21-04-2024
İsmet Berkan

Yapay zekadan korkanlara İbni Sina’nın vereceği dersler var

Yapay zekadan korkanlara İbni Sina’nın vereceği dersler var

Hâlâ hatırlayan kaç kişi kaldı bilmiyorum, eskiden ‘bilgisayar’ demezdik, ‘elektronik beyin’ derdik. Sonra neyse ki biri ‘bilgisayar’ kelimesini buldu, bu büyük yanlıştan kurtulduk.

Ama yanlışı yapan bir tek biz değildik. Bilgisayarları ortaya çıkan matematik teorisinin sahibi Alan Turing adlı bir İngiliz matematikçiydi. Daha ilk anda bulduğu teoriyle yapılacak makinelerin insan beynini taklit edip edemeyeceğini düşündü.

The Imitation Game adlı filmi seyredenler varsa hatırlayacaklar, insanı taklit eden bir makine ile insanı birbirinden ayırt etmenin zor olacağını da gördü Alan Turing ve bu amaçla bir test tasarladı. Bugün yapay zeka dünyasında ‘Turing Testi’ diye bilinen test artık yetersiz görülse de, bu konunun daha 1940’larda düşünüldüğünü hepimizin bilmesinde yarar var.

Dün 10Haber’de yeni bilim yazarımız Tevfik Uyar’ın çok güzel bir yazısı vardı; çeşitli yapay zeka sistemlerine yapılan ‘ayna testi’ni ve sonuçlarını anlatıyordu.

Biz aynaya baktığımızda kendimizi tanırız. Çünkü kendimizin farkındayız. Ama bunu aslında bebekliğimizden itibaren öğreniriz; hep biliriz ayna diye bir şey var, oraya bakınca kendimizi görürüz, o gördüğümüz şey biziz. İnsanla fazla haşır neşir olan hayvanlar da zamanla öğrenir, kediniz belki karşısına ilk kez ayna çıktığında şaşırır, hatta korkar ama zamanla aynadakinin kendisi olduğunu öğrenir.

Fakat Tevfik Uyar’ın yazısı sadece bu söylediğimden ibaret değildi. Ayna testinden hareket eden Uyar bu testin yarattığı kaçınılmaz bir eksiklikten söz ediyordu: Biz insanız ve geri kalan her şeyi insan olarak değerlendiriyoruz, dolayısıyla tavşan veya kedi-köpek olmak ne demek kavrayamadığımız gibi belki bilgisayar olmak ne demek, yapay zeka olmak ne demek onu da kavrayamıyoruz.

Tevfik Uyar’ın sözünü ettiği son derece çarpıcı bir felsefi çıkmaz aslında.

Bu sabah bilim basınını tararken yine ‘bilinç,’ daha doğrusu ‘insan bilinci’ konusunda ilginç bir yazıyla, üstelik de bizim için son derece tanıdık bir insandan söz eden bir yazıyla karşılaştım. The Scientific American dergisinde yazan Abigail Tulenko ‘Filozof İbni Sina bize yapay zeka hakkında ne öğretebilir’ başlıklı yazısında insan ile yapay zekayı ayıran çizgilerden birine değinmiş.

İbni Sina 980-1037 yılları arasında yaşamış çok büyük bir düşünür ve bilim insanı. Biz onu daha çok tıp alanında yaptıklarıyla biliyoruz ama alanı tıptan çok daha genişti. Batılıların ‘Avicenna’ adıyla bildiği İbni Sina İslam’ın Altın Çağı olarak adlandırılan dönemin gerçekten en önemli isimlerinden biriydi. 

Onun 11 ciltlik büyük eseri ‘Kitabü’ş-Şifa’ mantık, matematik, metafizik dahil pek çok konuyu kapsayan çok önemli bir kitaptır; insan uygarlığını derinden etkileyen ve etkileri aslında bugün de süren bir eser.

İbni Sina’nın 11 ciltlik Şifa’sının bölümlerinden birinin adı ‘Nefs.’ Burada düşünür insan ile hayvan arasındaki farkı tartışıyor, insanı diğer canlılardan ayıran özellikler üzerine yazıyor. Gördüğü farklardan biri şu:

İnsan edindiği bilgiyi genelleme yeteneğine sahip bir canlı ona göre. Buna karşılık hayvanlar da elbette bilgi ediniyor ama bunu genelleyemiyorlar. Yani diyelim insan bir kurtla karşılaştığında karşısında spesifik bir kurt görmüyor, ‘kurt’ adını verdiği canlı türünü ve onun bütün özelliklerini birden görüyor, dolayısıyla kurdun vahşi bir canlı olduğunu biliyor, ondan kaçmayı veya kaçınmayı tasarlamaya başlıyor hemen. Ama buna karşılık koyun karşısında kurt gördüğünde aynı genellemeyi yapmıyor, ilk aklına gelen kaçmak veya kaçınmak olmuyor, ancak kurt saldırırsa yelteniyor kaçmaya.

