Evlilik üzerine yeni bir damattan tavsiyeler

25 Temmuz 2024

Çiçeği burnunda üç günlük evli bir erkek olarak iddia ediyorum ki şu sıralar benden iyi kimse kalem oynatamaz bu konuda.

Dahası, serde 20 küsür yıllık Ankara, Pekin, Bruges ve Paris’te yaşanmış ilk evlilik var, üstüne 15 yıllık Londra, Pekin, İstanbul ve Brüksel’de yarım düzine “partner” ilişkileri ve de Destek Yayınları’nın çıkarttığı “Aykırı Beyinler, Acayip İlişkiler”, “Yaşam Bir Yolculuktur” ve bu hafta kitapçılarda yerini alan “Merak” gibi kişisel gelişim kitaplarımda anlattığım kadın-erkek ilişki yönetimi tavsiyeleri.

Onun için affınıza sığınıp taze bir evli olarak bazı gözlem ve tavsiyelerimi paylaşmak istiyorum.

Tabii ki yerinizde olsam hemen şu soruyu yapıştırmadan edemezdim: “Anladık, tüm bunları öğrendin yaşayarak, hatta bazı doğru tavsiyelerde de bulunuyorsun ama acaba hepsini kendi ilişkilerine uygulamayı becerebildin mi?”

Biliyorsunuz “terzi kendi söküğünü dikemez” derler ama ben yine de söyleyeceklerimi söyleyeceğim.

Evliliğin kökeni karışık

Evlilik iki bireyin yaşamlarını birleştirerek çıktığı bir yolculuk. Kökeninde din var, mülkiyetin intikali var, çocuklara meşruiyet kazandırma var.

Eski çağlarda cinselliğin tabu olmadığı, özgür yaşandığı dönemlerde evliliğe gerek duyulmazdı. İlkel toplumlarda genellikle ekonomik ve sosyal birliktelik oluşturmak için yapılırdı.

Aileler arası ittifaklar, mal paylaşımı ve soyun devamı gibi amaçlar ön plandaydı. Antik Yunan ve Roma’da hem dini hem de hukuki bir kurumdu. Dini ritüellerle kutsanır ve devlet tarafından tanınırdı.

Din evliliğin doğasını, amaçlarını ve ritüellerini büyük ölçüde şekillendirdi izleyen dönemde. İncil’de evlilik Adem ve Havva hikayesiyle başlar, çiftin Tanrı tarafından yaratıldığı ve kutsandığı anlatılır.

İslam’da nikah, sosyal ve dini bir kurum. Aile kurmanın ve neslin devamının önemli bir yolu olarak belirtilir.

Hinduizm’de evlilik, dharma (doğru yaşam) pratiğinin bir parçasıdır. Hindu düğünleri, çeşitli tanrılara ve tanrıçalara adanan ritüellerle doludur, çiftin ruhsal ve sosyal birlikteliğini temsil eder.

Şart mıdır evlilik?

Günümüz ekonomik koşullarında gençler bucak bucak kaçıyorlar evlilik müessesesine yakalanmamak için.

Ciddi bir külfet nişan, nikah, düğün masrafları, ev satın alınması ya da kiralanması, döşenmesi.

Cinsellik deseniz kız arkadaşımızın elini bile zor tutabildiğimiz bizim döneme kıyasla bugün cömertçe yaşanıyor. Fedakârlik, sabır, sebat, sadakat sözcüklerinden gerçek anlamda haberdar olanlar azınlıkta.

Erkekler pek acele etmiyor evlilik için ama genç kadınlar 30’lu yaşlara yaklaşırken bir telaş bir telaş anlatamam. Treni kaçırmak istemiyorlar, çocuk doğurmak, aile kurmak ve kendilerine uygun erkekleri daha erken hareket eden çağdaşlarına kaptırmamak için.

Bence genç yaşlarda şart değil ama düzen kurmak, istikrarlı bir yaşam sürmek, çoluk çocuğa karışmak istiyorsanız, güven ve paylaşımı öne çıkarıyorsanız, bir de ikiz ruhunuzu da bulmuşsanız evliliğin “bardağın dolu” tarafına bakabilirsiniz.

Aman gevşemeyin

Evlilik, kesinlikle tecrübe ve bilgiyi derinleştiren bir yolculuk. Her yeni adımda yeni dersler öğreniyoruz. Hatta sizi feylesof bile yapabilir zaman içinde.

Ancak bu yolculuk, kendiliğinden sorunsuz tıkır tıkır devam etmiyor, sürekli çaba ve özveri gerektiriyor.

O yüzden evlendikten sonra ”Ohhh be, artık kadınımı/erkeğimi buldum” diyerek gevşememek, her zaman özenli ve dikkatli olmaya, ilişkinin sağlıklı bir şekilde devam etmesine önem vermek gerekiyor. Kendine bakmak, eşine özen göstermek, ilk başlardaki romantizmi canlı tutmak, flörtü ihmal etmemek evliliğin başarısı, sürdürülebilir olması, kalitesinin korunması için elzem.

