Şöyle bir çevrenize göz ucuyla bakın, estetik yoksunu gökdelenler, birbirinin aynı konut siteleri, betona boğulmuş villalar, zevksiz devlet binaları, dökülen gecekondular.
Bir de bundan yüzyıllarca önce yapılmış tarihi binalara, doğa ile uyum içinde geliştirilmiş, adeta köklü bir sanat formu gibi duran eserlere bakın, farkı görün. İnsan ne diyeceğini bilemiyor, aradan geçen yıllarda geriye gitmişiz.
Taş, geçmişin izlerini yansıtan, kültürel mirası koruyan ve yapılar için sağlam temel sağlayan eşsiz bir malzeme.
Antik Mısır’daki piramitler, Yunan ve Roma’daki tapınaklar, Orta Çağ’daki gotik katedraller ve Asya’daki tapınaklar, taşın ne kadar sağlam ve estetik bir malzeme olduğunu gösteren başyapıtlar. Çin’de taş oymacılığı, ince sanatlar ve heykel yapımıyla özdeşleşmişken, Hindistan’daki taş tapınakları hem sanatsal hem de manevi bir derinlik taşıyor.
Amerika’da taş ustalığı, genellikle ticari yapıların inşasında kullanılsa da, yerli kültürlerde taş ışçılığı önemli bir kültürel anlam taşıyor. Meksika’daki antik Maya ve Aztek yapıları, taş ustalığının yalnızca işlevsel değil, aynı zamanda estetik ve kültürel bir önemi olduğunu kanıtlar nitelikte.
Orta Doğu ve Kuzey Afrika’da taş, hem tarihi yapılar hem de modern projeler için yaygın olarak kullanılıyor. Mısır’daki piramitler, Fas’taki geleneksel taş yapılar ve Suudi Arabistan’daki modern projeler, taşın hem geçmişin hem de bugünün gereksinimlerini karşılayabilecek bir malzeme olduğunu gösteriyor.
İtalya, Fransa ve İspanya gibi ülkelerde, taş ustalığı özellikle tarihi binaların restorasyonunda önemli bir yer tutuyor. Örneğin, Floransa’daki Duomo Katedrali’nin inşasında taş ustalarının becerisi taş ustalarının sadece teknik bilgi değil, aynı zamanda estetik duyarlılıkla eserler ortaya koyduklarını gösteriyor bize.
Anadolu’daki taş ustalığının kökleri, antik dönemlere kadar uzanıyor. Hititler, Frigler ve Roma İmparatorluğu, taş yapılar inşa ederken ustalıklarını sergilemişler. Özellikle Roma döneminde inşa edilen köprüler, tiyatrolar ve tapınaklar, taş ışçılığının ne denli gelişmiş olduğunu gösteriyor. Bugün benzeri yapılamıyor, istenilse bile.
Bunun yanı sıra, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde de taş ustalığı zirveye ulaşmış. Selçuklu mimarisi, taş işçiliğinde kullanılan zarif detayları ve kaliteden ödün vermeyen işçilikle dikkat çekiyor. Konya’daki Alaeddin Camii ve Sivas’taki Gök Medrese gibi yapılar, bu dönemin ustalarına ait muazzam eserler. Özellikle taşların işlenmesindeki incelik ve özgün motifler, bu eserlerin sanatsal değerini artırıyor.
Osmanlı döneminde ise taş ışçılığı, mimarideki gelişimle birlikte daha da ilerlemiş. Mimar Sinan’ın eserleri, bu alandaki en çarpıcı örnekler arasında. Süleymaniye Camii ve Selimiye Camii, taş ustalığının en yüksek mertebesi.
Anadolu’da ayrıca yerel taşlarla inşa edilen köy evleri ve geleneksel yapılar, taş ışçılığının günlük hayattaki yansımalarını gösteriyor. Özellikle Ege bölgesindeki eski Rum köylerinde taş işçiliğinin en güzel örnekleri hala yaşıyor.
