaptı, bu yıl onun da denendiğini göreceğiz.
2018’de olmayan bu kapasitenin sadece altı yılda ortaya çıkması ortada inanılmaz bir ekonomi olduğunu gösteriyor. Kaldı ki ortaya çıkan sadece insan taşıma kapasitesi değil. Bakın şu anda uzayda bir araç Ay’a iniş yapmak için yol alıyor. Başarılı olursa dört gün sonra, 22 Şubatta inecek. Bu araç da bir özel sektör şirketi tarafından yapıldı. Bir ay önce bir başka özel şirketin Ay’a inecek aracı ise başarısız olmuştu.
Ay’a inmeyi hayal eden ve bunun için araç geliştiren şirketlerin varlığı Amerika açısından büyük bir güç ve başarı. Uzayı ve Ay’ı bilimden çok kâr peşinde koşması beklenen özel sermayeye açmak ve buradan kâr beklentisi yaratmak Artemis programının en ilginç tarafı.
Tabii şimdilik şirketler bu kârı NASA ihaleleriyle elde ediyorlar. İşte şu an uzayda yol alan Nova-C adlı araç NASA’dan 118 milyon dolarlık bir ihale alındığı için yapıldı. Ama aracın üstünde aynen yarış arabalarındaki gibi sponsor şirketlerin reklamları bile yazılı. Kim markası Ay’a insin istemez ki? Spor giyim markası Columbia bastırmış parayı, Nova-C’nin üstüne adını yazmış.
Ama tabii bu düzen ilanihaye NASA ihaleleriyle gitmez. Bir noktada şirketler başka kâr kapıları da arayacak. Bu kapılar içinde ilk akla gelen de tabii uzay madenciliği.
Bugün Amerika’da 100’den fazla start-up şirket var, uzay madenciliği alanında çalışmak için kurulmuş. Bu şirketlerin yatırımcıları var, hepsi de herhalde yatırdıkları parayı fazlasıyla geri alma peşinde.
NASA’nın ve Amerikan kapitalizminin bu Ay sevdası doğal olarak bir rekabeti de hızlandırdı. Hindistan ve Çin, Amerika’nın ardından Ay’a araç indiren ülkeler oldular. Çin zaten artık dünya çevresindeki uzay istasyonuyla uzay konusunda çok iddialı; şimdi Ay’da kalıcı üs kurma planını onlar da açıkladı. Üstelik bu işi Amerika gibi yapacaklar; yani o üs için gereken insanları ve malzemeyi de önce Ay çevresindeki bir istasyona yollacak, sonra o istasyonla Ay arasında mekik dokuyacaklar.
Amerika’nın planları sürekli erteleniyor, en son Ay’a yeniden insan göndermek için 2026 yılı açıklandı (İlk hedef 2023’te inmekti). Bu tarih de ertelenir mi bilmiyoruz ama Çin’in de benzer hedefi var.
Tabii, Ay’a insan ve malzeme yollamak, ileride orada belki onlarca, belki yüzlerce insanın yaşayacağı bir kalıcı üs inşa etmek ciddi bir lojistik sorun. Bu üssün inşası için devasa 3D yazıcılardan faydalanmayı düşünüyor ABD de Çin de ama o yazıcıları götürmek bile mesele.
Amerika bunun için Elon Musk’ın şirketi SpaceX’in henüz denemeleri yapılan Super Heavy adlı roketine ve onun devasa taşıma kapasitesine güveniyor. Çin’in ise henüz bilinen bir dev roketi yok. Dolayısıyla bu yarışta Çin’in ABD’yi yakalaması da kolay değil ama eninde sonunda yakalacak; yeter ki Ay sadece bir halkla ilişkiler operasyonu değil gerçekten ekonomik avantaj yaratabilir bir yer olsun.
Bunun yolu da Ay’da maden çıkarmaktan geçiyor. Maden deyince de Erzincan İliç’teki gibi maden anlamayın. Ay’da en kolay hayata geçebilir ve dünyaya da en kolay taşınacak malzemeyi, helyumu üretmek.
Helyum fazlasıyla uçucu bir gaz ve sıvılaştırılmış hali dünyada çok az bulunan, son derece pahalı bir malzeme, hatta galiba en pahalı şey. Sıvı helyum yüzbinlerce cihazda süper iletkenliği sağlaması için soğutma amacıyla kullanılıyor. Başta hastanelerdeki MR cihazlarında.
Biliyorsunuz bu rekabette Türkiye de var. En azından olmak istiyor. Plana göre geçen yıl biz de Ay’a ‘sert iniş yapacak’ yani mermi gibi Ay’a düşecek bir cihaz gönderecek, sonra da Ay yüzeyine yumuşak iniş yapacak bir aracı geliştirecektik. Aslında keşke Türkiye Uzay Ajansı da NASA’nın yöntemini uygulasa ve bu alanı özel sektöre de açsa, Türkiye’de yeni yeni teknolojilerin şirketler tarafından yaratılması için alan yaratsa.
Tam tarihini söylemek kolay değil ama en azından bundan 10 yıl sonra Ay yüzeyinde sürekli yaşayan bir grup insan olacak. Aynen Antarktika’daki gibi sınırlı sayıda araştırmacı ve işçiden oluşacak bu topluluk büyük olasılıkla gayet uluslararası bir grup olacak.
O günlere hazır mısınız? Çocuğunuz ‘Ben artık Ay’a taşınıyorum’ dese ne düşünürsünüz?