Emekli Büyükelçi Ömer Önhon 10Haber yazar ailesine katıldı. İsrail Türkiye’ye saldırır mı? Arap ülkeleri İsrail’in saldırılarından neden memnun? İsrail’in Hizbullah’ı ve İran’ı vurması Türkiye’ye yarar mı? Savaş genişler ve bütün dünyayı etkiler mi?
İsrail ile Türkiye arasındaki ilişkiler yirmi yıldır sorunlu seyrediyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Binyamin Netanyahu yıllarca çekişip kavga ettikten sonra Eylül 2023’te, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu vesilesiyle bulundukları New York’ta görüştüler.
Görüşme kamuoyuna çok olumlu olarak yansıtıldı, iki ülke arasında yeni bir başlangıç şeklinde takdim edildi ve hatta Netanyahu’nun yakın zamanda Türkiye’yi ziyaret edeceği açıklandı.
Ancak bu görüşmeden kısa süre sonra 7 Ekim saldırısı ve akabinde İsrail’in Gazze’yi işgal etmesinin ardından iki ülke arasındaki ilişkiler bir kez daha ve bu defa daha şiddetli bir krize girdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan İsrail’i “terörist bir devlet” olarak nitelendirip Nazilerle kıyaslıyor, İsrail hükümetinin Filistinlilere karşı etnik temizlik ve soykırım uyguladığını vurguluyor.
Geçen ay New York’ta yapılan BM Genel Kurulu’nda Erdoğan “Hitler nasıl 70 yıl önce insanlığın ittifakı tarafından durdurulduysa Netanyahu ve cinayet şebekesi de insanlığın ittifakı tarafından durdurulmalıdır” dedi ve İsrail’e karşı kollektif güç kullanılması çağrısında bulundu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ayrıca yaşananları, Birinci Dünya Savaşı sonrasına benzer biçimde, Ortadoğu’yu yeniden şekillendirmeye yönelik sinsi bir plana bağlıyor.
Cumhurbaşkanı 1 Ekim’de TBMM’nin yeni yasama yılı açış konuşmasında İsrail’in Filistin ve Lübnan’dan sonra Vaat Edilmiş Topraklar hezeyanıyla gözünü Türkiye’ye dikeceğini dile getirerek olayı farklı bir noktaya taşıdı.
Yahudilerin kutsal kitabında Tanrı’nın “Mısır sınırındaki ırmaktan büyük nehre” kadar olan toprakları İbrahim’e ve onun soyuna verdiği yazılı.
Eski coğrafi isimlerin modern zamandaki yerleri konusunda, dolayısıyla vaat edilmiş toprakların tam sınırları hakkında farklı görüşler bulunmakla birlikte bahse konu alanın Mısır, Lübnan, Suriye, Irak, Suudi Arabistan ve Türkiye dahil bir dizi ülkenin tamamını veya bazı bölümlerini kapsadığı söylenebilir.
Akademisyenler, gazeteciler, politikacılar, emekli askerler ve diplomatlar günlerdir televizyonlarda bu konuyu tartışıyor, yazılar yazıyorlar.
AKP’liler ve muhafazakar kesimler Türkiye’yi tehdit eden büyük bir plan olduğu ve İsrail’in gözünü Anadolu’ya diktiği görüşüne katılıyor.
Muhalif kesim ise Erdoğan’ın bu söyleminin Türkiye’nin güvenliğini işin içine katarak İsrail karşıtı tutumuna haklı bir zemin oluşturmak ve halkın dikkatini ekonomik sıkıntılardan ve hayat pahalılığından uzaklaştırmak amacına yönelik olduğu görüşünde.
Türk halkı tüm kesimleriyle İsrail’in Gazze ve Lübnan’a saldırıları ve yaşanan sivil can kayıpları ve yıkım konusunda, ayrıca uluslararası toplumun İsrail’in saldırganlığını durduramaması karşısında tepkili.
