03-08-2025
İsmet Berkan

Effective Alturism: Yapay zeka mühendislerinin dini inancı

Effective Alturism: Yapay zeka mühendislerinin dini inancı

Alturizm kelimesinin Türkçede eskiden kalma çok güzel bir karşılığı var, bir de hafif kulağı tırmalayan yeni bir karşılığı. Eskiden ‘diğerkâmlık’ denirdi, yani hiçbir çıkar gözetmeksizin başkalarının iyiliğini düşünen kimse. Yeni Türkçesi ‘Özgecilik.’

‘Diğerkâmlık’ da, ‘Alturizm’ de hiç yeni değil. İnsanlık varolalı beri olan şeyler. İçimizden bazıları önüne arkasına bakmadan başkalarına yardıma koşar, bunun için ne alkış bekler ne de başka ödül.

Yardımseverlik her zaman var olan bir şey belki ama filozof Peter Singer’ın 1972 yılında yayınladığı bir makaleden sonra farklı bir biçimde konuşulmaya başlandı. Makale felsefe ve etik çevrelerinde çok okundu, çok tartışıldı, arkasından Toby Ord ve William MacAskill adlı iki yeni filozof çıkageldi ve sonunda içinde yaşadığımız yüzyılın en ilginç felsefi ve sosyal akımlarından biri olan ‘Effective alturism’ doğdu. Türkçeye “Etkili özgecilik” diye çevirmişler.

Son derece basit bir fikirden, başkalarına olabilecek en etkili şekilde yardım edebilme fikrinden bugün ortaya devasa ve kabul etmek gerekir ki son derece etkili bir hareketin çıkmış olması çağımızın karakteriyle ilgili. Bu hareket, benim gözümde bir çeşit “din”e de dönüşmüş durumda. Katı kuralları, ritüelleri, müritleri olan bir din. İnanmayanları aşağılayan, dışlayan, üstünlüğünü ve yegane doğru olduğunu iddia eden bir din.

Peki ama temelinde yardımseverliğin daha etkili yollarını bulmak gibi yüce bir amaç olan bir fikir nasıl oldu da bu denli katı sınırları olan bir inanca dönüştü? Dahası bu din gibi inançla yapay zeka arasında ne ilişki var?

Önce birinci sorudan başlayalım.

Gazze’deki insani krizi ele alın. Hepimizin canı yanıyor, Gazze’de aç, susuz, ilaçsız, evsiz ve her gün ölüm tehdidi altında yaşayan insanlara yardım etmek istiyoruz.

Peki bu yardımın en etkili yolu hangisi? İşte orada tartışma başlıyor. Uzakta masasında oturan biri kendince akıl yürütmeye başlıyor: Gazze yardıma muhtaç, çünkü İsrail saldırıyor. İsrail saldırıyor, çünkü Hamas diye bir örgüt İsrail’i yok etmeye yeminli, habire savaş çıkarıyor. O zaman bir yandan İsrail savaş makinesini desteklemeyi bırakmak lazım, bir yandan da Hamas silahlı bir örgüt olmaktan çıkmalı…

Böylece birdenbire konu Gazze’ye un, pirinç, ilaç vs göndermekten çıkıyor, siyasi bir tartışmaya dönüşüyor. Buradaki siyasi tartışmanın önemsiz olduğunu söylemiyorum ama “etkili özgecilik” dediğinizde ister istemez işin içine siyaset, iktisat teorisi, verimlilik hesapları vs vs başka başka konular dahil oluyor ve siz bu detayları tartışırken işin asıl odağından uzaklaşıyor ve durduğunuz yerde katılaşıyorsunuz.

Bill Gates örneğin. Bu “etkili özgecilik” hareketiyle ilgisi olduğuna dair bir şey  görmedim ama aslında en etkili özgecilerden biri o. Afrika’da hızlı nüfus artışının temel sebebinin sıtma hastalığı nedeniyle erken yaşta, hatta bebekken ölen çocuklar olduğunu düşündü ve gelişmiş dünyada artık kalmayan bu hastalığı yok etmek için kişisel servetinden ciddi para harcadı, başarılı da olmak üzere.

Bill Gates’in stratejik hedefi sıtmayı yok etmek değil, Afrika’dan kaynaklanan küresel nüfus artışını sınırlamak ve bu yolla küresel iklim krizinin ağırlaşmasını engellemek. 

