14-07-2024
İsmet Berkan

Z Kuşağı hayatta mutlulukla ilgili bildiğimiz her şeyi değiştiriyor

Z Kuşağı hayatta mutlulukla ilgili bildiğimiz her şeyi değiştiriyor

Amerikalılar insanların doğdukları yıllara bakarak kuşaklara isim vermeye bayılıyor.

Tabii verilen bu isimler de, o isimleri alan kuşakların doğdukları yıllar da öyle rastgele belirlenmiyor.

Örneğin 1946-64 arasında doğanlara ‘Baby Boomers’ adı verilmiş. Sebebi belli: 2. Dünya Savaşı’ndan sonra dünya çapında yaşanan nüfus patlamasının çocukları onlar (Bu arada ben de 1964 doğumluyum). Bu nüfus patlaması hem savaştan dönen askerlerin eşlerine-sevgililerine kavuşmasıyla ilgili hem de Amerika başta olmak üzere dünyanın dört bir yanında savaş sonrası yaşanan refah patlaması ve geleceğe ilişkin iyimserlikle ilişkili.

Boomers’ı izleyen kuşak 1965-1980 arasında doğanlardan oluşan X Kuşağı. Bir önceki kuşak Boomer’lar ümitliydi, dünyayı değiştirmek istiyordu. Buna karşılık X Kuşağı daha ümitsiz, daha ne yapacağını bilmez ve bireysel arayış içinde bir kuşaktı. 

1981-96 arasında doğanlara ‘Milenyum kuşağı’ adı veriliyor. Erişkinliklerinde yüzyıl dönüşümüne denk gelecekleri için bu ismi alıyorlar. Onlar aynı zamanda ilk internet kuşağı, soğuk savaşın bitiminin kuşağı vs vs.

1997-2012 arası doğanlara ise Z Kuşağı deniyor. Buradaki Z alfabedeki son harfi değil ‘Zoomer’ kelimesinin ilk harfini temsil ediyor. Zoom adlı uygulama üstünden video konferans yapan kuşak yani. Malum, salgın sebebiyle okullarının iki yılını bilgisayar başında zoom yaparak geçirdiler.

Halen çocukluğunu yaşayan bir sonraki kuşağa ise şimdiden Alfa Kuşağı adı verildi bile.

Evrensel mutluluk grafiği

Daha dün denebilecek zamana kadar, yani Z Kuşağı çocukluktan çıkıp genç yetişkinliğe adım atana kadar elimizde neredeyse bire bir işleyen, üstelik sadece insanlarda değil bazı maymun çeşitlerinde bile aynı örüntüyü takip eden bir ‘hayatta mutluluk haritamız’ vardı. Harita yanlış kelime, hayat grafiğimiz vardı.

Yapılan çok sayıda araştırma bize dünyanın neresinde yaşıyor olursa olsun insanların ilk gençliklerinde yüksek bir mutluluk seviyesine sahip olduğunu ve 30’lu yaşların başına kadar bu mutluluğun artmaya devam ettiğini, ama sonra mutluluğun gerilemeye başladığını, 50’lerin başında en düşük seviyesine ulaşıp sonra yeniden yükseldiğini gösteriyordu. 70’li yaşlarda insanlar neredeyse gençliklerindeki kadar mutlu oluyordu.

‘Orta yaş krizi’ denen şey de buradan ismini alıyordu. Bazılarımız için bu kriz 10 yıl devam edebiliyor.

Bu çok kabaca anlattığım grafik dediğim gibi dünyanın dört bir yanında her yıl yeniden yeniden araştırılıyor ve hemen hemen aynı sonucu veriyordu.

‘Son 30 günde akıl sağlığınız nasıldı?’

Ta ki Z Kuşağı devreye girene kadar.

Dünyanın dört bir yanında yapılan araştırmaların bir standart sorusu var. Soru aynen şöyle: “Strese maruz kalma, depresyon ve diğer duygusal sorunlarınızı düşündüğünüzde son 30 gün içinde kaç günün akıl sağlığınız için iyi geçtiğini düşündünüz?”

Bu sorunun amacı, siz de anladınız, bireylerin son 30 günün kaçını mutsuz geçirdiğini (veya tam tersi, kaçını mutlu geçirdiğini) ölçmek.

İşte Z Kuşağı bu soruya verdiği yanıtla kendisinden önceki kuşaklardan fena halde ayrıldı, bu uzun yıllara dayalı az önce anlattığım hayat mutluluğu grafiğini de değiştiriyor.

Eski kuşaklarda bireylerin mutsuzluğu 50’li yaşlarının başında zirveye çıkarken Z Kuşağının mutsuzluğu 20’li yaşlarda zirve yapıyor. 

Bu kuşağın mensuplarının çoğunlukla hala 20’li yaşlarda veya erken 30’larda olduğu düşünüldüğünde bu mutsuzluk trendinin gelecekte de devam edip etmeyeceği bilinmiyor aslında. 

