03-03-2024
İsmet Berkan

Yapay zeka insan zekasını yakaladı mı? Elon Musk’ın açtığı davanın sırları

Yapay zeka insan zekasını yakaladı mı? Elon Musk’ın açtığı davanın sırları

Geçen hafta Elon Musk’ın avukatları kurucuları arasında bizzat Elon Musk’ın da olduğu ünlü yapay zeka şirketi OpenAI aleyhine bir dava açtı.

Dava dilekçesinde temelde söylenen şuydu: OpenAI kendi kuruluş kurallarına aykırı davrandı ve Microsoft’la olan anlaşmanın kurallarını da çiğnedi.

Teker teker gidelim.

OpenAI tuhaf bir şirket. Kâr amacı gütmüyor, yapay zeka araştırmalarından kazandığı parayı bütün insanlığın yararına olacak şekilde yine yapay zeka araştırmasına yatırmak ve bu araştırmaları da bütün bilim dünyasına açmakla yükümlü.

Zaten o yüzden adı ‘OpenAI.’ Yapay zekayı araştıracak, bir şey bulursa herkese sunacak, başka bilim insanları da aynı şeyi yapabilsin diye açık olacak.

Elon Musk’ın avukatlarının ‘Şirket kendi kurallarını çiğnedi’ derken söylediği bu: OpenAI buluşlarını paylaşmıyor, onları gizli tutuyor. Yani ‘open’ değil.

İkinci iddia birinciyle bağlantılı: OpenAI kâr amacı gütmeyen bir şirket ama kendi altında bir de kâr peşinde bir şirket yarattı, bu şirkette de Microsoft büyük yatırımcı ortak.

Ancak OpenAI’ın Microsoft’la olan ayrıntılı sözleşmesinin ilginç bir maddesi var: Bu ortak şirket OpenAI’ın buluşlarından ancak o buluşlar ‘AGI’ (Artificial General Intelligence) seviyesine gelene kadar yararlanabilir, AGI seviyesindeki buluşlardan Microsoft yararlanamaz!

Burada biraz durup AGI nedir sorusuna cevap arayalım.

Bunu tanımlamak kolay değil, ama mesela OpenAI’ın başkanı Sam Altman bir seferinde AGI’ı ‘ortalama bir insanın, sizin de rahatlıkla işe alabileceğiniz bir insanın yapabileceklerini yapan şey’ olarak tanımlamıştı.

OpenAI’ın kendisi AGI’ı şöyle tanımlıyor: ‘Ekonomik olarak değer üreten işlerin çoğunda insanlardan daha iyi performans gösteren yüksek derecede otonom sistem’ (Benim kötü çevirime güvenmeyin, tanımın İngilizcesi aynen şöyle: ‘A highly autonomous system that outperforms humans at most economically valuable work’).

Bugün yapay zeka konusunda en uçta, en ileri araştırmaları yürüten bilimciler ve şirketler için AGI tam bir ‘kızıl elma.’ Üstelik bu elmayı dalından koparma vakti de çok yaklaştı; yani yapay zekanın insan seviyesine erişmesi ve hatta onu geride bırakması için artık günler sayılı. Örneğin Google 2030 yılından önce AGI’ya ulaşılacağını düşünüyor.

Oysa Elon Musk başlıca kurucusu kendisi olan (ama sonra yollarının ayrıldığı) OpenAI’ın bu seviyeye çoktan geldiğini düşünüyor. Buna kanıt olarak da Microsoft araştırmacılarının geçen nisan ayında yayınladığı meşhur bir bilimsel makaleyi gösteriyor.

Bunu da biraz açıklamalıyım. Dünyanın büyük çoğunluğu OpenAI adlı şirketi Kasım 2022’de yayınladığı ChatGPT ile tanıdı. Bu sohbet robotu bütün sorulara bir insanmış gibi cevap veriyordu.

Kasım 2022’de yayınlanan aslında GPT-3 adlı versiyondu. Şimdilerde ChatGPT kullandığımızda ise bir ileri versiyonunu, GPT-4’ü görüyoruz karşımızda.

