Vefat haberiyle sarsıldığımda ilk tepkim şaşkınlık olmadı.
Yaşının ilerlemiş olması ve sağlık sorunlari nedeniyle beklenmedik bir haber değildi, ama yine de derinden üzüldüm.
Eski anılar gözümün önüne geldi.
Onunla ilk kez Paris’te, OECD Daimi Temsilciliği’nde çalıştığım dönemde tanıştım. Yıl 1991 ya da 1992 olmalı. O dönemde Dışişlerinde Ekonomik İşlerden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı olarak görev yapıyordu. Büyükelçimiz Temel İskit beni ona tanıttığında ilk görüşte sıcaklık ve samimiyetinden etkilendim. Tam anlamıyla bir Anadolu insanıydı; mütevazı, sevecen ve donanımlı.
En önemlisi, gerçekten iyi bir insandı.
O günden bu yana dostluğumuz 33 yıl sürdü.
Mısır’da Financial Times’ın düzenlediği İslam ve Batı üzerine bir konferansa konuşmacı olarak katıldığımda rezidansında kalmam konusunda ısrar etti.
O zamanlar Bilim ve Sanat Vakfı başkanı olan Ahmet Davutoğlu ile tanıştırdı beni. Davutoğlu da aynı konferansa katılmıştı ve Huntington’un medeniyetler çatışması tezini çürütmek amacıyla oradaydı. Davutoğlu ile “stratejik derinlik” yaklaşımı üzerine saatlerce konuştuk.
Arapçayı akıcı konuşabilen nadir diplomatlarımızdandı. Beni Mısırlı ama Türk kökenli Türkologlarla tanıştırdı.
Kahire’deki Tolunoğlu Camisi’ne götürdü. Bu cami Türk kökenli devlet adamı Ahmed bin Tolun tarafından 879 yılında yaptırılmış ve sarmal minaresi ile dikkatimi çekmişti.
Bir akşam diplomatik misyonlara verdiği davette o zaman daha sekiz yaşında olan ve piramitleri erken keşfetsin diye yanımda getirdiğim oğlumu sahneye davet ederek piyanoda Mozart’ın Türk Marşı’nı çalmasını istedi. O an gözlerimiz yaşardı. Onu bu yaşta böyle cesaretlendirmesi çok anlamlıydı.
Sonra Düzce milletvekili ve AKP’nin ilk Dışişleri Bakanı oldu. Sanırım bu tayin Riyad’da büyükelçi, Abdullah Gül’ün de İslam Kalkınma Bankası’nda görevli olduğu dönemde gelişen bir dostluk ve güven ilişkisinin sonucuydu.
Partinin izleyen yıllarda kuruluş prensip ve ideallerinden saptığını söylerdi ve siyasetten uzaklaştı.
Daha sonra Türkiye ile İngiltere arasında kurduğumuz Tatlıdil Forumu’nun ilk eş başkanı olarak eski İngiliz Dışişleri Bakanı Jack Straw ile birlikte görev aldı. Beraber çalıştık.
Londra, Abu Dhabi, Marakeş, Paris, Berlin ve İstanbul’da birçok konferansta birlikte konuştuk.
Beni sever, iltifat ederdi. Ben de onu. Birçok insanla tanıştırdı ve yazdıklarım hakkında uzun yorumlar yapardı.
Özellikle Dışişleri’nin değişen dünya ve Türkiye dinamikleri ışığında yeniden yapılanması önerime büyük destek verdiğini hatırlıyorum. Washington’daki Middle East Institute için uluslararası danışma kurulunu oluştururken ilk onu aradım, kabul etti ve katkılar sağladı.
Oxford’a kızı ve torunu için geldiğinde Londra’da yemeğe davet ederdim.
Böyle insanlar kolay yetişmiyor ve kaybedildiklerinde yerlerini doldurmak zor oluyor.
Umarım anılarını yazmıştır ve yayına hazırlanır da tanıklık ettiği dönemi onun ağzından ve farklı bir perspektifle öğreniriz.
Özleyeceğim, özleyeceğiz.
Ruhun şad olsun sevgili Yaşar Yakış.
29 Aralık 2024 - Kansere yakalanmamak ve alternatif tedavi yöntemlerini bilmek
27 Aralık 2024 - Küresel büyümenin motoru Çin: Türkiye için ilham kaynağı olabilir mi?
26 Aralık 2024 - Batı’nın liderliği aşınıyor: Aynaya bakma vakti geldi geçiyor
22 Aralık 2024 - Konforun tuzakları, hayatın gerçek ritmi ve tavsiyeler
18 Aralık 2024 - Yeni Suriye politikası: Stratejik bir vizyon