03-11-2024
İsmet Berkan

‘İltisak’ın arkasındaki matematik teorisi

‘İltisak’ın arkasındaki matematik teorisi

Matematik bazen sinir bozucu olabilir.

Hayır, bazılarımıza zor geldiği için değil. Sadece ve sadece doğruları söylediği, esneme payı olmadığı için sinir bozucu olabilir.

Türkiye’nin nüfusu kabaca 85 milyon kişi. Ama bu nüfusun 20 milyon kadarı henüz 15 yaşın altında olan küçükler. TÜİK’e göre 15 yaş üstü nüfusumuz 65 milyon 979 bin kişi.

Peki sizce Türkiye’deki Cumhuriyet Savcılıkları kaç vatandaşımızı suç şüphesiyle soruşturuyor? Bugün Taha Akyol’un yazısından öğrendim, 2023 yılında suç şüphesiyle tam 13 milyon 199 bin 914 kişi soruşturma altındaymış.

Sokakta gördüğünüz her beş kişiden biri.

Bir toplumda bu kadar çok suçlu veya suç şüphelisi olabilir mi? 15 yaşını aşmış nüfusun yüzde 20’si savcılıkların radarında olabilir mi? 13 milyon 200 bin şüpheliyi soruşturmaya kaç savcı, kaç polis gerekir? Bunların sadece yüzde 10’u suçlu olsa; 1,3 milyon kişiye cezaevi yeter mi?

Burada dehşet verici bir yanlışlık var. Bir toplumda beş kişiden biri suç şüphesi altındaysa orada ya ‘suç’ kavramı çoook ama çoook geniş bir şeydir ya da zaten ortada toplum falan yoktur, sokaklar güvensizdir, anarşi ve kaos hakimdir.

Güveni ortadan kaldırıp diktatörlük kurmak

Ertuğrul Özkök’ün ‘pop sosyolog’luğu gibi ‘pop antropolog’lukla işe başlayıp dünya çapında üne kavuşan, şimdilerde ise ‘küresel pop sosyolog’ ve ‘pop-düşünür’ konumuna yerleşen ünlü yazar Yuval Noah Harari’nin bir kısa videosu bugünlerde sık sık Instagram’da karşıma çıkıyor.

Son kitabını tanıtmak için dünyanın dört bir yanında söyleşiler veren Harari bu kısa videoda ‘Demokrasiler’ diyor, ‘Karşılıklı güvene dayalıdır. Demokrasi kurumları aracılığıyla oluşturduğu bu güven duygusuyla yönetir. Buna karşılık otoriter rejimler teröre dayalıdır, vatandaşlarına yaydıkları korkuyla yönetirler. Bunun için de otoriter eğilimleri olan yöneticiler önce toplumda güven duygusunu yaratan kurumlara saldırırlar. Bu güven duygusu yıkıldıktan sonra da korku salarak ve ‘Sizi ancak ben kurtarırım’ diyerek yönetirler.’

Bilmiyorum Harari’nin bu genel geçer saptaması size bir yerleri hatırlatıyor mu?

Aynı odadaki kaç kişinin doğum günü aynı olabilir?

Geçen gün de yazdım, artık Türk ceza hukukuna girmiş bir kavram olan ‘iltisak’ aslında istihbaratçıların sözlüğünde yer alan bir kelime. Bu kelimenin istihbaratçıların sözlüğünde yer alması bence normal, onların işi şüphe duymak, şüpheli ilişkiler bulmak. Ama iltisak ceza hukukunun bir kavramı olamaz, çünkü ceza yargısı ‘şüphe’ üzerine hüküm kuramaz, açık suç delili gerekir.

İltisak ise basitçe insanlar arasındaki ilişkiyi ifade eder. İnsanlar arasındaki çoğunlukla rastgele, bazen de bilinçli ilişki, esasen matematiğin konularından biridir ve son derece basit bir matematiğe dayanır.

Alın size bir ilişki örneği:

Sokakta ilk karşınıza çıkan bir kişiyle yılın aynı gününde doğmuş olma olasılığınız nedir?

Sadece tek bir kişiyse hesap basit: Onunla aynı doğum gününe sahip olma olasılığınız 366’da birdir.

Ama ya aynı odada 23 kişi varsa? Birdenbire bu minicik toplulukta sizinle aynı gün doğmuş en az bir kişi bulunma olasılığı yüzde 50’ye yükselir.

Sihir gibi ama sihir falan yok. Basit matematik. Peki ya 70 kişi varsa salonda? O zaman yüzde 99,9 olasılıkla en az bir kişiyle doğum gününüzü paylaşıyorsunuz.

Eğer kalabalık partiler, davetler veren biriyseniz bu oyunu oynamanızı tavsiye ederim. Dünyanın en basit gerçeği ama her seferinde misafirlerinizi şaşırtacaksınız. Kaç kişinin aynı doğum gününü paylaştığını görünce siz de şaşıracaksınız zaten.