İnsanı insan yapan bu genelleme becerisi insan ile yapay zeka arasındaki farkı da söylüyor aslında. Sanırım Tevfik Uyar’ın yazısında söz ettiği ayna deneyi de aslında bu genelleme yeteneği/yeteneksizliği farkıyla yakından ilgili.

Sizin de karşınıza çok kez çıkmıştır, bazen (10Haber de dahil) internet siteleri sizin internet robotu değil insan olduğunuzu kanıtlamanızı istiyor. Bunun için de ya ‘CAPTCHA’ adı verilen bir sistemi kullanıp mesela çok sayıda resim içinden spesifik bir konuyu içerenleri seçmenizi istiyorlar veya bazen de bulanık bir zemine yazılmış harf ve rakamları minik kutuya yazmanızı.

Aslında ChatGPT gibi gelişmiş yapay zekalar bu testi bir ihtimal geçebilir. Onlar geçemesin diye CAPTCHA testini zorlaştırdı. Scientific American’daki yazıyı yazan Abigail Tulenko basit ama çarpıcı bir örnek vermiş: X harfi.

Hepimiz bu harfin birbirini kesen iki çizgi olduğunu biliriz ve gündelik hayatta farkında olmadığımız kadar çok sayıda X versiyonuyla karşılaşır, bunların hepsinin de X olduğunu veya onu çağrıştırdığını biliriz. Ama yapay zeka için X sadece X’dir; bir harfin veya işaretin soyut, çok farklı onlarca versiyonu olabileceğini, yani bir işaretin kendi başına bir metafora dönüşebileceğini kavrayamaz; çünkü İbni Sina’nın sözünü ettiği genelleme yeteneğine sahip değildir.

Cumartesi günü, yani dün The Guardian’da bir haber vardı; İngiltere’deki Oxford Üniversitesi başında İsveçli filozof Nick Bostrom’un olduğu ‘The Future of Humanity Institute’ adlı enstitüyü kapatmaya karar vermiş, Bostrom da üniversiteden istifa etmişti. Bostrom ve enstitüsü günümüzün yaygın yapay zeka korkusunda önemli rol oynamış bir yer. Bir dönem Bostrom ünlü girişimci Elon Musk’ın favori filozofuydu, onun enstitüsüne bir milyon Sterlin bağış yapmıştı Musk.

Yapay zeka korkularının tamamı bu makinelerin insanın üstünlüğüne son vereceği, insanın yerine geçeceği ve sonunda da insanlığı yok edeceği varsayımına dayalı. İşte Bostrom’un ‘İnsanlığın Geleceği Enstitüsü’ de bu geleceği kurtarmaya çalışıyordu kendince.

Tevfik Uyar’ın dünkü yazısı da, benim bugün verdiğim İbni Sina örneği de bu bakımdan çok önemli: Yapay Zeka, ne bugün ne yarın, aslında hiçbir zaman insanla kıyaslanabilir olmayacak, olamayacak. Çünkü insanın sahip olduğu bazı bilişsel yeteneklere sahip olmayacak.

Ama tabii Tevfik Uyar’ın hatırlattığı gibi bu yeteneklere sahip olmaması onun bir ‘aklı’ olmasına engel değil. Biz bu aklı anlamayabiliriz; çünkü biz her şeyi kendimize bakıp değerlendiriyoruz, bu da bizim temel kusurumuz.

Ama yine de, 1000 yıl önceden İbni Sina’dan öğrenecek çok şeyimiz var hala.

Van Gogh resmi değil, Samanyolu galaksisi

Van Gogh resmi değil, Samanyolu galaksisi

Hollandalı büyük ressam Vincent van Gogh’un ünlü ‘Yıldızlı Gece’ resmini bilirsiniz. Yukarıdaki fotoğraf bana o resmi hatırlattı.

Peki ne bu fotoğraf? Hepinize verdiğim linki tıklamanızı tavsiye ederim, The New York Times gazetesi yayınladı bu resmi ve bunun gibi birkaçını daha; bunlar galaksimizin manyetik alanlarının haritasının resimleri.

Neredeyse stratosferde uçan ve astronomik araştırma yapmak üzere tasarlanmış bir Boeing 747 uçağındaki kızıl ötesi teleskoplar, uzun süren bir araştırmanın sonunda bizim de parçası olduğumuz Samanyolu galaksisindeki manyetik alanların hepsini haritalandırdı.

