Çoğumuz yakınlarımızı, dostlarımızı kansere kurban verdik. Ve kanser vakaları giderek daha da artıyor. Genetik yatkınlık, çevresel kirlenme, hormonlu kötü beslenme, hareketsizlik, aile ilişkilerindeki anormallikler ve stres gibi nedenlerle.
Kardeşim Meliha Öğütçü Sayınalp birkaç ay içinde beklenmedik şekilde yakalandı bu sinsi hastalığa, kanser süratle yayıldı tüm vücuduna.
Ne yapacağımızı bilemedik, telaşla ve üzüntüyle her yolu denerken değerli varlığımızı zamansız kaybettik.
Hala aklımızda o çılgınca soru çınlıyor: “kurtarabilir miydik onu şayet biyopsi, kemoterapi ve radyoterapi gibi geleneksel tedaviler ve ilaç protokolleri dışında ya da onları tamamlayacak, olumsuz etkilerini azaltacak başka tür tedaviler uygulansaydı?”
Kim bilir.
Hücrelerin kontrolsüz bir şekilde büyüyüp vücut dokusunu tahrip ettiği bu süreç, hepimizi bir şekilde etkiliyor, etkileyecek. Ummadığımız yer ve zamanda ortaya çıkma riski her daim var. Onun için hazır olmak, savunmamızı güçlendirmek zorundayız.
Akciğer, meme, prostat, kolon, lenf ve benzeri yaklaşık 200 farklı kanser turu var. Her yıl milyonlarca insanın yaşamını etkileyen bu hastalığa karşı verilen savaşta kullanılan yöntemler giderek bilim dünyasında daha fazla sorgulanıyor.
Bazı uzmanlar, biyopsinin kanserli hücrelerin yayılmasını tetikleyebileceğini, kemoterapinin ise yalnızca kanser hücrelerini değil, sağlıklı hücreleri de yok ederek bağışıklık sistemini zayıflattığını söylüyor. Bu tedavilerin hem fiziksel hem de ekonomik yükü hastalar için büyük bir sorun.
Boston College’dan Dr. Thomas Seyfried, kanserin genetik değil, metabolik bir hastalık olduğunu savunanlardan.
Ona göre kanser, hücrelerin enerji üretimindeki bir arızadan kaynaklanıyor. Sağlıklı hücreler oksijenle enerji üretirken, kanser hücreleri glikoz ve glutamın gibi maddelerden fermente ederek enerji sağlıyor. Bu metabolik bağımlılığı hedef alan bir tedavi ise hastalığın kökten çözümünde etkili olabilir.
Dr. Seyfried’in önerdiği metabolik terapi yaklaşımı, kanser hücrelerinin enerji kaynaklarını kesmeye dayanıyor. Özellikle ketojenik diyet, bu süreçte önemli bir yer tutuyor. Ketojenik diyet, vücudu karbonhidratlardan uzaklaştırıp yağlardan ve ketonlardan enerji sağlamaya yönlendiriyor. Bu durum, kanser hücrelerini adeta aç bırakarak büyümelerini durduruyor.
Herhangi bir hastalığım olmamasına karşın Tayland’ın Phuket adasında LifeCo’da iki hafta su orucu ve ketojenik diyeti bizzat denedim. Başlangıçta ne kadar zorlanacağımı düşündüysem de, vücudumda hissettiğim olumlu değişim beni şaşırttı. Bu süreç, aslında ne kadar azla yetinebileceğimizi ve sağlıklı bir yaşam için neyin gerçekten önemli olduğunu anlamama vesile oldu.
Hem fazla kilolarımı verdim, hem vücudumu ve zihnimi toksinlerden temizledim, direncini arttırdım hem de sağlık konusunda bilinç düzeyimi yükselttim.
Ne yazık ki modern tıp, genellikle pahalı ve yan etkili tedavi yöntemlerine yöneliyor. Oysa yaşam tarzı değişikliklerini teşvik ederek kansere bağlı ölümleri büyük ölçüde azaltmak mümkün.