Yaptığını “etkili özgecilik” sınıfına sokan şey, nihai stratejik hedef için bir mikro taktik hedef seçmiş olması: Sıtmayı yok etmek. Üstelik o mikro hedefin kendisi de başlı başına bir büyük iyilik hedefi.

Tek bir kalemdeki değişiklik paradigmayı değiştirecek ona göre. Kendisini “etkili özgecilik” gruplarıyla özdeşleştirmemesine şaşırmıyorum aslında. Çünkü “etkili özgecilik” dinine değil, temel yönteme inanıyor o.

Neyse konudan uzaklaşmayayım, bir nevi dini inanca dönüştüğünü söylediğim “etkili özgecilik”le yapay zeka arasında ne ilişki var?

Basitçe ilişki şu: Yapay zeka adı verilen teknoloji artık var; bu teknolojinin evrilerek insan zekasını geçmesi, “süper zeka”ya veya teknik adlandırmasıyla “genel yapay zeka”ya dönüşmesi ve nihayetinde insanlığı yok etmesi ciddi tehdit. Böyle bir tehdit varsa o tehdidi savuşturmanın en iyi yolu “iyi” insanların gidip o genel yapay zekayı başka herkesten önce gerçekleştirmesi, böylece yapay zekayı insanlığa kötülük yapacak bir şey olmaktan çıkarması.

Bu akıl yürütmenin yapay zeka alanında çalışan ne kadar çok sayıda mühendis tarafından paylaşıldığına inanamazsınız.

Bu mühendisler kendilerini 2. Dünya Savaşı sırasında yürütülen ve atom bombasını yapan Manhattan Projesi’nin fizikçileriyle özdeşleştiriyor. O fizikçilerin de ahlaki kaygıları vardı ama o kaygıları giderecek yöntemi siyasetçilere kabul ettirememişlerdi. Şimdi yapay zekayı genel yapay zeka haline getirenler patronlarla o fizikçilerin girdiği türden bir pazarlığa girmek ve iyi kalpli yapay zeka için yalvarmak istemiyordu, genel yapay zekayı önce kendileri yapacak ve böylece ahlaki kontrolu hiçbir zaman pazarlık konusu haline getirmeyeceklerdi.

Yapay zeka alanındaki gelişmelerin sonunda insanlığı yok edecek bir seviyeye geleceğine dair endişeler yeni değil. Bu endişelerin bir bölümü yeni teknolojilere karşı doğal korkudan kaynaklanıyor ama 2015 yılının Ocak ayında aralarında saygın dev fizikçi Stephen Hawking gibi isimlerin de olduğu çok sayıda isim birden oturup yapay zekanın tehlikelerine dikkat çekince durum teknoloji korkusu olmaktan çıktı.

Hemen arkasından, az önce özetlemeye çalıştığım görüşten, yani “Kötülerden önce biz iyiler yapay zekayı yapalım” görüşünden hareketle Open AI adlı aslında bir nevi vakıf olan şirket ortaya çıktı. Bu şirket yapay zekayı geliştirecek ama kâr amacı gütmeyecek, adından da anlaşılacağı gibi bütün çalışmalarını herkese açık biçimde yürütecek, yapay zekayı insanlığın hizmetine sunacaktı.

Tabii öyle olmadı. Önce şirketi kurucusu Elon Musk terk etti. Birkaç yıl sonra OpenAI’ın insanlığın iyiliği amacından uzaklaştığını öne süren bir grup isim ayrılıp Antrophic adıyla kendi yapay zeka şirketlerini kurdu. Ardından OpenAI 2022 Kasım ayında ChatGPT adlı ürününü kamuoyuna sunduktan sonra şirket içinde çıkan bir kavgada aralarında şirketin baş bilim insanı Ilya Sutskever’in de olduğu “etkili özgecilik” dini mensubu dört yönetim kurulu üyesi şirketin yönetim kurulu başkanı ve CEO’su Sam Altman’ı işten attı. Ama Altman iki gün sonra geri döndü, bunun üzerine önce Ilya Sutskever ayrılıp şirketini kurdu, ardından da OpenAI’ın baş teknoloji sorumlusu Mira Murati. Ana fikir şuydu: OpenAI gücün karanlık tarafına geçti, biz iyilerdeniz.

