Başı sonu üç aşağı beş yukarı belli bir yaşamı nasıl yöneteceğimiz elimizde. Ya rutin kalıplar, davranışlar, saplantılar içinde sürüklenip gidiyoruz, ya da bilinç düzeyimizi yükselterek direksiyona geçiyoruz, istikametine, hızına biz karar veriyoruz. Ya da kader, kısmet seline kapılıp gidiyoruz.
Çoğu zaman rutinden şikayet etsek de kılcal damarlarımıza kadar sirayet etmiş ataleti, olağanı, kısır döngüyü kıramıyoruz.
Oysa yaşam bizim yapageldiklerimizin, alışkanlıklarımızın ötesinde çok daha renkli ve anlam dolu.
Şikayet ya da sızlanma yerine biraz kıpırdanmak, risk almak, yeni şeyler denemek, meraklanmak ve harekete geçmek gerekiyor. Tadılacak, görülecek, öğrenilecek, gezilecek, tanışılacak o kadar çok şey, insan ve yer var ki…
Bu gerekliliği galiba erken yaşta fark ettim. Mülkiye’den mezun olurken hazırlanan yıllıkta (şimdi meşhur bir mali danışman olan) dostum İbrahim Tutar benim karikatürümü “koltuğunun altında onlarca karpuz taşıyan adam” olarak çizmişti; ben de ayıp olmasın diye onu haklı çıkartacak bir yaşam sürmeye karar verdim!
Hiçbir zaman bana empoze edilen, elimin mahkum olduğu birkaç iş, etkinlik ve hobi ile yetinmedim.
Hayatı sıradanlıktan kurtarmak adına ilginç dokunuşlar yapmaya çalıştım hep. Dostluk şebekemi mümkün olduğunca geniş tuttum (yaş kazandıkça daha seçici olarak daraltıyorum), keyifli olmayan işlerden, sevmediğim insanlardan uzak durdum.
Hep hayallerimin peşinden gittim. Londra’da British Gas’da çalışırken Çeşme’de büyük bir zeytinliğin tepesinde dört tarafı deniz gören doğaya uygun bir taş ev inşa ettim, tam rüyasını gördüğüm gibi. Tam bir çılgınlıktı uzaktan kumanda inşaat ama bu işi orada öğrendim. Hızımı alamayıp Karaburun’da eski Rum evleri alıp onları da restore ettim. Betondan ve zevksiz binalardan şikayet etmek yerine, “taş mimarı” kardeşim Veli Oktay ile doğal taşlarla özgün evler inşa etme fikri beni heyecanlandırıyor.
Aynı şekilde iç dekorasyonda da doğadan ilham almak, yaşadığım alanı daha samimi ve sıcak hale getiriyor.
Şimdi (içimden gelen sesi dinleyerek nikah masasına oturduğum, o da benim gibi biraz çılgın) Aynur ile birlikte Çeşme, Urla ve Karaburun’da yüzlerce zeytin ağacımız var. Hatta Londra’da balkonumuzda büyük saksıda iki zeytin ağacını yetiştiriyoruz. Aynısını Nice’te de yapmayı planlıyoruz.
Zeytinciliği öğrenmek ve bu bilgiyi pratiğe dökmek, doğayla olan bağımızı güçlendiriyor. Bahçeyi çapalamak, çamura batmak, dalları budamak, zeytin toplamak, sofralık ve yağlık olarak ayırmak benim için sadece yeni bir uğraş değil bir yaşam felsefesi. Bu yıl tam 1,5 ton zeytin topladık ve işleyip düşük asit dereceli soğuk sıkım zeytinyağı elde ettik.
Bilinmedik köşelere seyahat etmek, farklı kültürleri tanımak bir tutku. Her seyahat, yeni arkadaşlıklar kurma ve yaşamı zenginleştirme fırsatı sunuyor. Dost biriktirmek, insanın ruhunu besliyor. Seyahat ederken, sadece yeni yerler görmekle kalmıyor, aynı zamanda farklı yaşam biçimleri, gelenekler ve bakış açılarıyla tanışıyorsunuz. Bu da yaşamı daha derin anlamlarla dolduruyor. İş ile seyahati ustaca bağdaştırmayı öğrendik.