Güven ve sadakat: İlişkinin temeli

Güven, sağlıklı bir evliliğin temel taşı. O olmadan diğerlerinin hepsi boş. Eşler arasında güven olmadığı takdirde, ilişkide sürekli bir güvensizlik ve şüphe ortamı oluşur.

Güven, dürüstlük ve sadakatle inşa ediliyor. Ve yıllarca emekle oluşturduğunuz güven küçük bir tökezlemede tamamen buharlaşıp kayboluyor.

Yani, kazanması zor, kaybetmesi çok kolay.

Sadakat, eşlerin birbirlerine olan bağlılıklarını ve ilişkiye adanmışlıklarını ifade ediyor. Aklınızdan geçebilir başka çekici kadınlar, erkekler ama o cazibeye kapılıp giderseniz ilişkinizi dinamitlemiş olmayı da peşinen kabul etmiş sayılırsınız.

Cinsellik ve fanteziler: İlişkinin canlılığı

Cinsellik, evlilikteki bağın güçlenmesi için önemli bir unsur. Fiziksel yakınlık, sadece biyolojik bir ihtiyaç değil. Çiftlerin bağlılığını artırır, ilişkiye farklı bir boyut kazandırır.

Cinsellikte monotonluğun önüne geçmek için fanteziler ve yeni deneyimlere açık olmak, ilişkinin taze ve heyecanlı kalmasına yardımcı olabilir.

Evde bulamadığı cinselliği eşler başka yerlerde arama yoluna gittiklerinde artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Cinsellikte iki taraf da özel çaba sarf etmezse işiniz çok zor çünkü onsuz bir ilişki “fıstıksız ve şerbetsiz baklavadan farksız” olacaktır.

Finansal denge: Bireysel ve ortak bütçe

Paranın yönetimi sanıldığından çok daha önemli. Birçok beraberlik o yüzden bozuluyor, yıpranıyor. Parasal ortaklıkta, israf ve cimrilik arasındaki dengeyi bulmak çok önemli.

Her iki taraf da ortak finansal hedeflere sadık kalmalı, geliri arttıramıyorsa girdi-çıktı dengesini sağlam temellere oturtarak parasal kısıtları aşmadan bütçelerini düzenlemeli.

“Senin paran benim param, benim param benim param” felsefesi ve sorumsuz harcamalar ilişkiyi zehirler. O yüzden iki taraf birbirini zora düşürecek harcama ve finansal taahhütlerden kaçınmalı. Hatta en iyisi her bireyin kendi finansal özgürlüğünü koruması.

Farklılıklar ve benzerlikler: İdeal denge

Biriniz Mars, diğeriniz Venüs’ten gelmiş. DNA’lar farklı, aile yetiştirme tarzları farklı, hayattan beklentiler farklı.

O yüzden evlilikte, farklılıkları, zıtlıkları çok iyi yönetmek şart. Bunları, çiftlerin birbirlerinden öğrenebilecekleri ve gelişebilecekleri alanlar olarak görmek de mümkün.

Aşırı farklılıkların çatışmalara yol açabildiğini akıldan çıkartmayalım, siz ne kadar iyi yönetirseniz yönetin.

Benzerlikler ise ortak zemin yaratarak bağ kurmayı kolaylaştırıyor aslında. Bu nedenle, çiftlerin birbirini tamamlayan özelliklere sahip olması şart. Özellikle de temel değerler ve hayata bakış açıları konusunda uyum, uzun vadeli mutluluğun anahtarı.

Buna dikkat edin: ne çatışmayı körükleyecek kadar çok zıt, ne de sizi sıkacak, aynada kopyanızı seyrettirecek kadar çok benzer.

Merhamet ve empati: Evliliğin kalbi

Merhamet, bir eşin diğerine karşı gösterdiği anlayış, şefkat, en sert durumlarda dahi yumuşak tavır. Benim için olmazsa olmaz.

Evlilikte, her iki tarafın da birbirine karşı merhametli olması, zor zamanlarda destek olmayı ve duygusal ihtiyaçları anlamayı kolaylaştırıyor.

Empati ise, eşlerin birbirlerinin duygularını anlamasını ve hissetmesini sağlıyor.

Sabır ve hoşgörü: Zor zamanların şifası

Her ilişki gibi evlilikte de zor zamanlar yaşanabilir, hiç kuşku duymayın en iyi ilişkide bile yaşanıyor.
Bu dönemlerde sabır ve hoşgörü, bence çiftlerin ilişkilerini ayakta tutan iki önemli erdem.

Sabır, sorunların üstesinden gelmek için zaman tanımayı ve acele etmemeyi içerirken hoşgörü eşlerin birbirlerinin kusurlarını olduğu gibi kabul etmesi, onları iradesi dışında değiştirmeye çalışmaktan vazgeçmesi anlamına geliyor.

