Bakalım gerçekten Trump mı alacak Nobel Barış Ödülünü? Neden olmasın?

10 Ekim 2025
Hukuk bürolarının hepsi Trump ile uzlaşma yolunu seçmiyor. Susman Godfrey başta olmak üzere bazı hukuk bürolarının Trump’ın kararnamelerine dava açtığı biliniyor.

Dünya garip bir yer.

Bir zamanlar savaşsız bir Amerika hayal ettiği için değil, yalnızca güzel konuştuğu için Barack Obama’ya Nobel Barış Ödülü verilmişti.

Şimdi, aynı ödül belki de tarih boyunca en çok kavgaya karışmış, en çok küfretmiş, en çok düşman edinmiş bir lidere gidebilir: Donald Trump’a.

Saçma mı? Belki.

Ama imkânsız değil.

Çünkü barışı bazen filozoflar değil, kavgacılar sağlar.

Ve bu yazı bir övgü değil — bir davettir.

Barışın yalnızca iyi niyetle değil, cesaretle, riskle ve bazen delilikle kazanıldığını hatırlatmak için yazıyorum.

Dünyanın Yeni Paradoksu

Barıştan en çok söz edenler değil, en az beklenenler bazen barışı gerçekten arayanlardır.

Trump, tüm kibri, patavatsızlığı ve öngörülemezliğiyle, bugün dünyada barışı denemeye cüret eden ender liderlerden biri.

Onu sevin ya da nefret edin — tarih, eyleme geçenleri yazar, konuşanları değil.

Sınırları Zorlayan Diplomasi

Trump’ın diplomasisi “zarafetle” değil, etkiyle ölçülür.

O, her meseleyi bir pazarlık masasına dönüştürürken, aslında politik cesaretin en temel ilkesini hatırlatıyor:

“Denemek, hata yapmaktan iyidir.”

Kuzey Kore sınırına geçti, diktatörle el sıkıştı — bunu yapabilen tek ABD Başkanıydı.

İsrail ile Arap ülkeleri arasındaki tarihi Abraham Anlaşmaları onun döneminde doğdu.

Pakistan ve Hindistan arasında sessiz diplomatik kanallar açtı.

Afganistan’da “sonsuz savaş”ı bitirmek için ilk somut adımları attı.

Ermenistan ile Azerbaycan’ı Beyaz Saray’da bir araya getirip, Karabağ sonrası kalıcı bir barış çerçevesi oluşturdu.

Avrupa başkentlerinde hâlâ “kaba ve öngörülemez” olarak anılıyor.

Ama tarih, nezaketle değil, riskle yazılır.

Gazze’de Sessiz Bir Miras

Bugün Gazze yanıyor.

Diplomatlar ekranda aynı cümleleri tekrarlıyor: “İtidal çağrısı yapıyoruz, derin kaygı duyuyoruz.”

Ama masaya yumruğunu vuracak kimse yok.

Trump yeniden devrede.

Netanyahu onu dinliyor, dinlemek zorunda — çünkü Trump’ın öngörülemezliği hâlâ bir baskı unsuru.

ABD adına iş insanı Steve Witkoff’un yürüttüğü temaslar “Gazze ekonomik rehabilitasyon planı”na dönüştü.

Trump açıkça söylüyor: “Gazze’yi Ortadoğu’nun Rivierası yapacağız.”

Kusurlu bir vizyon, evet.

Ama eylemsizliğe tercih edilir bir vizyon.

Belki de bugün kimse o masayı yeniden kuramıyorsa, nedeni Trump gibi masayı devirmeyi göze alan birinin eksikliğidir.

Ukrayna: Kaosun İçinde Barış Arayışı

Trump’ın “Rusya–Ukrayna savaşını 24 saatte bitiririm” sözü abartıydı.

Ama arkasındaki stratejik akıl önemliydi:

Trump, barışı bir “ahlak meselesi” değil, bir jeopolitik fırsat olarak görüyordu.

Onun dünyasında her savaş, kötü yapılmış bir anlaşmadır.

Ve tarih, ideallerle değil, çıkarların dengesiyle barışır.

Trump bunu sezgisel olarak biliyor.

Eğer Nobel Komitesi ödülü niyete değil çabaya veriyorsa, bu defa adalet belki Trump’tan yana olabilir.

Kim bilir — belki o ödül, onun da barışa gerçekten layık olma arzusunu uyandırır.

Belki de ödül, bu kez geçmişin değil, geleceğin ödülü olur.

Kargaşadan Doğan Doktrin

Trump’ın diplomasisi klasik anlamda diplomasi değil; bu, amaçlı bir kargaşa stratejisi.

Müttefik ve düşman ayrımını reddediyor, her ülkeyi “ticari pazarlık ortağı” olarak görüyor.

Bu yaklaşım gelenekçilerin gözünde tehlikeli ama pratikte işe yarıyor.

Yeni savaşlar çıkmıyor.

NATO içinde yük paylaşımı ilk kez ciddiyetle tartışılıyor.

Orta Doğu’da yeni bir diplomatik mimari şekilleniyor.

Ve dünya, onun kaotik yöntemine rağmen — ya da tam da o yüzden — yeniden pozisyon alıyor.

Trump’ın iç siyasetteki otoriter refleksleri, göçmen karşıtlığı, popülist dili kuşkusuz kaygı verici.

Ama dış politikadaki öngörülemezliği, bazen barışı mümkün kılıyor.

Çünkü barış, her zaman uyumla değil, bazen sarsıntıyla doğar.

Nobel Komitesi’ne Ayna

Eğer Nobel Komitesi gerçekten “şiddeti lanetleyenleri” değil, “şiddeti durdurmaya yeltenenleri” ödüllendirmek istiyorsa,

Trump’ın paradoksuyla yüzleşmek zorunda:

Bir kavgacının içindeki barışçıyı fark etmek.

Ona ödül vermek, dünya düzeninin konfor alanını sarsar.

Ama belki de Nobel tam da bunun için vardır.

Barışın yolu, filozofların kürsüsünden değil, kusurlu ama cesur insanların ellerinden geçer.

Asıl Soru: Başka Kim Deniyor?

Bu yazı Trump’ı kutsamak için değil, barışın kimler tarafından gerçekten denendiğini hatırlatmak için yazıldı.

Gazze’den Ukrayna’ya, Afrika’dan Asya’ya kadar dünya yanıyor.

Ama bütün o yangınların ortasında, barış için risk almaya hazır kaç lider kaldı?

Sorun Trump’ın Nobel Barış Ödülü’nü hak edip etmemesi değil.

Asıl soru: Bugün dünyada barış için onu denemeye cesaret eden başka biri var mı?

Yok.

Ve küçük bir not: Şahsen tek ricam olurdu — lütfen karmaşık Kürt ve Kıbrıs dosyalarına el atmasın.

O meşakkatli meseleleri biz kendimiz çözeriz. Bu topraklarda “oldu bitti”lere artık tahammülümüz yok.

Barış, iyi insanların değil, cesur insanların işidir.

Ve bu yıl, Nobel Barış Ödülü’nü harcamayalım.

Belki bir ilk olur:, sakın burun kıvırmayın: Kaosu yönetmeyi bilen birine barış ödülü vermek. Belki dünya, kavgacıların da bazen barışçıl olabileceğini hatırlamak ister.

Bu hafta sonu öğreneceğiz.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.