Günümüzde de Anadolu’daki taş ustalığı, hem geçmişin izlerini koruma hem de modern mimariyle entegrasyon sağlama çabalarıyla devam ediyor. Geleneksel taş ışçılığı tekniklerinin yanı sıra, yenilikçi yaklaşımlar ve modern tasarımlar da bu alanda yer buluyor. Usta taş işçileri, geçmişle geleceği birleştirerek, taşın hem kültürel bir miras hem de çağdaş bir malzeme olarak varlığını sürdürmesini sağlıyor.
Taş, sadece sanat eserleri yaratmıyor, aynı zamanda binaya nefes aldıran çevre dostu bir inşaat malzemesi olarak da değerli. Doğal taşlar, biyolojik olarak parçalanabiliyor, geri dönüştürülebiliyor. Ayrıca, taşın dayanıklılığı ve uzun ömürlü olması, sürdürülebilir yapılar inşa etmek için büyük bir avantaj sağlıyor.
Ne yazık ki, makineleşmenin ve teknolojinin etkisiyle taş işçiliği, yerini daha hızlı ve ekonomik üretim yöntemlerine bırakıyor, benim “taş mimarları” olarak tanımladığım geleneksel ustaların sayısı hızla azalıyor.
Elbette ülkemizde her biri ayrı değer olan binlerce taş ustası var ama benim en iyi tanıdığım ve yıllardır çalışmalarını hayranlıkla izlediğim “taş mimarı” Veli Oktay.
Sadece taşları şekillendiren bir usta değil, aynı zamanda taşın ruhunu anlamış bir sanatçı benim gözümde. Sabah erken saatte elinde çekiş, terazi ve iple çalışmaya koyuluyor, adeta ibadet eder gibi çalışıyor nefes bile almaksızın, akşama işini bitirdikten sonra dinlenmek için çöküyor, yarattığı eseri seyrediyor.
Gerçekten de onun elinde taş, bir yapı malzemesinin ötesine geçiyor, adeta bir sanat eserine dönüşüyor.
Onca işin arasında kendime bir görev edindim, Çeşme, Urla ve Karaburun’da taş evler yapıyor, restore ediyorum son 10 yıldır. Veli Oktay olmasa çok zor mesafe alırdım bu misyonu ifa etmekte.
Bu sanatı yaşatmak, yalnızca taşları şekillendirmek değil, aynı zamanda geçmişin ve kültürün bir parçasını geleceğe taşımak bence. Veli Oktay gibi ustaların katkıları, taş ışçılığını modern dünyaya taşırken geçmişin değerlerini de koruyor. Kültürel mirasın korunması, sürdürülebilir inşaat uygulamalarının artırılması ve taş ustalığının geleceğe taşınması adına atılacak adımlar, hem sanatsal hem de çevresel açıdan büyük bir öneme sahip.
Gençler büyük emek ve beceri gerektiren bu mesleğe yönelmiyor. Onları cesaretlendirmek, teşvik etmek gerekiyor ki ata yadigarı Mardin, Ağrı ve Kars kökenli ustalarının sürdürdüğü bu meslek yaşatılsın.
Mevcut taş mimarlarını koruyalım, destekleyelim, ama arkalarından gelecek yenilerini de mutlaka bu değerli mesleğe yöneltelim, onlar için eğitim okulları açalım, belediyelerin, devlet bakanlıklarının vizyonuna onları da dahil edelim ki ki taş hayatımızda artan ölçüde olmaya devam etsin.
30 Ocak 2025 - Taş Ustalarının Nesli Kaybolmasın
28 Ocak 2025 - Sorunlara Takılma, Çözümlere Odaklan!
25 Ocak 2025 - Gelecekte Bırakacağımız İz ve Hatıra
23 Ocak 2025 - “Çılgın” Liderler Çağı: Hadi Hayırlısı
21 Ocak 2025 - Eğer Kendi Kaderinize Hâkim Değilseniz: Küba Füze Krizi ve Bize Öğrettikleri