Güleryüz ve pozitiflik: Evliliğin güneşi

Güleryüz, evlilikte pozitif bir atmosfer yaratmanın olmazsa olmazı. Düşünsenize, sürekli somurtan, aşık süratli, her şeyi eleştiren, sunduklarınızı sürekli beğenmeyen, kibirli, narsis bir kişinin eşiniz olduğunu.
Çiftlerin birbirlerine karşı neşeli ve olumlu bir tavır sergilemeleri, yaşamın stresini hafifletiyor, kendini iyi hissettiriyor, bağları güçlendirip ömrü uzatıyor.

Ailelerin müdahalesi, çok fazla ortalıkta olmaları, kararlara karışmaları, (özellikle de çifte finansman desteği sağlıyorlarsa, yani paçayı kaptırdıysanız) gelin ya da damat üzerinde hükümranlık kurma çabaları ne yazık ki hemen her evlilikte ilişkiyi geriyor, zehirliyor.

Siz ne ailenizi ne de eşinizi kırmak istemiyorsunuz ama denge politikası er ya da geç bir yerden patlak veriyor, sizi seçimler yapmaya zorluyor.

Her ne olursa olsun sizin temel direklerinizden birisi olan ailenizi bütünüyle dışlamayın, sadece bilinçli bir yaklaşımla içişlerinizden uzak tutun, sırlarınızı paylaşmayın. “Kol kırılır yen içinde kalır “diye boşuna dememişler. Her koşul altında hayatınızı paylaştığınız erkek ya da kadını her şeyin merkezine oturttuğunuzu da ailenize hissettirin, gösterin.

Kendinizi unutmayın

Bizim gibi Şark toplumlarında “çocuklar bizim canımız, her şeyimiz, neyimiz varsa onlara feda olsun” yaklaşımı sadece çocukları sağlıksız bir yola sevk etmiyor, aynı zamanda evliliği de zedeliyor.

Çiftler kendilerini unutarak tamamen çocuklarına odaklanıyorlar. Hatta gelecek yasamları için yaptıkları birikimleri de onlar için eritiyorlar. Kendi ilgi alanlarınıza, hobilerinize ve kişisel zamanınıza vakit ayırmak, ruhsal ve zihinsel sağlığınızı koruyor, eşinizle ilişkinizi de güçlendiriyor.

Çocuklara iyi ve mutlu bir aile ortamı ve gücünüz yettiğince kaliteli bir eğitim sağlayın gerisini o kendisi halleder, siz kendinize bakmayı onlar yüzünden sakin ihmal etmeyin.

Çıkmazlara düşerseniz…

Olur ya her şey umduğunuz gibi gitmiyor, sizi hayal kırıklığına uğratabiliyordur. Hatta bazen, tüm çabalarınıza rağmen, ilişkinin bataklığa saplandığını, yerinde patinaj yaptığını, sonuçta mutlu ve huzurlu olamadığınızı fark ediyor olabilirsiniz.

Bu, dünyanın sonu değil.

Oturup ciddi bir yeniden değerlendirme sürecine girmenin zamanı gelmiş demek ki.

Böyle çaresiz kaldığınızı hissettiğiniz bir durumda ilk adım olarak, birbirinize fazla uzatmadan biraz dinlenme süresi verin.

Bu süre zarfında, birbirinizden uzak durmak, ilişkinin durumunu daha objektif bir gözle değerlendirme fırsatı sunabilir. İlişkide nelerin eksik olduğunu, sizce ters gittiğini, hangi alanlarda mutlu olamadığınızı, kırılan vazoyu tamıratın mümkünatını düşünmek, “sonuçta ben bu evliliğe mahkûm muyum, yol yakınken dönsem daha mı iyi olur? “sorusunu kendinize yöneltmenizde yarar var.

Bu iç sorgulama süreci sonunda, nihai kararınızı sakin bir kafa ile vermeye gayret edin.

Duygusal anlarda verilen ani kararlar genellikle sonradan pişmanlık yaratıyor, geri dönülemez bir mecraya sürüklüyor sizi.

Sonuçta, Katolik nikahı yapmadınız

Bugüne kadar yaşananlar iyi ya da kötü yaşandı, bundan sonra önünüzde sayılı yıllar var. Kalan ömrünüzü mutsuz, huzursuz ve sevmediğiniz bir eş ile geçirmek istemiyorsunuz, doğal olarak. Aynı yastığa baş koymak zul gelebilir size. Hatta vücut kimyanızı bozuyor, kötü hastalıklara sebebiyet verebiliyor.

İşte o zaman farklı yol ve seçeneklerini gözden geçirmenin tam zamanı.

Seçim, sandığınız kadar zor değil: “Yeni bir geleceğe yelken açmak mı, yoksa ağır aksak yürüyen mevcut evliliğe yeni bir şans vermek, eksikleri düzeltmeye çalışmak mı?”

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.