7,5 milyar insanı birbiriyle iltisaklı yapmanın matematiği

Bizi birbirimize bağlayan, birbirimizle ilişkilendiren o kadar çok şey var ki, şaşarsınız.

Örneğin Afrika’nın Kalahari düzlüklerinde varlığını bile bilmediğiniz küçük bir çocukla sizi en fazla altı adımda ‘iltisaklı’ yapacağımı söylesem bana inanır mısınız?

Bunun da bir matematiksel teorisi var. Bugün bile araştırılan bir konu.

Mesele ta 1929 yılında Macar bir yazar olan Frigyes Karinthy‘in kısa hikayelerden oluşan Everything Is Different (Her şey farklı) adlı kitabını yayınlamasıyla başlıyor. Bu kurmaca öyküler bazı matematikçilere esin kaynağı oluyor ve buradan bugün ‘Network teorisi’ diye bildiğimiz teori doğuyor (İlgisiz bir bilgi: Bu teori sayesinde bugün yapay zekamız var, bu teori ayrıca davranış bilimlerinde çok kullanılıyor).

İletişim imkanlarının gelişmesi dolayısıyla Kanadalı ünlü iletişim bilimci Marshall MacLuhan dünyamızı ‘küresel köy’e benzetirdi biliyorsunuz, işte bu küresel köyün açık kanıtı ‘Network teorisi’nde gizli.

Kevin Bacon’ın elini sıkanların elini sıkanlar toplansın

Bu teorinin araştırdığı konulardan biri dünya üstünde herhangi iki insanı birbirine bağlamanın yolları.

Kendimden bir örnek vereyim: Ben yönetmen Sinan Çetin’i tanıyorum, Sinan Çetin de Amerikalı Oscarlı oyuncu Kevin Bacon’ı.

Dolayısıyla benimle Kevin Bacon arasında sadece bir bağlantı var, tek adımda ona bağlanabiliyorum.

Oysa beni tanıyan ama Sinan Çetin’i tanımayanlar Amerikalı oyuncuya iki adımda ulaşıyor.

Böyle devam ediyor işte… Ama sonsuza kadar değil. Bu dünya üstündeki herkes en çok altı adımda (Six degrees of separation’ı ‘Altı derece’ diye çevirmek bana tuhaf geliyor, o yüzden ‘adım’ diyorum) Kevin Bacon’a ulaşıyor.

Neden Kevin Bacon diye soracak olursanız onun cevabı kolay: Çünkü bu oyuncu tam da bu fikirden hareket eden Six Degrees of Separation adlı filmde rol almıştı da ondan.

Bütün bu iltisaklardan suç şüphesi çıkaracak olursak…

Aslında bu altı adımda hepimizi birleştirme meselesi matematikçiler arasında, sosyal bilimciler arasında, network teorisyenleri arasında eğlenceli oyunların da konusu.

Örneğin bir deney yapılmış; dünyanın çeşitli yerlerinden 17 hedef kişi seçilip bir mail zinciri başlatılmış, zincir mail sonunda bu 17 kişiye de gerçekten ulaşmış.

Facebook’ta bu konuda özel bir sayfa var, buna göre herhangi iki Facebook kullanıcısının birbirine mesafesi 4,57 kişiye düşmüş durumda.

Çok daha dar bir sosyal medya olan Linkedln’de tuhaf biçimde bu mesafeler çok daha kısa. Herhangi iki kişiyi birbirine bağlayan kişi sayısı 4’ten az.

Eski adı Twitter olan X’de herhangi iki kullanıcı birbirine sadece 4,67 kişi mesafede.

Türkiye’nin polislerinin ve savcılarının bu iltisaktan suç şüphesi çıkarma merakı dünyayı saracak olursa 7,5 milyar nüfuslu dünyada yolu adliyeden geçmeyen kimse kalmayabilir.

Paranoya monamur

Benim sevgili ve rahmetli şair arkadaşım Seyhan Erözçelik’in en çok aklıma gelen dizelerinden biri şudur: ’Paranoya monamur, en güzel aşkla böyle boğulur.’

Aşkta kıskançlık ve ondan kaynaklanan paranoya bizim savcılarımızın ve polislerimizin her köşe başında suçlu aramasının yanında gayet masum, hatta sevimli kalan bir şey.

Türkiye’nin başlangıçta aktardığım Harari’nin küresel gözlemlerindeki yolu izlemesi ise maalesef hepimiz için çok acıklı.

Unutmayın: Esenyurt Belediye Başkanı’nı Kevin Bacon’a bağlayan bağ da en çok altı kişiden oluşuyor.