Dr. Seyfried, bu durumu “tıp tarihindeki en büyük trajedi” olarak tanımlıyor. Çünkü kansere neden olan temel unsurlar bilinmesine rağmen, önleme ve doğal tedavi yaklaşımları yeterince uygulanmıyor.
Bazı uzmanlar, kanserin parazitlerle ilişkili olabileceğini ve bu yöndeki tedavilerin de bağışıklık sistemini güçlendirdiğini belirtiyor. Bu tür doğal ve basit tedavi yöntemleri, yan etkileri azaltarak hastalar için daha tercih edilebilir hale gelebilir.
Kanserden korunmak ve sağlıklı bir yaşam sürmek için hepimizin az çok bildiği bazı temel adımları daha çok ciddiye almalıyız:
• Ketojenik Diyet: Kanserle mücadele etmek veya riski azaltmak için ketojenik bir beslenme düzeni benimseyin. Karbonhidrat alımını en aza indirip sağlıklı yağları ön plana çıkararak vücudunuzu ketozise yönlendirin.
• Oruç ve Aralıklı Beslenme: Düzenli olarak aralıklı oruç tutmak, hücre yenilenmesini desteklerken kanser hücrelerini aç bırakabilir.
• İşlenmiş Gıdalardan Kaçının: Ultra işlenmiş gıdalar ve tohum yağları, kansere zemin hazırlayan iltihaplanmayı artırabilir. Doğal ve organik gıdaları tercih edin. Örzellikle ketojenik diyet gibi düşük karbonhidratlı beslenme planlarını değerlendirin.
• Egzersizi İhmal Etmeyin: Yoğun fiziksel aktivite, keton üretimini artırarak kanser hücrelerine karşı vücudu güçlendirebilir. Haftada en az 150 dakika orta yoğunlukta egzersiz yapmayı hedefleyin.
• Stresi Yönetin: Meditasyon, yoga veya nefes egzersizleri gibi yöntemlerle stresi azaltın. Sigara ve alkol tüketimini bırakın.
• Parazit Temizliği: Doğal ve basit parazit tedavileriyle bağırsak sağlığınızı iyileştirin. Sağlıklı bir bağırsak, güçlü bir bağışıklık sisteminin temelidir.
• Alternatif Yaklaşımları Araştırın: Ketojenik diyet, oruç ve doğal tedavi yöntemleri hakkında bilgi edinin, ancak bunları uygulamadan önce mutlaka uzmana danışın.
Unutmayalım ki, kanser önlenebilir bir hastalık. Ve herşeyin çok hızlı geliştiği dünyamızda kanserle mücadelede yeni bir aşamaya doğru ilerliyoruz yapay zeka sayesinde.
Bana sorarsanız en kritik tavsiye şu: vücudunuzdaki değişikliklere dikkate edin, sağlıklı yaşamın basit gereklerini sakın hafife almayın, sadece bugünün ticari güdüleri daha fazla öne çıkmaya başlayan tıbbi, doktorları, ilaç sanayii’nin her önerdiğine gözü kapalı güvenmeyin aynı zamanda sağlığınızın asıl yegane sorumlusunun siz olduğunu kafamıza nakşedin, modern ve geleneksel tiptaki yeni gelişmeleri, alternatifleri takip edin; hem erken teşhis, hem tedavi, hem de uzun yıllar keyifli ve sağlıklı bir yaşam için.
Benden söylemesi, sizi ve sağlığınızı sizden daha fazla kimse düşünemez.
2 Ocak 2025 - Etnik Çeşni, Londra Belediye Başkanı Sadıq Khan ve Yeni Yılın Getirdikleri
29 Aralık 2024 - Kansere yakalanmamak ve alternatif tedavi yöntemlerini bilmek
27 Aralık 2024 - Küresel büyümenin motoru Çin: Türkiye için ilham kaynağı olabilir mi?
26 Aralık 2024 - Batı’nın liderliği aşınıyor: Aynaya bakma vakti geldi geçiyor
22 Aralık 2024 - Konforun tuzakları, hayatın gerçek ritmi ve tavsiyeler