Ama halk Türkiye’nin krizin parçası haline gelmesini de istemiyor. AKP’ye oy verenler dahil toplumun büyük kesimi Arap Baharından sonraki dönemde AKP iktidarının bölgedeki krizlere doğrudan müdahil olmasının Türkiye’ye ağır maliyeti olduğu görüşünde ve aynı hataların tekrarlanmasını istemiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve üst düzey yetkililerin adeta savaşın tarafıymış, hatta tarafı olmak istermiş izlenimi yaratan söylemleri bu endişeleri körüklüyor.
CHP lideri Özgür Özel’in Cumhurbaşkanının dile getirdiği iddiaların çok ciddi olduğunu ifadeyle TBMM’nin toplanması çağrısı CHP’nin çeşitli konuların Meclis’te görüşülmesine ilişkin benzer önerilerini reddeden AKP ve MHP cephesinde bu kez olumlu karşılık buldu.
8 Ekim’deki özel kapalı oturumda Dışişleri ve Savunma Bakanları Meclisi bilgilendirdi. Kapalı oturum kurallarına göre toplantıda konuşulanlar devlet sırrı muamelesine tabi ve 10 yıl boyunca kamuoyuna açıklanmayacak.
Toplantıdan sonra Özgür Özel bakanların televizyon programlarında dile getirilen hususların ötesinde hiçbir bilgi vermediğini, endişeye mahal verecek bir durum olmadığını, AKP’nin iddialarının, dikkatleri hayat pahalılığı gibi Türk halkının esas sorunu olan meselelerden uzaklaştırmak olduğunu beyan etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ise Özel’in bu açıklamalarını esefle karşıladığını söyledi.
İsrail Türkiye’ye saldırır mı? Türkiye güçlü bir orduya sahip ve bir NATO üyesi. İsrail’in Gazze’de, Lübnan’da yaptığı gibi Türkiye’ye de saldırması hiç gerçekçi değil. Aksini ileri sürmek olayı saptırır, ayrıca Türkiye’nin ve Türk ordusunun gücünü de küçümsemek anlamına gelir.
Öte yandan Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin husumet noktasına getirilmesinin jeo-stratejik ortamda yansımaları olabilecektir.
Bu çerçevede İsrail’in önümüzdeki dönemde PKK terör örgütü ve Suriye’deki uzantısı YPG başta olmak üzere Türkiye karşıtı gruplarla işbirliğini geliştirmesi, Doğu Akdeniz ve Ege’de Yunanistan ve Kıbrıslı Rumlarla ilişkilerini daha da ileri noktalara götürmesi, Türkiye’nin ABD’deki çıkarlarını lobiler aracılığıyla baltalamak için gayret göstermesi beklenebilir.
İsrail’in Azerbaycan’la ilişkileri de Türkiye-Azerbaycan ilişkilerine etki edebilir. Azerbaycan’ın İsrail’le ilişkileri Türkiye’nin izlediği politikanın ters istikametinde yürüyor.
Öte yandan İsrail’in İran ve Hizbullah’ı hedef alması Suriye’de Türkiye açısından bazı avantajlar doğurabilir.
Esad iç savaş boyunca desteğini aldığı ve koltuğunu korumak için desteğine ihtiyaç duymaya devam ettiği İran ve Hizbullah’ın mevcut zorlukları karşısında Türkiye ile yakınlaşma konusunda daha esnek hareket etmeye yönelebilir.
Malum, Türkiye’nin yakınlaşma konusundaki istekliliğine mukabil Esad Türk askerinin Suriye’den çekilmesi, silahlı gruplara destek vermeye son vermesi gibi şartlar yerine getirilmediği sürece yakınlaşma adımları atmayacağını ifade ediyor.
Çatışmalar Gazze’den dışarı taşmış olsa da, çok farklı olaylar yaşanmadığı takdirde bunun Arap-İsrail savaşına dönüşmesi beklenmemeli.
Çünkü Arap dünyasının ekseriyeti İsrail’in “Direniş Ekseni”ne (İran, Hizbullah, Hamas, Yemen’deki Hutiler) vurduğu darbeler karşısında sessiz bir memnuniyet içinde.