Ben Kevin Bacon olsam, Türkiye’ye gelmekte tereddüt ederdim bir süre için.

Toplumda güven olmadan zenginlik de olmaz: 10Haber’e neden ihtiyacınız var?

Toplumda güven olmadan zenginlik de olmaz: 10Haber’e neden ihtiyacınız var?

Önce bir itirafta bulunayım: Homo Sapiens’i yayınladığından beri Yuval Noah Harari’yi kıskananlardanım. Bu kıskanma duygum giderek onu küçümseye kadar vardı ama elbette haddimi o kadar aşacak değilim; Harari aslında ‘banal’ denecek derecede sıradan şeyleri gözlerimizin içine sokmayı başaran mükemmel bir hikaye anlatıcı.

Ana yazıda aktardığım ‘Demokrasiler güvene dayalıdır’ sözü hiç de yeni bir söz değil, aksine yüzlerce yıllık tarihi olan bir fikir bu. Ama Harari bunu öyle güzel ifade ediyor, herkesin anlayacağı ve ‘Vay be ‘ diyeceği şekilde öyle iyi anlatıyor ki, farkı da burada ortaya çıkıyor.

Yıllar önce bu ‘güven’ kavramını Amerikalı siyaset bilimci Francis Fukuyama’nın son derece kapsamlı kitabından okumuş ve içime sindirmiştim.

İnsanların bir arada yaşarken birbirlerine hiç değilse asgari düzeyde güven duyması, bunun bir ‘sosyal erdem’ olarak kültürlerimize işlenmesi, ardından başta hukuk devleti olmak üzere bu ‘güven’i oluşturan kurumların ortaya çıkması bugün sahip olduğumuz modern hayatın ve eriştiğimiz refahın temelinde yatan şeyler.

Karşılıklı güveni oluşturan mekanizmalarımız (ahlak, hukuk, devlet güvencesi vs) olmasaydı birbirimizi çoktan öldürmüş olurduk.

Toplumları bir arada tutan güven mekanizmalarından biri de haber medyası aslında. Gazetede, web sitesinde okuduğunuz habere, TV’de gördüğünüz habere güvenmek ve inanmak istersiniz. Bu haberler ve bu anlamıyla haber medyası bizi birbirimize bağlar, toplumda bir nirengi noktası oluşturur. Örneğin kamusal tartışmalarımız bir düzen kazanır ve verimli hale gelir. Önemsiz veya gereksiz konularla değil önemli ve hepimizi ilgilendiren konularda tartışırız düzgün işleyen bir haber medyası sayesinde. Onun karşımıza çıkardığı tartışmacılar bilgili insanlar olur ve bize bilgi aktarırlar.

Ve dikkat edin, otoriter eğilimli siyasetçilerin güveni yıpratmak için saldırdığı ilk kurumlardan biri de haber medyası olur dünyanın her yerinde.

Az önce medya hakkında söylediklerimi bir de bugünün Türkiye medya ortamı için değerlendirin, bakın bakalım haber medyası size önemliyi ve gerekliyi mi aktarıyor, karşınıza bilgili tartışmacılar mı çıkarıyor?

Bugün 10Haber’de çarpıcı bir örnek var. Biliyorsunuz hükümetimiz İsrail’e dış ticaretin tamamen durdurulduğunu ilan etti aylar önce. Ama bakıyorsunuz bu ticaret hala devam ediyor, Türkiye’den İsrail’e ihracat bitmiş değil.

İsrail’in bir uluslararası deniz taşımacılığı filosu var, adı ZIM. Geçen gün bu filodan bir yük gemisi Kocaeli’nde limandaydı, yükünü alıyordu. Onu protestoya gitti bir kalabalık. Ama polisin biber gazlı müdahalesiyle karşılaştı.

Aslında ZIM taşımacılık şirketi ve gemileri sadece Türkiye’de değil dünyanın dört bir yanında protesto ediliyor. Bizim iktidar yanlısı medyamız da Avustralya’dan Afrika ülkelerine bu protestoları haber yapıyor, İsrail’le ticareti eleştiriyor. Ama sıra Kocaeli’ndeki protestoya gelince bu medya sus pus oldu, haberini işte 10Haber’de okuyorsunuz.

Haber medyasını basit bir propaganda aracına indirgediğiniz zaman genel olarak medyaya olan güveni de yok etmiş oluyorsunuz. Oysa Türkiye’nin 10Haber gibi propagandayla işi olmayan, yegane işi okuruna doğru haber iletmek olan haber medyalarına ihtiyacı var.

Türkiye’de vatandaşın haber medyasına olan güveni uzun yılların sistematik yıpratma kampanyaları sonunda fena halde sarsılmış durumda.

Oysa burası bir demokrasi olacaksa, bizim 10Haber gibi bağımsız, bağlantısız haber medyalarına ihtiyacımız olacak.