GPT-3 ile GPT-4 arasında muazzam fark var. GPT-4 çok daha büyük bir dil modeline dayalı olduğu için hem daha başarılı bir sohbet robotu hem de bu başarısının ardında tamamen yeni algoritmalar var. Yani sadece bir versiyon yenilenmesi değil, teknolojik bir sıçrama bu aynı zamanda.

OpenAI, GPT-4’ü kamuoyuna açmadan önce ortağı Microsoft’a göndermiş ve Microsoft’un meşhur araştırma birimindeki araştırmacılar da GPT-4 ile epey bir vakit geçirmiş.

Microsoft araştırmacıları GPT-4’ün bazı becerilerinden o kadar etkilenmiş ki, karşılarında bir ‘yeni çeşit zeka’ olduğunu düşünmüş, bunu da araştırma makalelerine yazmışlar zaten. Makalenin başlığı bilimsel ağırbaşlılığa çok da önem vermemiş, ‘Zeka kıvılcımları’ndan söz ediyor.

Araştırmacıların yazdığına göre GPT-4 sadece ‘zeka kıvılcımları’ sergilemekle kalmamış, kendi başına akıl yürütmüş, kimsenin yardımına ihtiyaç duymadan ilk kez karşılaştığı bir sorunu çözmüş, elinin altındaki araçları ‘yaratıcı’ çözümlerle kullanmış.

Örneğin son derece karmaşık bir matematiksel kanıtlamayı bir şiir gibi yazmış; tek boynuzlu at çizebilen bir bilgisayar programı yazmış; her evde bulunan türde eşyayı en tasarruflu şekilde depolamanın yolunu bulmuş.

Bunları gören Microsoft araştırmacıları karşılarında bir AGI olduğunu düşünmüş; kendi başına düşünen, akıl yürüten, sorun çözen ‘yeni tür bir zeka.’

Bu makale Nisan 2023’te yayınlandı ve üzerinden bir yıl bile geçmeden rekorlar kırıyor, Google Scholar adlı bilimsel makale sitesine göre 1500 başka makalede bu makaleye atıfta bulunuldu. Bir başka bilimsel makale endeksleme sitesi olan Semantic Scholar’a göre ise son beş yılda en fazla atıf alan yapay zeka makalesi oldu bu makale.

Ve işte son olarak Elon Musk bu makaleye dayanarak OpenAI’a dava açtı, şirketi ‘kontratını çiğnemekle’ suçladı.

Şimdi mahkeme ve jüri bir yandan neyin AGI olduğuna bir ölçüt koyacak, bir yandan da GPT-4’ün AGI olup olmadığına karar verecek.

Burada Elon Musk’ın stratejisi ilginç ve önemli. Musk şimdiden bir ‘kazan-kazan’ stratejisine oynuyor gibi duruyor.

OpenAI hemen ‘Hayır, biz henüz AGI seviyesine ulaşmadık’ diyerek savunmaya başladı kendisini. Bu savunmayı sürdürmek şirketin AGI yolundaki gidişini yavaşlatacak. Oraya varsa bile bu yeni teknolojiyi Microsoft ile paylaşamayacak. Yani Microsoft’un koyduğu 30 milyar dolar şu an donmuş duruma gelen bir teknolojiye yatırılmış oldu.

Mahkemenin Musk lehine karar vermesi ise Microsoft’un parasının ziyan olması, OpenAI’ın ise para ve değer kaybetmesi anlamına gelecek.

Ama Elon Musk’a en çok kazandıracak durum, mahkemenin uzun sürmesi olacak.

Musk’ın bu davayı açarak ne kazanıp ne kazanmayacağı tartışması bir yana, aslında ortada son derece önemli bir konu var.

Gündelik hayatımızda onlarca yapay zeka sistemiyle birlikte yaşıyoruz artık. Ama bu sistemlerin ‘insan zekası seviyesi’ne gelip gelmediğine kim karar verecek? Her an her şirket böyle bir iddiayla ortaya çıkabilir ve sermaye piyasalarından başka yerlere kadar ortalığı birdenbire kasıp kavurabilir.

