Orantısız güçle yapılan kültür savaşı
Bugün 29 Aralık. İki gün sonra 2023 yılı bitecek, 2024’e gireceğiz.
Bir yılın bitip bir başka yıla girilmesi tümüyle anlamsız bir şey. Dünya adı verilen gezegenin Güneş’in etrafındaki bir turunu tamamlaması ne evren açısından anlamlı ne de aslında biz insanlar açısından.
Ne var ki, insan var olduğundan beri yeni günü, yeni ayı ve yeni yılı işaretlemek istemiş. Bu bizim sayma merakımızla ilgili bir şey. Yoksa dünya dönmeye devam ediyor ve uzayda bu an nerede olduğunun çok da fazla önemi yok.
Takvim, aynen saat gibi, insan icadı bir şey. Biz kendimizce hayatı kolaylaştırsın diye bir şey icat etmişiz, sonra da onun esiri olmuşuz.
İnsanın kendi icadı olan ve sonra da esiri haline geldiği bir başka şey de kültür.
Belki insan icatlarının en faydalısı kültür; sayesinde insanlık bugünkü uygarlık seviyesine gelmiş.
Ama sanmayın ki insanlık sadece, tek bir kültür yaratmış. Hayır, birden çok fazla kültür var ve bu kültürlerin birbirlerine üstünlük kurma, hatta egemenlik kurma mücadelesi de insanlık kadar eski. Herkes kendisininkinin daha iyi olduğunu düşünüyor, ötekinin kültürünü kötü/sakıncalı buluyor, onu yok etmenin yollarını arıyor.
‘Kültür savaşı’ kavramı 19. yüzyılda Almanya’da ilk olarak kullanılmış. O zamanın ‘Kulturkampf’ı bugünün ‘Kültür Savaşı’ndan farklı gerçi, ama bu da doğal: Kültür olduğu yerde duran bir şey değil, insan yaşadıkça o da yaşıyor, gelişiyor, değişiyor.
Dünyanın her yerinde ‘kültür savaşı’ aynı zamanda bir siyasi mücadele olarak yaşanıyor, ama herhalde ülkemizde ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşanan kültür savaşları en şiddetli ve yaygın olanları.
Kültür dediğimiz şey hayatın ve insan düşüncesinin her alanını kapsadığı için ‘kültür savaşı’ denen şeyin de tek bir cephesi yok; savaş aynı anda çok sayıda cephede devam ediyor.
İşte bu cephelerden biri de yılbaşını kutlamak veya kutlamamak.
Başta söyledim, yılbaşı dediğiniz an, gayet rastgele seçilmiş bir an. Çok rahat en uzun gecenin yaşandığı 21 Aralık yılbaşı olarak seçilmiş olabilirdi mesela; yeni yılla birlikte geceler de kısalmaya başlardı, bir anlamı olurdu. Benzer şekilde, yeni yıla geçiş anı için 21 Haziran gece yarısını da seçmiş olabilirdik; o zaman da en uzun gündüzün sona ermesini kutluyor olurduk. Tabii bu dediklerim dünyanın Kuzey Yarımküresi için. Güneyde durum tam tersi olurdu.
Yıl başını, daha doğrusu yeni yılın gelişini kutlayalım mı kutlamayalım mı?
Türkiye’nin bazı dindar muhafazakarlar (buradaki ‘bazı’ kelimesine dikkat!) uzunca bir süredir yılbaşını kutlamanın ‘Hıristiyan icadı’ olduğunu, dinen uygun olmadığını iddia ediyor.
Bunlar marjinal grup ve kişilerden ibaretken benim açımdan bir ‘renk’ti, bir çeşit ‘eğlence’ydi açıkçası.
Ama korkarım renk olmaktan da, eğlence olmaktan da çıktı artık bu durum. Çünkü bu marjinal görüş artık resmi devlet tutumu.
Bakın bugün günlerden cuma. Mübarek cuma sebebiyle bugün belki milyonlarca cuma mesajı paylaşılacak gruplarda, sosyal medyada, her yerde.
Tamam bugün cuma, ama hangi takvime göre? O kızılan ‘Hıristiyan takvimi’ne göre.
Yani bugün aslında Müslümanların cuması değil, Hıristiyanların cuması. Ama Müslümanlar kutlayacak. Hem de dünyanın her yerinde.
Ve bugün Diyanet İşleri Başkanlığının cuma hutbesinde yılbaşını kutlamanın ne fena bir şey olduğu anlatılacak.
Peki ama neden fena bir şey? İslam dini yılbaşını veya herhangi bir şeyi kutlamayı yasakladığı için mi? Hayır, konunun dinle ilgisi yok. Kitapta böyle bir şey yazmıyor.
İslam hiçbir şeyi kutlamıyor mu? Elbette kutluyor. Ramazanı, bayramları kutluyoruz. Hem ibadet ediliyor, hem de neşeli kutlamalar yapılıyor. İslam gülmeyi, neşelenmeyi, sevinmeyi yasaklayan bir din değil ki…
Peki dinen önemli günler dışında hiçbir şeyi kutlamamalı mıyız? Yoo, böyle bir kısıt da yok bildiğim İslam’da. İnsanların doğum günlerini, evlilik yıldönümlerini neşeyle kutlamasını yasaklayan bir dini emir ben bilmiyorum.
Peki o zaman, dediğim gibi aslında rastgele bir gün olan yılbaşını kutlamak neden ‘günah’ olsun? Allah’ın koymadığı bir günahı Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu hutbeyi hazırlayan, onaylayan isimleri hangi yetkiyle koyuyor?
Konunun dinle uzak yakın hiçbir ilgisi yok. Konu aslında kültürel. Ama nedense Diyanet İşleri Başkanlığı konuya müdahil olma ihtiyacı duyuyor.
Hemen birileri çıkıp ‘Ama din de kültürün bir parçası’ diyecek. Evet parçası, ama başka binlerce şeyle birlikte parçası.
Kültür savaşının bir tarafı bu savaşında devlet gücünü kullanmaya başladığında orantısız güç kullanmış oluyor.
Biz bu orantısız güç kullanımını tarihimizde defalarca yaşadık. Kendisine orantısız güç kullanılan kesim o zamanları hep ‘zulüm yılları’ diye hatırladı.
Korkarım bugünler de ileride başkaları tarafından benzer şekilde hatırlanacak.
Bu kısır döngüyü kırmak belki imkansız ama hiç değilse alanını sınırlamak mümkün olmalı.
Başka her şey bitti, fethedilecek son kale olarak yılbaşı mı kaldı?