Galaksimizin merkezinde dev bir kara delik var biliyorsunuz ve bizim güneşimiz de diğer milyarlarca yıldız gibi aslında bu kara deliğin etrafında dönüyor. Kara deliğin olay ufkundan başlayarak galaksideki milyarlarca yıldız inanılmaz bir elektromanyetik radyasyon yayıyor. İşte bu resim görebilseydik o radyasyonun onun resmi. Resimdeki renkler radyasyonun gücünü temsil ediyor.

İnsan bu fotoğrafı görünce kaçınılmaz biçimde soruyor: Acaba Vincent van Gogh kızılötesi dürbünlere mi sahipti de gökyüzünü gece vakti resmettiği gibi gördü? Müthiş bir şey…

Tesla hissedarları oylayacak: Elon Musk’a 47 milyar dolar verelim mi?

Tesla hissedarları oylayacak: Elon Musk’a 47 milyar dolar verelim mi?

Elon Musk 2018 yılında Tesla’nın diğer hissedarlarıyla çok ilginç bir anlaşma yaptı. Hissedarlar ondan yönetim kurulu başkanlığını bırakmasını ve yönetim kurulunun daha iyi denetleme yapmasını istiyordu. O da yönetim kurulundan ayrılıp sadece CEO olarak devam etmek için bir anlaşma yaptı. Buna göre CEO olarak şirketten yılda sadece bir dolar maaş alacak ama şirketin değerini arttırması karşılığında ona ilave hisse opsiyonları verilecekti. Bu opsiyonların 2023’teki karşılığı bugünkü Tesla değeriyle hesaplandığında 47 milyar dolar tutuyor. Bu haliyle bile Amerikan şirketleri tarihinin bugüne kadarki en yüksek maaş ödemesi bu.

İlginçtir, Tesla yönetim kurulu aslında bu parayı yıl başında ödeyecekti ve o zaman devredilecek hisselerin değeri 56 milyar dolardı. Ama şirket merkezinin bulunduğu Delaware eyaletinde bir yargıç bu ödemeyi durdurdu, ‘Bu kadar para verilmez’ dedi özetle. Arada Tesla değer kaybetti, o hisseler bugün 47 milyar dolar ediyor.

Bunun üzerine bu hafta toplanacak Tesla şirket genel kurulu şirketin merkezini Delaware’den Texas eyaletine taşımayı ve böylece Musk’a hisseleri vermeyi oylayacak.

Unutmayın, aynı hissedarlar Musk sayesinde çok büyük servetler edindi ve bugünlerde Tesla zor zamanlardan geçiyor bile olsa Musk’ın şirket için çizdiği vizyona ve onun yöneticiliğine hala ihtiyaçları var.

Çin’in şehirleri ağır geldi, toprağa gömülüyor

Çin’in şehirleri ağır geldi, toprağa gömülüyor

Çok ilginç bir bilimsel araştırma var: Çinli bilimciler ülkelerindeki pek çok şehrin beton yığınları yüzünden ağır geldiğini ve ağır ağır toprağa gömüldüğünü saptamış.

Aslında bu sorun dünyanın bütün büyük şehirleri için geçerli. Ama araştırması Çin’de yapılmış.

Yüz milyonlarca insanın yaşadığı şehirlerin çevrelerine göre ağır ağır toprağın altına iniyor olmasıyla küresel iklim krizi nedeniyle deniz sularının ağır ağır yükselmesi bir araya gelince tehlike büyüyor.

Bilim insanlarının hesaplarına göre 2120 yılında çoğu Çin şehri denizin altında kalacak ve yaşanmaz hale gelecek.

Şu insanoğlunun dünyaya yaptığına bakın…

Graphene’in altından kardeşi: Goldene… Sadece 1 atom kalınlığında…

Graphene’in altından kardeşi: Goldene… Sadece 1 atom kalınlığında…

Bilim insanları 2004 yılında bir mucize materyal keşfetti, adına da ‘Graphene’ dedi. Materyal tek bir atom kalınlığındaydı. Yani aslında üç boyutlu değil iki boyutluydu ve mucizevi işlere yarıyordu.

Şimdi ona kardeş geldi. Tek bir altın atomu kalınlığındaki ‘Goldene.’

Grafen bir sürü işe yaradı, yaramaya devam ediyor ve sürekli yeni yeni alanlar da geliştiriliyor onun için. Peki onun altından yapılma kardeşi ne işe yarayacak?

Bu iki boyutlu yeni materyal doğal ışığa, yani fotonlara doğru tutulduğunda inanılmaz bir elektron hareketi yaratıyor. Elektron, yani elektrik. İşte bu malzemenin ilk yapacağı işlerden biri hepimizin lise kimya derslerinde öğrendiği elektroliz işlemini çok ucuzlatmak, yani su molekülünü atomlarına ayırmak olacak. Böylece hidrojen üretimi çok ucuzlayacak.