İran ve diğerlerinin güçleri ve etkileri ne kadar kırılırsa bu Arap ülkeleri açısından o kadar iyi.
Yine de savaşın uzamasının herkes açısından olumsuz sonuçları olacak. İnsan kaybı ve maddi yıkımın yanı sıra ticaret sekteye uğruyor, özellikle Körfez ülkelerinin büyük yatırım projelerinin hayata geçirilmesine olumsuz etkileri oluyor.
Petrol fiyatları ve küresel enerji piyasaları Gazze’de savaş sürerken istikrarını korumuştu. ama çatışmaların Lübnan’a yayılmasıyla birlikte petrol fiyatlarında artışlar yaşanmaya başladı.
İsrail-İran düellosu sürer ve karşılıklı atışlarda İran’ın petrol tesisleri ya da İsrail’in doğal gaz sahaları vurulursa ya da Hürmüz Boğazı kapanırsa dünya çapında etkili bir kriz yaşanması beklenmelidir.
İktidardaki son iki ayına giren ABD Başkanı Joe Biden’ın ifadesiyle ABD’nin İsrail’e desteği “kaya gibi sağlam,” ancak Biden bile Netanyahu’nun kibir ve saldırganlığı karşısında tepkili.
Yine de, İsrail’i durduracak tek güç olan ABD bunun için gerekli adımları atmıyor, İsrail’i askeri ve siyasi olarak güçlü şekilde desteklemeye devam ediyor.
İsrail henüz İran’ın son balistik füze saldırısına karşılık vermedi.
İsrail’in misillemesinin nasıl olacağı küresel ekonomiyi ve kasım ayında yapılacak ABD seçimlerini etkileyecektir. Dolayısıyla normal olarak, İsrail karşılık verirken çok hassas dengeleri de gözetmek durumundadır.
İsrail ve Biden yönetiminin İsrail’in vereceği karşılığın hangi hedefleri kapsayacağı dahil konu hakkında görüşmelerde bulundukları ve İran’ın da üçüncü taraf aracılar vasıtasıyla bu görüşmelere dahil olduğu söyleniyor. Aslında gayet tuhaf bir durum.
İsrail, İsmail Haniye ve Hasan Nasrallah gibi Hamas ve Hizbullah’ın üst düzey isimleri dahil pek çok düşmanını ortadan kaldırdı, adı geçen örgütlere çok ağır darbeler vurdu.
Ama İsrail çok sayıda savaş suçu işledi ve dünyadaki imajı çok zarar gördü. Ayrıca Güney Lübnan’da Gazze’de olduğundan çok daha fazla zorlanıyor. Bu bölgede Hizbullah’la yaşanan çatışmalarda İsrail’in oldukça çok kayıp verdiği söylenmekte.
İsrail’in bir noktada durması, “kazanımlarını” konsolide etmesi gerekir ama Netanyahu henüz bunu istemiyor, barış görüşmelerine yanaşmıyor.
Netanyahu İran’ın çıkarlarına ve nüfuzuna mümkün olduğunca çok darbe vurmak ve müzakere masasına kendisine müzahir bir ABD başkanı döneminde en güçlü şekilde oturma hedefi güdüyor.
İsrail Başbakanının kazanmasını istediği isim olan Donald Trump Kuzey Carolina’da kısa süre önce düzenlenen bir mitingde İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine saldırması gerektiğini söylemişti.
Kasım seçimlerinde Kamala Harris’in başkanlık koltuğuna oturması halinde de ABD’nin İsrail’e desteğinde esaslı bir değişiklik beklenmemelidir ama bu Netanyahu’yu biraz daha zorlayacak ve barışa meyil eden bir dönem olacaktır.
İsrail ve İran’ın kitle imha silahlarına ve bunları taşıyacak menzilde füzelere sahip olması genellikle ihtimal dışı tutulan ama varit olan ve dehşet verici bir unsurdur.
Olayların iki taraftan birini bu silahlara başvurmaya mecbur kılan bir noktaya ulaşmasının dünya açısından çok ciddi sonuçları olacaktır.