Araştırmacı mizah yazarımız Armageddon filmini yeniden izlerken, filmin yönetmeniyle Ertuğrul Özkök arasında ciddi paralellikler görmüş. Derken Özkök'ten bir karikatür gelmiş...
Bazen film platformlarında beni çeken yeni film veya dizi bulamazsam…
Eskiden sevmiş oluklarımı yeniden izliyorum.
Bu yüzden Better Call Saul, Breaking Bad, gibi dizileri üç dört kez izledim, keza şu anda isimlerini tek tek sayamayacağım kadar fazla filmi de tekrardan izliyorum.
bunun bir faydalı yanını da keşfettim.
örneğin son olarak Armageddon filmini bilmem kaçıncı kez izlerken filmi yönetmeni Michael Bay ile Ertuğrul Özkök arasında karakter banzerliği olduğunu keşfettim.
Eh, her boka maydonoz araştırmacı mizah yazarı olmanın bir avantajı da bu, hayatta başka kimsenin umurunda olmayacak bir detaya kafayı takıp ondan yazı çıkarabiliyorsunuz böylece.
Film adından da anlaşılabileceği gibi dünyanın sonu getirebilecek büyük bir felaket ile ilgili oluğu halde yönetmen Michael Bay kendini tutamayarak filme bir çok mizah unsuru da eklemiş. örneğin New York caddesine bir meteor düştüğünde sıkışan trafikte zenci taksi şoförü müşterisi koreli çifte ‘burası New York her an her şey olabilir bu da bir şey değil’ diye konuşabiliyor ve arkadaki kadın ise ‘ama ben alışveriş yapmak istiyorum’ deyince şoför ‘ben de şu anda alışveriş yapak istiyorum’ diye cevap veriyor.
daha sonra asker emeklisi bir amatör gökyüzü izleyicisi yaklaşmakta olan Teksas eyaleti büyüklüğünde bir meteoru keşfedince hemen NASA’yı arıyor ve ilk keşfedenin kendisi olduğundan cisime adını da kendisinin vermesi gerektiğini söylüyor. bu isteği de kabul edilince dünyanın sonunu getirmek için yaklaşan cisime eşinin adını vermek istediğini söyleyince aynı odada bulunmakta olan eşinin yüzü sevinçle parlıyor. NASA neden bu isim diye sorunca da adam ‘çünkü bu addaki benim karım da insandan yaşamı çekip alabilen bir orospudur’ diyor.
Yani yönetmen felaket filminde bile kendini tutmayıp aralara bir dizi şakalar yerleştirmiş . Bunun Ertuğrul Özkök ile ne alakasını olduğunu da şimdi hemen anlatacağım.
Ertuğrul abi de o yönetmen gibi hangi olayın içinde olursa olsun bir şekilde hayata o anda alakası olmayan bir boyuttan bakabilir ve bu tavrı hiç beklemediğiniz, hiç ummadığınız bir ortamda karşınıza çıkabilir.
Yıllar önce Hürriyet’te o yayın yönetmeniyken ben de yazı işlerinde görevliyken sabah toplantılarında bu özelliği dikkatimi çekmişti. O gün tartışılan konu ne kadar hayati ve ciddi olursa olsun yayın yönetmeni birden Italyan şarabının mı yoksa fransız şarabının mı daha keyifli olduğu gibi bir konuyu açabilirdi yazı işleri toplantısında. İlk başta ben onun bunu eski hürriyet geleneklerine bağlı olanları rahatsız etmek için yaptığını düşünüyordum ama sonra anladım ki bu onun karakteri . Kendisinin de içinde olabildiği trajik bir olayda dahi beyni alternatif konulara atlama yapabiliyordu.
Kritik bir toplantı yapmak için ben dış haberler müdürüyken birlikte Erol Simavi beyin yanına gitmiştik. kritik toplantı sürerken, bir baktım Ertuğrul abi benim göbeğime tiksinerek bakıyordu. onca iş, onca konu arasında sanki hayatta başka bir şey yokmuş gibi o anda buna konsantre olabilmesi beni korkutmuştu açıkçası. Bu bence seri katillere özgü bir konsantrasyon gücüydü
Daha sonra bu yönü daha da gelişmeye başladı, metafizik bir boyut aldı. Bir defasında yine yazı işlerinde bir konu konuşulurken ben ağzımı hiç açmadığım halde bana dönüp ‘ne düşündüğünü suratından anlıyorum açıkça söylesene aykırı fikrini’ diye konuşmuştu. işin kötüsü haklıydı da o anda aklıma tartışılan konunun ciddiyetine hiç uymayan bazı laflar gelmişti o ise sadece yüzümdeki ifadeden bunu anlamıştı. bunları duymayı ısrarla istiyordu çünkü bu ona da uyuyordu.
Önceki akşam ben Armageddon filmini izlerken WhatsApp’dan bir mesaj geldi Ertuğrul abiden, mesajda şu karikatür vardı.
ben bunu görünce ona şu mesajı yazdım: ‘Abi bu karikatürü Derrida görseydi bunu bana karşı yapılmış Lacancı bir saldırı olarak yorumlardı’ dedim.
o da ‘kesin’ cevabını verdi.
Kendisinin Bodrum’da olduğunu biliyordum. Güzel bir Bodrum akşamında bir insan ya doğayı seyredecekken ya da yanında bulunduğu önemli insanlarla konuşuyor olacakken o anda bile benim durumumu hatırlayıp bu karikatürü arayıp bulup göndermesi gayet tuhaftı ama bu onun filmin yönetmeni ile paylaştığı karakter özellilerinin de normal sonucuydu.
bunlar ayrı bir kavimi oluşturuyor olmalılar. Hani Titanik batarken bile kahve alıp gemi batmadan önce güneşin doğuşunu seyreden insan türünden oluşan kavim bunlar.
Gelelim gönderilen karikatürün yapı bozumuna.
belki duymuşunuzdur benim penisim bir süre önce kayboldu. Hükümsüzdür diye ilan bile verdim . Bana her gördüğünde sanki yakında musalla taşına uzanacakmışım gibi acıyarak bakan Ertuğrul Özkök penisimin aslında kaybolmadığını, sarkan göbeğimin altında olduğunu düşünüyor olmalı.
Evet ben bir çağdaş sanatçı olarak herkesin zayıf ve fit olması gerektiğini öyleyen vücut faşistlerine protesto olsun diye göbeğimi bir çağdaş sanat eseri olarak büyütüyor olabilirim ama göbekte henüz maalesef karikatürdeki adamın boyutuna erişemedim. Biraz daha zamana ihtiyacım var o göbeğin boyutunu yakalayabilmem için.
Ha, bir şey daha var. göbeğimi altına ayna tutarak da aradım penisimi ama yine de bulmadım onu. Yani o karikatür bana haksızlık etmiş durumda.
23 Aralık 2024 - Yanı başımızdaki tehlikenin bilemiyorum farkında mıyız?
22 Aralık 2024 - Düşünmeyi besleyen tartışma… Yeniden
21 Aralık 2024 - Yılbaşı yaklaşırken
20 Aralık 2024 - Sokak sanatının büyük sanatçısı
19 Aralık 2024 - Serdaramus’un 2025 yılı için 10 Beyaz Türk kehaneti