Ana akım medyadaki çürüme ve tükenmenin aksine you tube’daki düşünce dünyası çok canlı ve dinamik.
Blog yerine video blogun kısaltılmışı vlog’u you tube’a ilk yükleyen 2005’in Nisanında Jawed Karim adlı biri oldu. Bunun ilk olması nedeniyle Karim avangard olarak tarihe geçti.
Dijital gelişmeler nedeniyle kağıt baskı medya ve ana akım televizyonda bir takım sallantılar olurken bu yeni mecranın ne kadar çok etkili olduğu da ortaya çıkınca ilgi doğal olarak arttı.
You Tube 2008 yılında ‘you tube live’ adı altında canlı yayın özelliği de edinince gündelik fikir bildirme yani vlog ortamının etkisi daha da arttı.
Yandaşlık oluşturma ve onun diyalektik karşıtı muhalif basının da oluşması sonunda türk medyasındaki çözülme ve sallantı burada belki global medyadan bile fazla oldu. İşler normal giderken etkili olan bazı yazar ve gazetecilerin işini kaybedeceği çok önceden zaten belliydi. Tabii bu da oldu ve bu önemli gazeteciler ‘kurumsal işimiz olmasa da beynimiz duracak değil ya, kendimiz medya oluruz’ diyerek you tube’un sunduğu imkanları kullanıp etkili olma yoluna gitmeye başladı.
Bildiğim kadarıyla Cüneyt Özdemir bu yeni medyanın potansiyelini ve sunduğu imkanları Türkiye’de ilk kapsamlı analiz edip pozisyon alan düşünür oldu.
Teknolojisi ABD’de geliştirilmiş olsa da gazetecilik ve düşünce üretmek gücü açısından bu medyayı en iyi kullanan ülkelerin başında bence Türkiye geliyor.
Bunun temelinde de ülkede düşünce özgürlüğüne vurulan darbeler ve eski medyanın iktidar gücüne karşı direnme gücü bulamaması yatıyor.
Bugün bu işin siyasi nedenlerini analiz etmek değil amacım. özellikle son bir aydır heyecanla izlemeye başladığım Türk you tuber dünyasında neler yaşanmakta olduğunun bir değerlendirmesini yapmaya çalışacağım
Baştan hemen söylemeliyim ki bugün etkileri açısında ön plana almış olduğum isimler olan Yılmaz Özdil, Cüneyt Özdemir ve Fatih Altaylı’yla bazıları çok eskilere giden bağlantılarım var. Bizim sektörde arkadaşım demenin riskleri vardır. Çünkü siz öyle hissetseniz de karşınızdaki artık bilmediğiniz bir nedenle öyle hissetmeyebilir. Ama ben yine de risk alarak bu isimlerin arkadaşım olduklarını tek taraflı deklare ediyorum.
bugün yapacağım değerlendirme bilimsel temelli değil, you tube analizlerini ve istatistiklerini filan kullanmıyorum. Üstelik o dünyanın çok eski bir takipçisi de değilim. Dediğim gibi ancak son bir aydır o dünyayı elimden geldiğince izlemeye çalışıyorum.
sadece uzun yazarlık geçmişime ve düşünce üreten yazı okuma tecrübeme güvenerek hepsi de iyi işler çıkaran bu arkadaşlar arasında bir ilk değerlendirme girişimi bu.
onların yeni dünyası çok dinamik olduğundan yakında bu ilk değerlendirmemi değiştirecek yeni bir yazı yazmak zorunda da hissedersem kendimi, buna da hiç şaşırmayacağım.
bu yeni medyadaki uzun geçmişi, tecrübesiyle artık kurumlaşmış olduğundan Cüneyt Özdemir’in sanki biraz fazla rahatlamış davrandığını gözlemliyorum. Yayına fazla ön hazırlık yapmadan giriyor gibi geliyor bana.
Bu düşünülmüş bir şey de olabilir, yani bazı konuları o an düşünüyormuş gibi olmak yeni medyanın spontaneliği açısından avantaj gibi de görülüyor olabilir, ama bazen hakkında konuşacağı kişilerin adını hatırlamıyor veya olayın geçtiği yeri net söyleyemiyor ve yardım almadan o konu geçmiyor.
Yeni sektörde yeni medya olarak kurumlaşma adımları atan Cüneyt Özdemir’in rahatı galiba Fatih Altaylı’nın rekabete hızlı girmesi ile biraz bozuldu gibi. Fatih Altaylı televizyonda uzun yıllar önce başlamış olan macerası nedeniyle ekranda çok tecrübeli ve kendinden emin duruyor. Anladığım kadarıyla You tube algoritmaları da onun hızlı yükselişi karşısında afallamış durumda.
