Fitch, iki yıl sonra Türkiye’nin kredi notu görünümünü yükseltti
TEPAV'ın hazırladığı ekim ayı para politikası değerlendirme notunda uygulanan enflasyonla mücadele programının mutlaka yapısal reformlarla güçlendirilmesi gerektiği vurgulanıyor. Nota göre enflasyon tahminleri arasındaki farklar da güveni zedeliyor.
Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) Makroekonomi Çalışma Grubu’nun hazırladığı ekim ayı para politikası değerlendirme notu yayımlandı. Notta Türkiye’nin para politikası ve ekonomik durumu hakkında önemli analiz ve çarpıcı değerlendirmeler yer alıyor. Öne çıkan başlıklar şöyle:
-Türkiye’nin Eylül 2024’teki aylık tüketici enflasyonu G20 ülkeleriyle kıyaslandığında oldukça yüksek. 5 yıllık kredi risk priminin (CDS) yaklaşık son bir yılda 270 baz puan civarına düşmesine karşın daha düşük seviyelere inmesi gerekiyor.
-Mevcut ekonomik program sürdürüldüğü takdirde enflasyonun azalma eğilimi devam edecek. Bununla birlikte, kredi piyasasındaki kısıtlamalar ve yüksek faizler sıkıntı yaratıyor. Söz konusu düzenlemeler arz ve maliyet yönlü olumsuz etkileri de dikkate alınarak gözden geçirilmeli.
-Alınan tedbirlere rağmen bütçe açığı 2024 yılında yüksek seviyede kalmaya devam ediyor ve 2025 Orta Vadeli Program (OVP) hedeflerine ulaşılması için ilave önlemler gerekli.
-Kamunun belirlediği mal ve hizmet fiyatlarında yapılan yüksek oranlı artışlar, üretim maliyetlerini artırarak enflasyon baskısına neden oluyor. Yönetilen ve yönlendirilen fiyatların enflasyonla mücadeleyi destekleyecek şekilde düzenlenmesi gerekli.
-Mayıs 2023 seçimlerinden sonra başlayan ekonomide rasyonele dönüş süreci kapsamlı bir programa dönüştürülüp bu programın toplumsal kesimler tarafından desteklenmesi sağlanmalı. Bu desteği almadıkça programın sürdürülebilirliği zor.
-Sadece para ve maliye politikalarına dayalı bir program ekonomik faaliyette yavaşlamaya yol açıyor. Ekonomik daralma riskleri, programın sürdürülebilirliği açısından şüpheler yaratıyor.
-Politika faizine dair açıklamalar yalnızca Merkez Bankası tarafından yapılmalı. Diğer kurumlardan gelen farklı açıklamalar, para politikası üzerindeki etkileri zayıflatıyor.
-Çeşitli kurumların hesapladığı enflasyon değerleri arasındaki farklar azalmakla birlikte hâlâ yüksek. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı değerlerin, diğer kurumların açıkladığı enflasyon değerlerinden neden çok farklılaştığının kamuoyunu tatmin edici bir biçimde hâlâ açıklanmamış olması, “hangi enflasyona göre” faiz kararının alındığı eleştirisini doğurma riski yaratmakta. Şeffaflık tüm göstergelerin güvenilirliği için öncelikli ve temel bir konu.
-Merkez Bankası ve OVP’deki enflasyon tahminleri arasındaki farklar güveni zedeliyor. Yılın üçüncü çeyreğinde gerçekleşen aylık enflasyon oranlarının mevsimsellikten arındırılmış düzeyleri Merkez Bankası’nın kendi yıl sonu tahminleri ile uyumlu olduğunu belirttiği düzeylerin üzerinde gerçekleşti. Bu gelişme beklentilerin iyileşmemesinde önemli rol oynuyor. Söz konusu uyum sağlanmadan yapılacak bir faiz indiriminin beklentileri bozma ve dolayısıyla enflasyonla mücadeleye sekte vurma riski bulunuyor. Bu riskin özellikle ekonomide faaliyet hacminin azaldığına ilişkin sinyallere dayanarak şikayetlerini yükselten kesimlere anlatılması önemli.
-Para politikası açısından 2025 sonu için OVP’de hedeflenen yüzde 17,5 (ya da Merkez Bankası’nın Enflasyon Raporu’nda hedeflenen yüzde 14) yıllık enflasyon düzeyine odaklanmak gerekiyor. Enflasyonun bu düzeye sadece para ve maliye politikası ile yaklaştırılmaya çalışılması, toplumsal maliyet açısından ele alındığında istenilir bir seçenek değil. Programın mutlaka yeni bir kalkınma stratejisine dayalı yapısal tedbirlerle güçlendirilmesi gerekiyor. Dolayısıyla para ve maliye politikalarının yanı sıra yapısal reformlar kaçınılmaz. Yeşil dönüşüm, verimliliğin artırılması, eğitim kalitesinin yükseltilmesi ve hukuk sisteminin güçlendirilmesi gibi reformlar, ekonomik dengenin sağlanmasında kritik rol oynayacak.
-Kapsamlı bir vergi reformu yapılması ve koşullu gelir garantilerinin gözden geçirilmesi gibi bütçe açığını azaltıcı önlemler hayata geçirilmeli.
-Makroekonomik istikrarı sağlayıcı politikaların yanı sıra politik baskı altında kalmaları halinde makroekonomik dengelerin bozulmasına yol açan Merkez Bankası, TÜİK ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) gibi kurumları bağımsız kılacak düzenlemelerin hayata geçirilmesi önem taşıyor.
-Raporda bu değerlendirmeler ışığında, mevcut durumda politika faizinde bir değişikliğe gerek olmadığı belirtiliyor. Yine Türk Lirası cinsinden finansmana erişimi zorlaştıran düzenlemelerin olumsuz etkileri, Türk Lirası’nın reel değerlenme düzeyi ve olası finansal istikrarsızlık unsurlarının takip edilmesi gerektiği söyleniyor. Ayrıca uygulanmakta olan programın ekonomide tam anlamıyla rasyonele dönüşü sağlayacak bir programa dönüştürülmesine yönelik olarak yukarıda belirtilen güçlendirici adımların bir an önce atılması öneriliyor.
Rapor ekonomide içinde bulunduğumuz durumu oldukça iyi özetlemiş. Her şey yolunda gidiyormuş gibi bir havayla sorunları görmezden gelmek, o sorunları büyütmekten başka bir işe yaramıyor.