Hırsızlık Yeni Normal mi Oluyor?

12 Aralık 2025

Dünyada dikkat çekici, hatta biraz da ürkütücü bir dönüşüm yaşanıyor:

Hırsızlık artık sadece bir evin kapısını zorlamak, bir cüzdanı çalmak ya da bir mağazayı soymak anlamına gelmiyor.

Daha sessiz, daha sofistike ve çoğu zaman daha görünmez biçimlerde hayatımıza sızıyor.

Bazen bir ailenin birikimleri çalınıyor, bazen bir şirketin içi boşaltılıyor.

Kimi zaman bir ülkenin yıllarca emek vererek oluşturduğu kaynaklar, servet transferleriyle eriyip gidiyor.

Daha da kötüsü: Bu süreç çoğu zaman gün ışığında yaşanıyor ama kimse “hırsızlık” kelimesini kullanmaya cesaret edemiyor.

Peki ne oldu bize?

Hırsızlık nasıl oldu da dünyanın her yerinde bu kadar sıradan, bu kadar normal bir davranış gibi algılanmaya başladı?

Kapıdan Giren Tehdit Değişmedi, Ama Algımız Değişti

Klasik hırsızlık hâlâ var.

İnsanların evlerine giriliyor, arabaları çalınıyor, elektronik cihazlar hedef alınıyor.

Bunlar eskisi kadar infial yaratmıyor çünkü herkesin zihni artık daha büyük tehditlere odaklanmış durumda.

Gri bir noktaya geldik:

“Küçük hırsızlığı” adeta gündelik hayatın sıradan parçası gibi görmeye başladık.

Şirketlerin Sessizce Çökertilmesi

Bugün pek çok şirkette yaşanan iflasların arka planına bakınca bambaşka bir tablo çıkıyor karşımıza.

Kasada para yok, stoklarda değer yok, bilanço delik deşik…

Sonra bir anda şirket batıyor, ancak asıl servet çoktan başka yerlere aktarılmış oluyor.

Kimse bunun adına açıkça “hırsızlık” demiyor.

“Finansal mühendislik”, “yönetim hatası”, “yanlış kararlar” gibi steril kavramlarla paketleniyor.

Ama gerçekte olan, kurumların sessizce soyulması, üzerine çökülmesi.

Bazı ülkelerde bu süreç öylesine sistematik ki, şirket batarken geriye sadece tabelası kalıyor.

Devletlerin İçinin Boşaltılması

Hırsızlık bazen öyle büyüyor ki artık bir hanenin, bir şirketin değil; bir ülkenin kaderini etkiliyor.

Kamu kaynaklarının verimsiz kullanımı, şeffaf olmayan süreçler, rüşvet sarmalları, kötü yönetim…

Bunların her biri, görünmez bir servet kaybı yaratıyor.

Gün ışığında yaşanan bir ekonomik erime bu aslında.

Ama kimse bunun adını koymaya yanaşmıyor.

Çünkü modern dünyada hırsızlık bazen “yasal çerçeve” içinde bile yapılabiliyor.

Devletler kendi kendilerini soymaz elbette ama özellikle gelişmekte olan ekonomilerde kaynakların yanlış yönlendirilmesi, bir ülkenin servetini sessizce eriten en güçlü mekanizma hâline geliyor.

Büyük Oyun Küçük Hırsızlıktan Daha Çarpıcı

Bugün pek çok ülke, sadece içerdeki yolsuzlukla değil, küresel düzeydeki servet hareketleriyle de mücadele ediyor.

Bazı ülkeler doğal kaynaklarını koruyamıyor, bazıları yılların birikimini bir gecede kaybediyor.

Yeni finansal araçlar, karmaşık para akışları, karmaşık fon yapıları, yatırım kisvesi altında yapılan varlık transferleri…

Bazen hırsızlık tankla tüfekle değil; laptopla, bir toplantı notuyla, bir imzayla yapılıyor.

Bazen bir ülke yıllarca sömürülüyor ama kimse fark etmiyor; çünkü her şey “normalleşmiş” süreçler içinde gerçekleşiyor.

Toplumsal Bir Körlük Gelişiyor

Bazı ülkelerde küçük bir hırsızlık büyük bir skandala dönüşürken, bazı ülkelerde büyük yolsuzluklar bile birkaç gün konuşulup unutuluyor.

Böyle ortamlarda toplumsal hafıza zayıflıyor, “ayıp” kavramı silikleşiyor.

İnsanlar, kurumlar ve siyasetçiler için “hesap verme” duygusu giderek azalıyor.

Ve fark etmeden yeni bir normal yaratıyoruz: Hırsızlığa alışıyoruz.

Peki Bu Gidişatı Nasıl Durdurabiliriz?

Çözüm hırsızı yakalamakta değil; hırsızlığı üreten koşulları değiştirmekte.

Her şeyden önce güçlü bir toplumsal bilinç gerekiyor.

Hangi kesimde olursa olsun, hırsızlığın “akıllı iş” olarak görülmediği bir kültür inşa edilmeli.

Şeffaflığa alan açılmalı.

Kamu kurumlarında, şirketlerde, STK’larda hesap verebilirlik artırılmalı.

Ödüllendirilen değerler yeniden tanımlanmalı: Emeğin, alın terinin, adaletin değeri yükseltilmeli.

Ve en önemlisi: Toplumun kendi iç pusulasını yeniden kurması gerekiyor.

Hırsızlık Toplumsal Bir İklim Meselesi

Bugün hırsızlık sadece çalmak değildir; toplumların güven duygusunu, şirketlerin geleceğini, devletlerin kaynaklarını sessizce kemiren çok boyutlu bir süreçtir.

Kimi kapıdan girer, kimi bilgisayardan.

Kimi gece yarısı girer, kimi toplantı odasından.

Kimi bir cüzdanı çalar, kimi bir milleti yoksullaştırır.

O yüzden mesele sadece hırsızı yakalamak değil, hırsızlığı büyüten kültürel ve ekonomik zemini dönüştürmektir.

Hırsızlık yeni normale dönüşmesin istiyorsak, önce “biz nasıl bir toplum olmak istiyoruz?” sorusuna samimiyetle cevap vermeliyiz.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.