İnsan geride iz bırakmalı. Gördükleri, yaşadıkları, hissettikleri, deneyimleri sadece kendisine kalmamalı, en geniş şekilde başka yararlanabilecek olanlara, özellikle de tünelin ucunda ışık arayan gençlere de yansıtılmalı.
Bugüne kadar bir düzine Türkçe, yarım düzine İngilizce kitap yazdım. Her yıl bir kitap yazma hedefim var; düşüncelerimi kaleme alıp başkalarıyla paylaşmak benim için çok değerli. Destek Yayınları Sahibesi Yelda Cumalioğlu bu konuda çok ilham verici.
Ayrıca düzenli olarak konferanslar vererek öğrendiklerimi aktarmayı seviyorum. Bilgi paylaştıkça çoğalıyor ve hem ben hem de dinleyenler için zenginleşme sağlıyor.
İnsan hayal ettiği sürece yaşar. Bir hedef bitmeden diğerini çoktan devreye almanız gerekiyor. Hatta aynı anda gücünüz yetiyorsa birkaçını birden ki birisi teklerse ötekine yumuşak geçiş yapın.
Gelecek için hedeflerim arasında sadece iş dünyasında daha fazla iş ve para yapmak yok, marangozluk öğrenmek, babamın atölyesinde başladığım ferforje demir sanatını ilerletmek de var. Ayrıca vals dansı öğrenmek…
1. Yeniliklere Açık Olun: Alışkanlıklarınızdan sıyrılın ve yeni deneyimler arayın. Hayat denemekle ve keşfetmekle güzelleşiyor. Yeni insanlarla tanışın, ummadığınız kapıların açıldığını göreceksiniz.
2. Doğayla Bütünleşin: Doğal projelere yönelin; doğa ruhunuzu besler ve size huzur verir. Başka hiçbir yerde beyniniz ve vücudunuz huzur bulmaz.
3. Bilgi Paylaşımında Bulunun: Öğrendiklerinizi başkalarıyla paylaşın; bu hem sizi hem de çevrenizi geliştirir.
4. Seyahat Edin: Farklı kültürleri keşfedin, yeni arkadaşlıklar kurun; bu, hayata yeni bir soluk getirir. Yaşam bir seyahattir.
5. Hayatı Dolu Dolu Yaşayın: Her anın kıymetini bilin ve sevdiklerinize zaman ayırın. Unutmayın ki zaman en değerli hazinedir. Sevginin yerini hiçbir şey ikame edemez.
Sonuç olarak, yaşamı anlamlandırmak ve zenginleştirmek için kendi yolculuğumda öğrendiklerimi uygulamaya devam ediyorum. Hayat nasıl yaşandığında saklı olan bir armağan. İçsel zenginliğimiz dışarıdan gelen uyarıcılarla ve deneyimlerle daha da derinleşiyor. Her yeni deneyim, hayata biraz daha renk katıyor ve bizi daha da büyütüyor.
Risk almadan da hiçbir şey olmuyor, risk iştahınızı arttırın.
En önemlisi de hayatı, “yarın ölecekmiş gibi” yaşamak gerektiğine inanıyorum; bu da bize her anın kıymetini öğretiyor.
Şöyle uzanın, bulunduğunuz yaştan 20 yıl sonrasına ve geriye doğru sardırın, o yaşta ne yapmak isterdiniz de yapamadınız ve pişmanlık duydunuz. Ve şimdi onları yapmaya koyulun daha fazla vakit kaybetmeden…
3 Kasım 2024 - Yaşamı anlamlandırmak ve renklendirmek için
29 Ekim 2024 - ‘Öcalan açılımı’ nereye kadar?
27 Ekim 2024 - Özelleştirmede atı alan Üsküdar’ı geçti mi?
23 Ekim 2024 - Bahçeli, Öcalan, bölgesel jeopolitik ve yeni iç dinamikler
21 Ekim 2024 - ABD’nin Kürtlere artan silah yardımı, Türkiye ve yeni bölge dinamikleri