Enflasyon için kötü haber: İstanbul’da perakende fiyatlar şubatta uçtu
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kerhen destek verdiği açıkça belli olan yeni ekonomi politikasına ne kadar tahammül edeceği, ister istemez tartışma konusu oluyor. Erdoğan’ın son açıklamaları, şimdiye kadar alışmış olsalar bile, piyasaları yine tedirgin etti.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ekonomi politikalarında yapacağı U dönüşü için zemin hazırlamaya başladı ama bunu yaparken söyledikleri, tartışmaları iyice artırdı. Erdoğan’ın, Şimşek ve Merkez Bankası’nın yapacaklarını kabullendiğini ama görüşünü değiştirmediğini söylemesi, geçmişteki kısa süren Naci Ağbal-Lütfü Elvan dönemini hatırlattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bakü seyahati dönüşü gazetecilere yaptığı açıklama özetle şöyle: “Benim faizle ilgili görüşlerimi değiştirdiğimi sanmayın. Ancak Mehmet Şimşek’in söylediği adımları atmasını kabullendik. Şimşek ve O’nun tavsiye ettiği, ‘bayan’ olsun istediğimiz, Merkez Bankası Başkanıyla birlikte atacağı adımlarla enflasyonu yeniden tek haneye düşüreceğiz.”
Erdoğan bunun ardından bir toplantıda da acı reçetenin gerekirse içileceğini, enflasyonu indirip ardından faizin de indirileceğini söylemiş. Ancak aynı cümle içinde yine “faiz sebeptir enflasyon sonuç” demeyi de ihmal etmemiş.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu söyledikleri, şimdiye kadar alışmış olsalar bile, piyasaları yine tedirgin etti. Ancak bir yandan da acı reçete gibi sözler ettiği için piyasaların bir bölümünün olumlu tepki verdiğini gördük.
Özet olarak piyasalar tüm bu söylenenleri, seçim öncesi uygulanan ekonomik politikanın çıkmaz olduğunun görülüp, mecbur kalındığı için yeni ekonomi politikalarına geçilme kararının verildiği biçiminde algılıyor. Ancak bununla birlikte Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözleriyle her an yeniden eskiye döneceği sinyallerini verdiği de düşünülüyor.
Halbuki Erdoğan konuşmasa, Mehmet Şimşek ve Yeni Merkez Bankası başkanımız aklı başında demeçler vermeye başlasalar, piyasalar normale dönebilir. Erdoğan konuştukça, uygulanacak ekonomi politikalarının olası olumlu etkilerini zayıflatmış oluyor. Ama “tek adamlık” böyle bir şey; “iyi de olsa kötü de olsa tüm bunları ben yapıyorum, kimse başka birileri bunu yapıyormuş ya da yaptırıyormuş gibi algılamasın” demeye çalışıyor, galiba.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu sözlerinin bir başka adresi de eski ekonomi politikalarının savunucuları olabilir. Onlara bir yandan “ben değişmedim” mesajı verirken, öte yandan da “Bir şey deneyeceğiz, sesinizi çıkarmayın” anlamına gelebilecek sözler ediyor.
Buradan da yola çıkarak, Şahap Kavcıoğlu’nun BDDK Başkanlığı’na atanmasında gördüğümüz gibi, eski ekonomi politikalarını savunan Erdoğan’ın yakınlarının hâlâ güçlü olduğunu da söyleyebiliriz. Damat Berat Albayrak’ın uygulamaya başlayıp sonuçlandıramadığı, “dışa kapalı ekonomi” şeklinde özetlenebilecek ekonomi anlayışından söz ediyorum. Cumhurbaşkanlığı danışmanlarının büyük bölümünün bu görüşte olduğunu, parti içinde de Nurettin Canikli gibi bu görüşten isimlerin var olduğunu biliyoruz.
Ancak aynen Albayrak’ın görevden alınıp Lütfü Elvan’ın göreve getirilmesinde olduğu gibi, bunların karşısında rasyonel ekonomi politikalarını savunan AKP’li bir grup da var. Özellikle iş adamları ağırlıklı bu partili grup ve rasyonel aile yakınlarının, yine işin çıkmaza girdiği konusunda uyarılarını Cumhurbaşkanı Erdoğan kabul etmek zorunda kalmış görünüyor. Ancak bu ‘kabulleniş’in kerhen olduğu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu rasyonel görüşü benimsemediği, zorunlu kaldığı için bu yola girdiği de açıkça görünüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kerhen destek verdiği açıkça belli olan yeni ekonomi politikasına ne kadar tahammül edeceği, ister istemez tartışma konusu oluyor. Bu soruya verilecek ilk yanıt “2024 seçimlerinin birkaç ay öncesi, yani Ekim-Kasım ayları” olabilir. Öyle ya; 2024 Mart seçimlerine girilirken yeni ekonomi politikası uygulanmasına rağmen faizler ve enflasyon şimdikinden daha yüksekse, o zaman Erdoğan “dur bakalım” diyebilir.
Peki, bu tarihe kadar Mehmet Şimşek ve henüz görmediğimiz ekibinin enflasyonu, tek haneye olmasa bile, yüzde 20’lere indirmesi, piyasa faizlerinin şimdiki yüzde 40’ın altına inmesi sağlanabilir mi?
Bu hedefler konusunda iyimser olunabileceğini sanmıyorum. Seçimden bu yana yüzde 16-17 devalüasyon olmuş, zamlar birbiri ardına sıralanıyor, üstüne üstlük büyüyen enflasyon ve kur beklentisi nedeniyle talebin öne çekildiğini görüyoruz. O zaman enflasyonun artması, yüzde 50’lere kadar çıkması kaçınılmaz olmaz mı?
Diyelim ki talebi kesmek ve kuvvetli mesaj vermek için politika faizi 22 Haziran’da yüzde 25’lere çıkarılıp, “daha sonra gerekirse artıracağız” denildi ve yabancıların tahmin ettikleri gibi politika faizi yüzde 40’a kadar çıktı. Erdoğan buna müsaade edecek mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, aksini uygulasa da “faiz sebeptir enflasyon sonuç” demeye devam ettiği için, yabancılar Naci Ağbal dönemini hatırlatıp, Türkiye’ye beklenen fon girişlerini sağlamazsa, ne olur? Bu takdirde yaz aylarını turizm sezonu nedeniyle biraz ılımlı geçirdik diyelim, talep keskin biçimde düşürülmezse cari açık yüksek seyretmeye devam edip, döviz açığı büyümeyecek mi? Bu takdirde yeniden hızlı kur artışları yaşanırsa enflasyon ve faizler daha da yukarı tırmanmayacak mı?
Özetle; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın istediklerinin önümüzdeki 4-5 ay içerisinde gerçekleşmesi pek mümkünmüş gibi gözükmüyor. Bu nedenle de Erdoğan’ın söyledikleri, 4-5 ay sonra yeniden yaşanabilecek Ağbal vakasını çağrıştırıyor.