Daha önce de zaten yıldız olan Fatih Altaylı’nın yeni medyada da yıldızlaşması, daha önce Cüneyt’te olduğu gibi hepimizin gözü önünde yaşandı.
Fatih ilk başladığında tek endişem onun bazen sert tavırlarının, ağzını güzel bozmasının getirdiği reytinglere bağımlı olmaya başlayacağıydı. Ama şimdi hem onun hem de Cüneyt için başka endişelerim de var. Bunu Yılmaz Özdil ile ilgili fikrimi söylerken açmaya çalışacağım.
Bence Yılmaz Özdil şu anda bu yeni medyanın süper starı. Rakamlar henüz bunu göstermiyor olabilir belki ama ben izlediğimi ve bilgiyle desteklediğim duygularımı yazıyorum.
Yılmaz’ın ne kadar büyük bir yazar olduğunu anlatmama gerek yok. Yılmaz olağanüstü bir yetenek çünkü o yazılarında yarattığı hava ve duyguları aynen You tube’a da taşıyabildi..
You tube’da anlatılanlarda mutlaka bir ilginç hikaye de olmalı. Bence Yılmaz Özdil muhteşem bir hikaye anlatıcısı. Her yayınına önceden çok hazırlanarak girdiği belli.
hikayelerinde o kadar detaylı bilgi var ki anlatılanların hepsini aklında tutuyor olabilmesi bence imkansız. bu nedenle acaba Yılmaz konuşmalarında teleprompter kullanıyor mu diye düşündüm.
Kullanıyorsa da çok iyi oluyor çünkü bu onun önceden yazdıklarını okuduğu anlamına geliyor ve böylece yazar olarak ustalığı ve performansı aynen ekrana da yansıyor.
Bunu Yılmaz’a sorabilirdim de ama yapmakta olduğum gözleme dayalı değerlendirme açısından doğru olmazdı şimdi, çünkü onu arasaydım Fatih ve Cüneyt’i de aramam gerekebilecekti.
Sizi bilemem ama ben ekranda izlediklerimden orijinal ve ilginç hikayeler ve yeni fikirler bekliyorum. Yoksa bence hiç kimsenin sadece aldığı tavırlar, gelişmeler hakkında tahmin edebileceğimiz tepkileri sürekli o kadar fazla ilginç olamaz.
Cüneyt ve Fatih de öyle sadece tepki vererek fazla uzun zaman ilginç olamayacaklarını, bunun mümkün olmadığını ve sadece tavır almalarının yetmeyeceğini ve yayınlara Yılmaz gibi önceden çalışıp yeni hikayeler bularak çıkmaları gerektiğini görmeliler.
Biliyorum gazeteciler fazla eleştirilmeyi sevmez hemen öfkeli tepkisel davranırlar ama burada söylediklerimi şu an onlarla hiçbir yarış içinde olmadığımdan dostça eleştiri olarak dikkate alsalar doğruyu yapmış olacaklar. Cüneyt şimdiden adını vermeden Yılmaz’a arada laf çakmalara başladı. Umarım Fatih de bu yola girmez. İkisi de Yılmaz’ın şu an yapmakta olduğunu ciddi analiz etseler kendileri ve biz izleyicileri açısından çok daha iyi olur diye düşünüyorum.
Madem konu hakkında bu kadar fikrin var madem bu gücü görüyorsun kendinde, sen niye girmiyorsun bu işe diye de sorabilirsiniz bana. Bunu ben kendimi hayatta sadece yazar olarak konumlandırdım diye cevaplamam yeterli olmayabilirdi, çünkü bahsettiğim arkadaşların da yazarlığı var, bazılarınınki hala sürüyor. ama bu işe girmememin daha önemli nedeni benim bir mizah yazarı olmam. Eğer canlı yayında mizah anlatmaya girişirsem bunun stand up şovuna dönüşmesi gerekecektir ve benim bu kabiliyetim yok. işte bu nedenle bu işe girmeyi hiç düşünmedim.
Mizah denince gülümseme de geldi aklıma doğal olarak. Yayında arada gülme işini ilk kez Cüneyt gündeme sokmuştu hatırladığım kadarıyla. Bu hala sürüyor. Bana hiç antipatik gelmiyor ve destekliyorum da ama bence Cüneyt, Yılmaz Özdil’in yayınlarında gülmeyi ne kadar stratejik ve güzel zamanlamayla kullandığını da ayrıca bir analiz etmeli.