Geçen hafta Sakız Adası’nı bir kez daha ziyaret etme fırsatım oldu. Bu defa yanımda seyyah dostum Özdem İşsever vardı. Biz adayı keşfederken telefonun diğer ucunda Yunan adaları, mübadele ve Türkiye üzerine nadir araştırmacılardan biri olan Prof. Dr. Esra Danacıoğlu ile seyahat yazarı Aynur Tattersall ve Sakız Turizm Müdürü Rena Pagoudi bulunuyordu. Bize kıymetli bilgiler aktardılar.
Sakız Adası Çeşme’deki evimden sadece 30 dakikalık bir katamaran yolculuğu mesafesinde. Yıllar boyunca hemen her köşesini gezdim, ancak bu seferki ziyaretimin bir amacı vardı: Anavatos’u görmek. Bu küçük köyün hüzünlü hikayesini dinledikten sonra oraya gitmemek olmazdı.
Anavatos, Sakız Adası’nın batısında, sarp kayalıkların üzerine kurulmuş, neredeyse tamamen terk edilmiş bir köy. Taş evlerinin yıkılmış duvarları, boş sokaklarında yankılanan rüzgarın fısıltılarıyla birlikte, geçmişin ağır gölgelerini taşıyor. Bu köy, sadece taş ve topraktan ibaret değil; bir halkın hafızasında derin izler bırakan acı bir tarihin sessiz tanığı.
1822 yılı, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı başlatılan Yunan bağımsızlık mücadelesinin önemli bir dönüm noktasıydı. Sakız Adası, bu mücadelenin en trajik sahnelerinden birine ev sahipliği yaptı. Osmanlı güçleri, adadaki isyanı bastırmak için harekete geçtiğinde, ada halkı tarifsiz bir şiddetle karşılaştı. Binlerce insan öldürüldü, evler yakıldı, aileler dağıldı ve insanlar köle olarak satıldı. Anavatos’un taş sokaklarında gezerken bu olayların izleri hâlâ hissediliyor.
Osmanlı askerlerinin köye yaklaştığı haberi duyulduğunda köyde büyük bir korku ve çaresizlik hâkim oldu. Birçok genç kız ve kadın onurlarını korumak ve düşmanın eline geçmemek için köyün yüksek kayalıklarına çıkıp, önce çocuklarını sepetlerle aşağı bıraktı, ardından kendileri de kayalıklardan atlayarak hayatlarına son verdiler. Bu trajik hikaye, adanın hüzünlü bir efsanesi haline geldi ve Anavatos bu acının simgesi olarak kaldı.
Bugün Anavatos’un terk edilmiş hali ziyaretçilere bu acı dolu geçmişi hatırlatmaya devam ediyor. Ancak bu köy sadece geçmişin karanlık gölgeleriyle değil geleceğin umutlarıyla da dolu. Köyde halen yaşayan Angelos Spyratos ve ailesi bu toprakların hikayesini yaşatmaya kararlı. Angelos’un anlattıkları, geçmişin izlerini taşıyan bu köyde yeni bir başlangıç için umut ışığı yakıyor.
Mora’da genç, yaşlı demeden kılıçtan geçirilen 40 bin insanımız; Yunan işgali sırasında Batı Anadolu’da katledilen köylülerimiz; Kıbrıs’taki Enosis mezalimi altında ezilen, katledilen soydaşlarımız… Bizde de benzeri acılar, hikayeler var.
Bunlar elbette ki hafızalarımızda canlı, birbirimize bakışımızı şekillendiriyor, etkiliyor. Ancak, yaşanan, kuşaktan kuşağa geçen ve bugünkü güvensizliğin sebebi olan bu acı dolu sayfaları unutmadan, öğrenerek, aynı hataları tekrarlamama andını içerek yeni bir başlangıç yapmamız gerekiyor.
Ege’nin iki yakasında yeni hikayeler yazmak, geçmişin yaralarını sarmak ve geleceği birlikte inşa etmek için bu tür hikayelere ihtiyacımız var. Anavatos sadece bir köy değil; geçmişin acılarını ve geleceğin umutlarını aynı anda taşıyan bir sembol. Bu sembol, bize geçmişte yaşananların önemini hatırlatırken yeni bir başlangıç yapma fırsatını da sunuyor.
Bu ziyaretin ardından Ege’nin iki yakası arasındaki husumeti, tarihi acıları geride bırakma çabam daha da güçlendi. Siyasetin zehirli oklarından uzak durarak, halktan halka müzik, dans, tarih, turizm, ticaret ve gastronomi temelinde karşılıklı güven yaratma azmim pekişti. Anavatos’un sessiz çığlığı, geçmişin karanlık gölgelerinden geleceğin umut ışığına dönüşme arzusunu içimizde yeniden uyandırıyor.
3 Kasım 2024 - Yaşamı anlamlandırmak ve renklendirmek için
29 Ekim 2024 - ‘Öcalan açılımı’ nereye kadar?
27 Ekim 2024 - Özelleştirmede atı alan Üsküdar’ı geçti mi?
23 Ekim 2024 - Bahçeli, Öcalan, bölgesel jeopolitik ve yeni iç dinamikler
21 Ekim 2024 - ABD’nin Kürtlere artan silah yardımı, Türkiye ve yeni bölge dinamikleri