21-07-2024
İsmet Berkan

Komplo teorisi sevenler buraya: İsrail ordusunun gizli ‘8200’ adlı birimini tanıyor musunuz?

Komplo teorisi sevenler buraya: İsrail ordusunun gizli ‘8200’ adlı birimini tanıyor musunuz?

İtiraf edeyim, Amerika’da piyasa değeri düne kadar 83 milyar dolar olan bilgisayar güvenliği şirketi CrowdStrike’ın adını hafta içindeki büyük çöküntüye kadar duymamıştım.

Dünya çapında Windows işletim sistemiyle çalışan bilgisayarları ve bulut sistemlerini çökerten vahim hatayı yapan şirketi kuran ve yönetenlerin İsrail kökenli olması ise beni hiç şaşırtmadı.

İsrail’den yıllardır yüzlerce büyük teknoloji şirketi çıkmasının şaşırtmadığı gibi; çünkü gerek CrowdStrike’ı, gerekse başka yüzlerce teknoloji şirketini ortaya çıkaran alt yapıyı gayet iyi biliyorum.

Bu alt yapının temeli İsrail ordusu tarafından kurulmuş ve halen faaliyette olan bir birlikten, kod adı ‘8200’ olan istihbarat biriminden geliyor.

İsrail gerek nüfus, gerekse yüzölçümü olarak dünyanın en küçük ülkelerinden biri. 1948’de kurulduğu ilk günden bugüne kadar neredeyse kesintisiz savaş halinde olan bir ülke. O yüzden İsrail’de yaşasın yaşamasın bu devlete vatandaşlık ve din bağıyla bağlı herkesin yolu İsrail ordusundan geçmek zorunda. Ülkede zorunlu askerlik hizmeti 18 yaşında başlıyor.

‘Birim 8200’ adı verilen istihbarat birimi aslında 1950’lerin başında kurulmuş, ama artık uzun zamandır ‘elektronik istihbarat birimi’ olarak görev yapıyor. Burada elbette muvazzaf, yani mesleği askerlik olan subay ve astsubaylar da çalışıyor ama esas gücü zorunlu askerlik yapmakta olan 18-21 yaşındaki gençler oluşturuyor.

O gençler daha lisedeyken özenle belirleniyor ve bu birlik için seçiliyor. 18 yaşında liseden mezun olur olmaz askere alınıyor, Birim 8200’de eğitime başlıyorlar. Eğitimin ardından da hemen bilgisayarların başına geçip çalışmaya.

Evet, Birim 8200’dekiler silahla değil bilgisayarlarla, yakaladıkları elektronik sinyallerle savaşıyorlar.

Bu birimin öncelikli görevi elbette istihbarat toplamak. Yani gerek Filistinlilerin, gerek diğer Arap ülkelerinin ve hatta bütün dünyanın iletişimine sızmaya, onu dinlemeye çalışıyorlar.

Ama tek görev bu pasif savunma değil. Bir de saldırılar düzenliyorlar. O da elektronik saldırı. Virüsler yaratmak ve yollamak, haberleşme ağlarını çökertmeye çalışmak, düşman veya rakip ülke elektronik sistemlerine sızıp onları etkisiz hale getirmeye çalışmak da ‘Birim 8200’ün görevi.

Bu birim İsrail’in minicik insan kaynağı havuzundan daha 18 yaşında seçilmiş yetenekleri çalıştırıyor. O yetenekler de 21 yaşında askerliklerini tamamladıklarında piyasaya çıkıyorlar. İşte İsrail’den çıkan o binlerce yeni teknoloji şirketini kuranlar, bu şirketleri bazen milyar dolarlar seviyesinde fiyatlarla satanlar askerliklerini burada yapmış olan insanlar.

Ama tabii teknolojinin bir de karanlık yüzü var. Bu birimden çıkan kimileri o karanlık tarafta çalışan ve çalışacak şirketler kuruyor, o karanlık taraf için yazılım geliştiriyor. Hatırlayın, hepimizin telefonlarına sızan, WhatsApp üstünden telefonlarımızı ele geçiren bir yazılım yazıp başta Arap ülkeleri olmak üzere bir sürü devlete satan şirket İsrail kökenliydi. Onlar da ‘Birim 8200’de yetişmişti.

Bu anlatmaya çalıştığım karanlık tarafın tam olarak karanlık mı aydınlık mı olduğu belirsiz bir yanı da var. O yanda ‘internet güvenliği’ veya ‘bilgisayar güvenliği’ şirketleri yer alıyor.

Bilgisayar virüsleri adı verilen kötü amaçlı yazılımların icat edilmesinden sonra kurulan ilk güvenlik şirketlerinden biri yaşı yetenlerimizin hatırlayacağı McAfee idi. Bu şirketi Amerika’nın ünlü elektronik istihbarat servisi NSA’nın eski çalışanı John McAfee kurmuştu ve kurduktan kısa süre sonra o sırada NSA’de çalışmaya devam eden bir arkadaşına yaptığı işi şöyle anlatmıştı:

‘İnanamayacaksın ama ben artık dünyanın en güçlü insanıyım, çünkü herkesin bilgisayarına istediğim gibi girebiliyorum, bunu da yasadışı bir yolla yapmıyorum, insanlar kendileri gönüllü olarak bilgisayarlarını açıp içini gösteriyor bana…’

Evet, Windows PC kullanan herkesin yakından bildiği ‘virüs tarama’ programları tam olarak bunu yapar: Siz gönüllü olarak bilgisayarınızı onlara açarsınız, onlar da bilgisayarınızdaki bütün dosyaları tarar.