Ama en azından şunu söyleyebiliriz: Artık gençlik hayatın en mutlu zamanı değil.

Peki neden bu böyle? Ne oldu da iki kuşak arasında bu denli önemli bir fark oluştu? Daha doğrudan sorayım: Z Kuşağı neden kendisinden önceki kuşaklara göre daha mutsuz bir gençlik yaşıyor?

Üç teori var

Bu soruların cevaplarını bilmiyoruz. Ortada bir takım teoriler, daha doğrusu spekülasyonlar var.

Örneğin bu teorilerden biri mutsuzluğun sorumluluğunu sosyal medya kullanımına yüklüyor. Malum, sosyal medyanın esas kullanıcısı Z Kuşağı gençler.

Bir başka teori bu mutsuzluğu iklim krizine bağlıyor. Bu kuşak dünyanın ve insanlığın gerçekten sonunun geldiğini gören, bu gerçeğe doğan ilk kuşak. İklim krizinin etkileri azaltılmak bir yana sürekli artıyor. Bu artışın dünya çapında felaketlere yol açacağını hepimiz biliyoruz.

Son bir teori ekonomiyle ilgili. Z Kuşağı belki son 200 yıldır, bırakın daha iyisini, anne babaları kadar bile iyi bir hayata sahip olamayacağını düşünen ilk kuşak. Dünya çapında refah düşüyor, servet çok az sayıda elde birikirken geniş kalabalıkların hayat seviyesi sürekli geriliyor.

Bu teori veya spekülasyonlardan hangisi gerçeği yakalıyor, henüz bilmiyoruz ama bildiğimiz şu: Z Kuşağı çok mutsuz.

Not: Bu yazıyı Scientific American dergisindeki şu makaleden ve makaledeki sonuçlardan hareketle yazdım. Meraklısına makalenin kendisini okumasını tavsiye ederim.

Bu çocuğun beyin kanserinin tedavisi belki imkansız ama yine de ümit vaat eden gelişmeler var

Bu çocuğun beyin kanserinin tedavisi belki imkansız ama yine de ümit vaat eden gelişmeler var

Düşünebiliyor musunuz, beş yaşında minicik bir çocuk. Her iki haftada bir ABD’nin Washington eyaletindeki Seattle Çocuk Hastanesi’ne gidiyor ve doğrudan beyin sıvısına enjekte edilen bir iğne yaptırıyor. Üstelik bu çocuk bu tedaviyi son üç yıldır görüyor.

Çocuk tedavisi imkansız bir beyin kanseri türü olan ‘diffuse midline glioma’ adlı tümörle mücadele ediyor. Doktor bu amaçla deneysel CAR-T tedavisi uyguluyor.

CAR-T tedavisi vücudumuzdaki savunma hücrelerinin bir türü olan T hücrelerinin önce çocuğun kanından alınmasına, sonra bu hücrelere genetik müdahaleyle beynindeki kanseri tanımasını ve ona saldırmasını sağlayacak bir manipülasyon yapılıp ‘chimeric antigen receptors’ yani CAR eklenmesine ve aynı T hücrelerinin yeniden vücuda verilmesine tıpta takılan isim.

Beş yaşındaki çocuğa bugüne kadar 70 doz CAR-T tedavisi uygulandı. Gezegenimizde kendisine en çok CAR-T tedavisi uygulanan kişi şu anda o çocuk.

CAR-T tanımı gereği kişiye özel bir tedavi biçimi. Çoğu kanser herkeste kendine özgü bir hücre mutasyonundan kaynaklanıyor. Dolayısıyla kanserli hücrelerine bakmak, sonra kendi vücut savunma hücrelerini (T hücreleri) değiştirerek o kişiye vermek gerekiyor. Bu haliyle de ister istemez çok pahalı bir yöntem.

Bu yöntemle bazı bireylerin kanseri tamamen yok edildi. O bakımdan çok ümit verici bir tedavi. Ama CAR-T’nin beyin, akciğer gibi katı tümörlerden oluşan kanserlerde başarı ihtimali daha düşük. Bu tedavi daha önce kemik iliği, kan kanseri veya lenf kanseri gibi kanser türlerinde denenip başarılı oldu.

Ancak şimdi işte başta da anlattığım beş yaşındaki çocuğun beynindeki kansere karşı kullanılıyor. Tedavi sayesinde kanser tamamen yok olmadı ama tümör küçüldü. Bugün beş yaşında olan çocuk bu deneysel tedavi olmasaydı yıllar önce hayatını kaybetmiş olacaktı.

Elbette kanser tedavisinde teşhisten sonra beklenen ömrü uzatmak önemli bir başarı ölçütü ama 50 veya 60 yaşında kanser teşhisi konmuş birinin ömrünü uzatmakla beş yaşındaki bir çocuğunki kıyaslanamaz.

Çocuk kanserleri konusunda çok önemli gelişmeler var. Bu yazıyı meraklısına tavsiye ederim.