Bazen ülkeler de insanlar gibidir.
En karanlık dönemlerinde, en yorgun hissettiklerinde, en çok darbe aldıklarında yeniden kendilerini kurarlar.
Krizler, yıkımlar, belirsizlikler…
Aslında hepsi, yeni bir başlangıcın tohumudur.
Bugün Türkiye tam böyle bir eşikte duruyor.
Yeniden doğmak, yeniden inşa olmak ve yeniden güçlenmek için gereken her şeye sahip.
Ama bu kez temel dayanağı ne yer altı kaynakları, ne sıcak para akımları, ne de uluslararası rüzgârlar…
Türkiye’nin gerçek gücü insanıdır.
Ben bunu sadece gözlemleyerek değil, bizzat yaşayarak öğrendim.
Dünyada sürdürülebilir büyümenin temel kaynağı gençliktir.
Türkiye bugün Avrupa’nın en genç nüfusuna sahip ülkesidir.
Bu gençlerin enerjisi, risk alma iştahı, girişimcilik cesareti ve teknolojiyi içselleştirme hızı beni her gün şaşırtıyor.
Robotik kodlamadan yapay zekâya, oyun tasarımından mobiliteye, biyoteknolojiden tarım teknolojisine…
Bu gençlik her şeyi öğrenmeye hazır, her şeyi dönüştürmeye daha da hazır.
Doğru yönlendirme, doğru eğitim, doğru teşvik politikalarıyla Türkiye’nin yeni ekonomik sıçramasının en büyük itici gücü bu gençler olacak.
Türkiye, doğal olarak dünyayı birbirine bağlayan bir ülke.
Avrupa ile Asya’nın, Akdeniz ile Karadeniz’in, Kafkasya ile Orta Doğu’nun kavşağında duruyor.
Enerji hatları, lojistik ağları, ticaret koridorları, veri kabloları, turizm akımları, finans yolları…
Hepsi Türkiye üzerinden geçmeye devam ediyor.
Dünya kırılganlaştıkça Türkiye’nin stratejik kıymeti artıyor.
Bu avantaj, doğru yönetildiğinde sadece güvenlik değil; ticaret, teknoloji, enerji, diplomasi ve kültürel nüfuz olarak geri döner.
Türkiye, bulunduğu coğrafyayı tehdit değil, bir kaldıraç olarak kullanmayı öğrendiği gün çok daha büyük bir güç olacak.
Bu ülke defalarca yıkıldı, tekrar kuruldu.
Darbeler, büyük ekonomik çöküşler, terör dalgaları, göç krizleri, bölgesel savaşlar…
Her defasında doğruldu.
Her defasında yenilendi.
Ve asıl ilginç olan, her defasında daha güçlü bir yapı ortaya çıktı.
Bugün yaşadığımız ekonomik baskılar, enflasyon dalgaları, küresel gerilimler…
Bunların hiçbiri Türkiye’nin kapasitesinin üzerinde değil.
Türkiye’nin üretim gücü, sanayicisinin direnci, mühendisinin zekâsı, girişimcisinin risk alma iştahı, gençlerinin yeteneği geleceğin Türkiye’sini orta gelir tuzağının dışına taşıyacak potansiyele sahip.
Ben bunu hem sahada hem masada gördüm.
IEA, OECD, British Gas, Invensys, Saudi Crown Holding, Safe, Impact Investment…
Uluslararası kurumlarda ve şirketlerde yükselirken hep şunu hissettim:
Bizi farklı kılan bir şey var.
Biz Türkler:
•Kolay yılmayız.
•Bir problemi görünce geri çekilmeyiz.
•Çetin mücadeleden korkmayız.
•Kriz gördüğümüzde paniklemeyiz; aksine hızlanırız, çözeriz her koşul altında.
•“Olmaz” denilen yerde alternatif yol buluruz.
•Kaynak yoksa yaratırız.
•Engelle karşılaşınca geri dönmeyiz; ya aşarız ya yanından dolanırız ya da yeni bir yol açarız.
Batılı meslektaşlarımın çoğu bunu şaşkınlıkla izliyordu.
Bu, bir tesadüf değil.
Orta Asya’nın kurak bozkırlarından Ege’nin zeytinliklerine, Hatay’ın bereketli topraklarına, Trakya sınırlarına kadar uzanan bir yaşam mücadelesinin genetiği bu.
Bu ülke, kültürlerin, dillerin, inançların, yaşam biçimlerinin birleştiği bir mozaik.
Bu çeşitlilik bir risk değil; doğru yönetilirse dünyanın en büyük güç kaynağı.
Türkiye’nin gençleri artık eski kutuplaşmalardan bıktı.
Onlar inovasyon, girişimcilik, özgürlük, küresel rekabet peşinde.
Ortak bir gelecek fikri, yeni bir toplumsal uzlaşmanın temelini oluşturacak.
Türkiye iç barışını güçlendirdiği anda bölgesel bir süper güç olmanın kapısı aralanacak.
Türk insanı:
•Krizde çözüm üretir.
•Pes etmeyi bilmez.
•Kısıtlı imkânla büyük iş çıkarır.
•Zorla karşılaşınca daha yaratıcı olur.
•Düştüğünde kalkar, kalkınca koşar.
Dünyanın bugünkü temposu tam da böyle bir insan tipini ödüllendiriyor.
Belirsizliğin hâkim olduğu yeni küresel düzende, Türkiye’nin adaptasyon kapasitesi bir rekabet üstünlüğüne dönüşüyor.
Bugünkü yorgunluk, Türkiye’nin sona yaklaştığını değil, yeni bir döneme hazırlandığını gösteriyor.
Bu ülke yön değiştiriyor, kabuk değiştiriyor, güç topluyor.
Gelecek 20 yılda Türkiye’nin:
•bölgesel enerji merkezi,
•küresel teknoloji ve üretim üssü,
•lojistik ve ticaret koridoru,
•kültürel diplomasi gücü,
•barış ve müzakere platformu
olması için gereken altyapı ve insan kaynağı fazlasıyla mevcut.
Bugüne kadar Türkiye’yi ayakta tutan da, geleceğe taşıyacak olan da aynı şey olacak: Bu ülkenin insanı. Siyasetçisi, iş insanı, akademisyeni, girişimcisi, sanatçısı, esnafı, çiftçisi, işçisi…
Hepsi, en zor zamanlarda bile “olmazı oldurtan” genetik bir direnç ve yetenek taşıyor.
Bu yüzden artık umut etmek değil, hazırlanmak, planlamak, birlikte yürümek ve yeni bir Türkiye vizyonunu ortak akılla kurmak zamanı. Hep birlikte o değerli insan hamuru, DNA’sı ve sermayesi ile…
5 Aralık 2025 - “Bir Ömür Çeşme”: Nuri Ertan ile Ege’nin Hafızasına Yolculuk
4 Aralık 2025 - İran Neden Van’da Başkonsolosluk Açmak İstiyor?
3 Aralık 2025 - Saman Alevi Gibi Parlayan Programlar ve Türkiye’nin Gerçek İhtiyacı
2 Aralık 2025 - Kırmızı Çizgi Çekmek: Sessiz Olgunluğun En Güçlü Hâli
1 Aralık 2025 - Yeni Bir Korku Çağı: Savunma Sanayinde Patlayan Sipariş Defterleri ve Türkiye