Hatırlayın, birkaç yıl önce Amerikan NSA’de büyük bir veri sızıntısı oldu. Sızıntının sebebi eve iş götüren bir NSA çalışanının bilgisayarındaki virüstü. Oysa bilgisayar virüslere karşı taranmıştı. Ama tarayan program Kaspersky Lab adlı şirketin virüs tarama programıydı. Bu programın sahibi bir Rus şirketiydi. O günden beri Amerika’da Kaspersky ürünleri yasaklı. Bir zamanların dev şirketi bugün ayakta kalmak için savaşıyor.

Üç gün önceki dev bilgisayar arızasına neden olan CrowdStrike bir Amerikan şirketi ama kurucusu ve CEO’su aynı zamanda İsrail vatandaşı ve bildiniz, askerliğini meşhur ‘Birim 8200’de yapmış. Bu şirketin arızalı bir güncellemesinin yol açtığı çöküntüye bakıp şirketin dünya çapında ne kadar çok bilgisayarın içinde olduğunu görebilirsiniz.

Google geçen hafta bir başka bilgisayar güvenliği şirketini satın almak için son aşamada olduğunu duyurdu. Bu alım gerçekleşirse Wiz adlı şirket 23 milyar dolardan satılacak. Şirket daha iki ay önce son sermaye artırımını 12 milyar dolar değerleme üzerinden yapmıştı. Ortadaki büyük değer artışı çok çarpıcı.

Peki Wiz’in her biri şirkette artık yüzde 9’ar hisseye sahip dört kurucusu kim? Evet, bildiniz, onlar da askerliğini İsrail ordusunun Birim 8200’ünde yapmış İsrail vatandaşları.

Bakacak olursanız bu birimde askerliğini yapıp bilgisayar ve bulut bilişimi güvenliği alanında faaliyet gösteren şirketler kurmuş çok sayıda isim var.

Elbette ortada delil yokken kimseyi suçlamak doğru olmaz, ama bilgisayarımızı zararlı yazılımlardan koruyalım derken onları bazı şirketlere açtığımızı ve deyim yerindeyse evimize soktuğumuzu unutmayalım.

Bir hatırlatma yapayım: Çinli ZTE ve Huawei dünyanın en büyük cep telefonu alt yapı şirketleriydi düne kadar ve pek çok ülke bu şirketlerden 5G altyapısı için baz istasyonları satın alıyordu. Derken Amerika dedi ki, ‘Bu alt yapıyı Çinli şirketler kurarsa Çin devleti bütün haberleşmemizi izleyebilir.’

Ortada ne kanıt vardı ne başka bir şey, ama ABD’nin bu kararının ardından Çinli şirketler art arda ihaleleri kaybetmeye başladı; hatta ABD bir sürü ülkeye bu şirketlerin ürünlerini almaması için baskı da uyguladı.

Bu işler şaka değil. Bilgisayarınıza illa antivirüs program indirecekseniz, onu üreten şirketi çok dikkatli seçmenizi öneririm.

Beslenmenin geleceği topraksız tarım ve ‘akıllı toprak’ta

Beslenmenin geleceği topraksız tarım ve ‘akıllı toprak’ta

Dünya nüfusu sanayi devriminin başladığı 250 yıl önceden beri görülmemiş bir hızla artıyor. Pek yakında dokuz milyar insan olacağız dünya üstünde hayatta kalmaya çalışan.

Nüfus artışı beraberinde bir sürü sorun getiriyor. Bunların başında da o nüfusun nasıl besleneceği meselesi var. Çünkü onu beslemek için yapmamız gerekenler dünyamıza da zarar veriyor.

O yüzden tarım ve tarımda verimlilik konusu son derece önemli. Ve bilim uzun bir aradan sonra tarımda verimi arttırmak için yollar arıyor.

Bulunan ve uygulaması da giderek yaygınlaşan çarelerden biri ‘topraksız tarım.’ Bu tür tarımda bitkiler özel bir su bazlı solüsyon içinde büyüyor. Sistemin kullandığı su büyük ölçüde geri kazanılabildiği için yöntemin doğaya zararı son derece sınırlı. Kaldı ki topraksız bir yöntem olduğu için tarım alanı da gerektirmiyor. İstanbul’daki en büyük topraksız tarım tesisi örneğin İstinyePark alışveriş merkezinin otoparkında kurulu.

Tarım için bulunan ikinci önemli yöntem ise henüz çok yeni. Texas Üniversitesi’nin Austin kentindeki kampüsünde geliştirilen yeni yöntem ‘akıllı toprak’ kullanmak. Toprağın içine, bitki köklerinin yakınına ‘hidrojel’ adı verilen jeller konuyor. Bu jeller sayesinde bitki yüzde 138 oranında daha büyük oluyor ama toplam su kullanımı yüzde 40’tan fazla azalıyor.

Bu yeni tarım gerçekten çok ümit verici.