Araştırmacı mizah yazarınız, İstanbul Bienalinin küratörlüğüne kendisi gibi bir Dadaist'in getirilmesini öneriyor ve farklı bazı eser teklifleri de var.
Önümüzdeki sene düzenlenecek 18. İstanbul Bienalinin küratörünü oluşturmak için toplanan İKSV danışma kurulunun tercihi olarak Defne Ayas’ın oybirliğiyle önerilmesine rağmen kurumun bir başkası ile çalışmayı tercih etmesi üzerine Beyaz Türklerin kendi içine kapalı dünyasında tam bir dedikodu fırtınası yaşanıyor.
konu hakkında ilk önce Oray Egin. sonra da Ertuğrul Özkök de yazınca benim gibi her boka maydonoz Dadaist araştırmacı mizah yazarınızın bu konu dışında kalabilmesi imkansız hale geldi.
Küratör tercihi ve kimin daha uygun olacağı konusunda ben yorum yapmam, aslında şu doğru tercihtir diyen bir yazı kendi başına bir mizah yazısı olabilirdi ama bunu ben yine de yapmayacağım.
Bunu yerine Bienalin uzun vadeli çıkarları için sanki bu bienal Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde değil Paris’te yapılıyormuş gibi, çağdaş sanatın ruhuna uymayacak biçimde kendi büyük anlatılarının büyüsüne kapılarak düşünüp konuşabilen, ve bu anlatı doğrultusunda her şeyi kontrol etmeye çalışan ve bu nedenle biraz kasılmış ve stresli durumda olduğunu sandığım İKSV’nin yönetimindekilerin biraz rahatlamasına, ‘relax olmalarına’ neden olacak kısa vadeli bir şok terapisi önerim var.
bu önerim yapılırsa ve ondan sonra olacaklardan sonra bundan daha büyük felaket, skandal nasıl olsa ne kadar uğraşsak olamaz diye düşünerek İKSV bundan itibaren her kararını daha rahatlamış, çağdaş sanatın ruhuna daha uygun verecektir, hiçbir şeyden emin olamasam da bundan eminim.
çözüm önerim aslında basit.
1-2024 istanbul bienalinin küratörlüğüne hızla bir Dadaist küratör atansın.
2- ve bienalde özellikle performans sanatçılarına ve kavramsal sanata ağırlık verilmesi kararı alınsın.
ve sonra toplumda yerleşmiş anlam ve düzen kavramlarına karşı çıkan hatta tercihan onlardan tiksinen bir küratörün yönetiminde onunla aynı tavırda olan performans sanatçılarına tam özgürlük tanınsın. bakın görün her türlü tartışma anında bitecektir.
şimdi bazılarınızın ne olabilir ki diye sorduğunuzu duyar gibiyim.
o zaman bir kaç örneği geçmişten vereyim.
1- performans sanatçısı Paul McCarthy 1974 yılında ‘hot dog’ adını verdiği bir performans yaptı. bunda sanatçı çırılçıplak bir haldeyken penisini bir hardala budamıştı ve bunu yaparken önceden yediklerini de kustu.sonra kustuklarını yeniden yedi.
2- aynı McCarthy günümüz Zeitgest’ına daha uygun olan ’Sınıfın budalası’adını verdiği bir performans daha yaptı.bunda sanatçı adet kanını temsil etsin diye tabanını ketçapla kapladığı bir odada yerde çırılçıplak yuvarlandıktan sonra anüsüne bir adet Barbie bebek soktu.
Barbie filminin popüler kültür fenomeni olduğu bir dönemde bu performansın benzerinin Istanbul’da da tekrarlanması gerekiyor çağdaş sanat açısından. eğer İKSV yönetim biz İstanbul’da nerede bulacağız böyle insanları diye sorarlarsa onlara derim ki isterseniz İstanbul anüsüne sadece Barbie bebek değil aklınıza gelebilecek ve katiyen gelmeyecek her türlü nesneyi sokabilecek cesur insan dolu . tabii onları bulabilmek için İstanbul Modern’in kafeteryasından çıkıp biraz gece yaratıcı gezmek gerekiyor. bu şehirde Taksim İlkyardım hastanesinin arşivinde yer alan anüslerden tıbbi müdahaleyle çıkarılan nesnelerin listesini bulup okuyun, isterseniz bu listeyi kendi başına Marcel Duchamp’ın pisuarı gibi sanat eseri veya şaheseri olarak sergileyebilirsiniz de Bienalde.
3- bienallere katılan misafirler arasından iyi kusabilen tercihan bir kadın bulun. o İngiliz performans sanatçısı milli Brown gibi boyalı sürt içtikten sonra kusarak resimler çizsin. Bienal yöntemi isterse bu performansın Jackson Pollock’un damlatma yöntemiyle çizdiği soyut dışavurumcu şaheserleriyle düşünce akrabalığını anlatan broşürler dağıtabilir.
4- bienalin geçmişin büyüklerine saygı bölümde Piero Manzoni’nin ürettiği her biri kendine ait 30 gram dışkıyı içeren 90 adet kutudan 31 numaralı olanı şaheser diye sergilenebilir. Eğer sergi alanına Marcel Duchamp’ı onore etmek için bir pisuvar da eklenecekse bunlar bir iç dekoratör tarafından tasarımlanacak bir halka açık tuvalette de sergilenebilir. bu yaratıcılığı ile istanbul Bienali dünyada konuşulur bence
penisim kaybolmamış olsaydı istanbul bienaline ben de bir katkı performansı yapmak arzusundaydım. bu performansta yükseltilmiş tabanda özelikle yüksek topuklu kadınlar yürürken, yükseltilmiş tabanın altında çırılçıplak halde 31 çekecektim. bu da sanat mı yani diyenlere bir haberim olacak ben bu sanatı 1972 yında new york Sonnabend galeride Vito Acanti 1972’de sergilerken seyrettim ve o bununla meşhur oldu.
Diyeceğim çağdaş sanatın ruhuna aykırı olarak kendi inandıkları büyük anlatının etkisinde kalıp biraz gerilmiş durumda olan ve bu durumuyla her şeyi kontrol etmeye çalışan İKSV bu tür bi bienal yaşarsa bence kendine gelecektir.
23 Aralık 2024 - Yanı başımızdaki tehlikenin bilemiyorum farkında mıyız?
22 Aralık 2024 - Düşünmeyi besleyen tartışma… Yeniden
21 Aralık 2024 - Yılbaşı yaklaşırken
20 Aralık 2024 - Sokak sanatının büyük sanatçısı
19 Aralık 2024 - Serdaramus’un 2025 yılı için 10 Beyaz Türk kehaneti