Şimdi bir ümit, neyin AGI olduğuna neyin olmadığına dair elimizde bir ölçüt olabilir artık.

Bu da az şey değil.

Nerede bu BitCoin’ler?

Nerede bu BitCoin’ler?

Bu yazıyı yazmak için oturdum ve ilk iş BitCoin’in fiyatına baktım. 61 bin doların üzerindeydi.

Bitcoin başta olmak üzere kripto paraların değeri ocak ayından beri hızla artıyor. Bunun sebebi Amerika’da kripto paraların kurumsal yatırımcı bankalar tarafından yatırım yapılabilir kabul edilmesi.

O yüzden BitCoin’in değeri inanılmaz arttı. Peki ama daha ne kadar artacak?

Bu sorunun cevabını vermek kolay değil ama şunu unutmayın: Şu anda piyasada kısıtlı miktarda BitCoin var, bu sayı da hiçbir zaman 21 milyonu geçmeyecek, çünkü BitCoin’i ortaya çıkaran sistem böyle tasarlandı. ‘Madenden çıkarılmayı’ bekleyen sadece 1,4 milyon BitCoin kaldı, yani denizin sonu yaklaştı.

Peki kalan 19,6 milyon BitCoin nerede? BBC güzel bir araştırma yapmış, bulabildiği bilgileri derlemiş. Örneğin 2,4 milyon BitCoin için ‘Muhtemelen sonsuza kadar kayboldu’ demiş. Unutulan cüzdanlar, unutulan şifreler vs sebebiyle kaybolan BitCoin’ler bunlar.

BitCoin’in kurucusu efsanevi kişilik Satoshi Nakamoto’nun cüzdanındaki 1,1 milyon BitCoin’e de bugüne kadar hiç dokunulmadı (Birkaç hafta önce bu konuyu yazmıştım, bakmak isteyebilirsiniz).

Kripto borsalarının elinde 2,3 milyon BitCoin varmış. Bankalar ise şimdilik 993 bin BitCoin’e sahip. Bir de bilinmeyen kripto zenginleri var, bunlar cüzdanında 10 bin ve daha fazla BitCoin olan kişiler. Onlardaki toplam da 1,6 milyon BitCoin. 

Ha bir de her gün aktif olarak el değiştiren, yani bu kripto paranın değerinin oluşmasında en önemli rolü oynayan bir milyon BitCoin var.

Geri kalan BitCoin’lerden haberimiz yok.

Osman Hoca ve Özkök buna ne der? Uzun eğitim süresi ömrü de uzatıyormuş…

Osman Hoca ve Özkök buna ne der? Uzun eğitim süresi ömrü de uzatıyormuş…

New York’taki Columbia Üniversitesi’nin meşhur Mailman School of Public Health adlı tıp fakültesi ile bu fakülte içindeki The Robert N. Butler Columbia Aging Center adlı merkez bir araştırma sonucu yayınladı. Buna göre eğitime üniversitede ve hatta daha sonrasında devam edenler hem daha yavaş yaşlanıyor, hem de daha uzun yaşıyorlar. Buna karşılık üniversite mezunu olmayanlar veya eğitim hayatı diğerlerine göre daha kısa olanların ömrü de daha kısa oluyor.

İşin ilginci bu araştırma çok uzun yıllar yapılan gözlemlere dayanıyor. Araştırmayla ilgili ilk veriler 1948 yılında toplanmaya başlamış. Tam 14 bin 106 kişinin eğitim ve sağlık verisi var içinde.

Bu kadar insanın sadece kaç yıl yaşadığı hesaba katılmamış araştırmada, onların sağlığına da bakılmış ve her iki kriter de uzun süre eğitim görenlerin daha kısa eğitim görenlere göre daha uzun yaşadığını, daha sağlıklı yaşlandığını, yani yavaş yaşlandığını ortaya koymuş.

Türkiye’nin uzun yaşam gurusu olmaya hazırlanan Osman Müftüoğlu ve uzun yaşamak istediğini bildiğimiz 10Haber yazarı Ertuğrul Özkök bu araştırma için ne düşünürler acaba?