Öte yandan, yapay zekanın insan zekasını geçip geçmeyeceği konusu bir yana, mevcut teknolojinin şu haliyle bile insanlığın ne kadar faydasına olduğu son derece tartışmalı zaten. Örneğin ABD’de kurulu Palantir adlı şirket yapay zeka benzeri bir büyük veri işleme uygulamasıyla ABD’yi bile polis devletine dönüştürme tehlikesi yaratıyor. Palantir Amerikan anti-terör birimleri için veri inceleyip hedef saptıyor. Saptayıp adını adresini verdiği ve CIA başta Amerikan ordusu tarafından öldürülen kişilerin sayısının yüzlerce olduğu hesaplanıyor.

Aynı Palantir İsrail’de, İsrail ordusunun Gazze’de hedef seçmesine de yardımcı olan yazılımları üretiyor. İsrail ordusunun da bir yapay zekası var, bu yapay zekanın güvenlik ayarları Gazze savaşı boyunca düşürüldü ve Gazze’deki sivil ölümlerinin çoğu o güvenlik ayarlarının düşürülmesi nedeniyle yaşandı.

Yani yapay zeka yardımıyla insan öldürmek artık sıradan, gündelik bir olay. Benzerini Çin yaptı, başta Uygurlar olmak üzere ülkede rahatsızlık veren azınlıklar ve diğer siyasi muhalifler Çin polis devletini var eden yapay zeka uygulamaları sayesinde ağır baskı altına alındı.

Bütün bunlar “etkili özgecilik” taraftarı yapay zeka mühendislerinin başlangıçtaki görüşlerinin belki de haklı olduğunu söylüyor.

Ama tabii haklı olmak ile “etkili” olmak aynı şey değil!

Bu ilginç konuya izninizle haftaya da devam edeceğim.

O kadar çok baraj yaptık ki, biriktirdiğimiz su yüzünden dünyanın kutupları yerinden oynadı

O kadar çok baraj yaptık ki, biriktirdiğimiz su yüzünden dünyanın kutupları yerinden oynadı

Dünyamızı bir basketbol oyuncusunun parmağının ucunda çevirdiği topa benzetebiliriz. Kendi ekseni etrafında dönen bir top.

Şimdi basketbolcunun parmağının ucunda çevirdiği topa mesela ağzımızdaki sakızı alıp yapıştıralım. Topun dönüş düzeni değişir, eksenleri değişir.

Dünyamızda da yüzeyde çok sayıda hareket oluyor ve bu hareketler dünyanın ekseni üzerinde etkili.

Kuzey ve Güney kutuplarımız var ama ne manyetik kutuplar durduğu yerde duruyor ne de geometrik kutuplar.

Manyetik kutup hareketleri daha çok dünyamızın çekirdeğiyle ilgili. Buna karşılık geometrik kutup dünyamızın üstündeki büyük kütlelerin yer değiştirmesiyle.

Dev buz kütlelerinin, tektonik tabakaların hareketleri vs dünyanın dönüş hızına da, geometrik kutupların yerine de etkili olan şeyler.

Ama şimdi yeni bir şey var bu yer değiştirmede etkili olan: İnsan yapımı barajlar.

Barajlar ve onlarda biriktirdiğimiz su miktarının dünyamızın dönüş hareketine etkili olduğu görece yakın zamanda akla gelip hesaplara katılmaya başlayan bir şey.

İnsanlık, hesaba göre 1835 ile 2011 yılları arasında toplam 6 bin 862 baraj yapmış. Bunlar önce Kuzey Amerika ve Avrupa’da inşa edilmiş. Bu dünyamızın eksenini biraz ters yöne kaydırmış. Derken 20. yüzyılın ortalarından itibaren Asya ve Doğu Afrika’daki barajlar etkili olmaya başlamış, eksen yeniden terse kaymış.

2011 yılında kutup noktası olması gereken yerden 20,5 santim uzaktaymış. Bunu minik bir şey sayabilirsiniz ama bilim insanlarının hesabına göre kutup noktasının yaşadığı gitgellerin toplam mesafesi 113 santimi geçmiş aslında.

Kutup noktasını tam bilmek ve dünyanın dönüş hızını tam ölçmek eskiden sadece bir grup bilimci için önemliydi, bugün uydu haberleşmesi ve GPS uyduları sayesinde artık hepimiz için önemli.