Türkiye’de fenomen sevgisi, düşkünlüğü neredeyse salgın hastalık seviyesine ulaştı. hatta üstelik bu hastalık tehlikeli, bazen ölümcül bile olabiliyor. Bana inanmayanlar son zamanlarda fenomenler tarafından dolandırılan yüzlerce insana bakabilir.
Post modern teoriyi özelikle sanat boyutuyla bilmeme rağmen post modern hayatımızın bu absürt yönünü, diğer bir çok yönünü anlamadığım gibi, anlayamıyorum.
Anlayacağınız bir fenomeni sevmek, ona takılmak bana uygun değil. ne yapalım bu da bizim derdimiz mi yani, ne halin varsa gör diyeceğinize eminim. Böyle tepki verirseniz haklısınız da aslında. Ama bugün amacım fenomen sevginizi, düşkünlüğünüzü sorgulamak, eleştirmek katiyen değil. aksine sevdiğiniz fenomenler listenize mutlaka eklemeniz için bir sürpriz isim önereceğim size.
Bana göre post modern dünyamızın en ilginç fenomeni Sedat Ergin’dir. Okuması yazması olan azınlık dışında bir genç kuşağın bu ismi duyunca pek heyecanlanacağını sanmıyorum.
Ama belirli yaş üstündeki kuşak için sadece fenomen değil, kendisine son derece rutin, normal gelen davranışlarıyla bile bir efsanedir diyebilirim.
Bu yazının amacı fenomen Sedat Ergin’i belirli yaş altındaki gençlere de tanıtmak ve onu neden sevmeleri gerektiğini, bunu başarmak oldukça zor da olsa, anlatmaktır.
Amacım bu olsa da onun bir fenomen olabilmek için gerekli alt yapıya sahip olduğunu söyleyebilmek de galiba pek mümkün değil. Bir defa sosyal medya kullandığını hiç sanmıyorum. hatta sosyal medya kullanıcılarından, selfie çektirenlerden aktif biçimde nefret ettiğine de eminim. Buna o kadar eminim ki örneğin bir gün Sedat Ergin’in Instagram’da öpücük yollarken çekilmiş bir selfiesini görsem ‘ne oluyoruz yahu’ cümlesini bile bitiremeden, o an şoktan şak diye ölüp giderdim.
onun fenomen olarak değerini anlamak için her gün sektirmeden aynı saatte gündelik mesaisine başladığı evindeki çalışma odasına kamera yerleştirmek yeterli olurdu.
Nasıl demirden bir iradeyle, tavizsiz, insanı bıktırıcı bir sistematik içinde çalışabildiğini bir yeni örnekle açıklamak istiyorum.
İsrail sınırında savaş patlar patlamaz Sedat’a mesaj yazıp “neler oluyor yazacak mısın” diye sormuştum.
Beni şaşırtmadı ve “no, biraz beklerim” mesajı attı. Bu beklemenin anlamı onun bugün yaşananların geçek anlamını yüzyıl bitmeden, bir zamanda hayatta kalanlarımıza açıklayacağıydı (104 yaşına kadar yaşayacağını açıklayan Ertuğrul Özkök ile Osman Müftüoğlu’nun Sedat’ın gerçekleri sonunda anlatacak yazısını kesin okuyacaklarından eminim. Aslında sadece bu bile insanın fazla yaşamayacağına sevinmesi için yeterli neden olabilirdi, ama bu tamamen farklı bir konu)
Onu bir fenomen veya anomali yapan özelliklerinden biri, bir olayı tüm yönleriyle anlamadan, o yönlerin dünyadaki tüm uzmanlarıyla konuşmadan yazısını yazmamasıdır.
bu yüzden çalıştığı hiçbir gazetede olayları sıcağı sıcağına açıklayabilen bir yazısı, benim bildiğim kadarıyla 30 yıldır filan henüz çıkmış değil. Ama açıklamaya hazırlanmalarını anlattığı yazıları bile diğer herkesin yazısından daha iyi olabildiğinden, durumu bugüne kadar idare etti.
Bu yüzden son çalışmasının sonuçlarını birkaç yıl içinde alacağı hazırlık yazılarını ben dikkatle takip ediyorum.
Hürriyet’deki son yazılarından birinde “Batı dünyası ve Filistin meselesinde dengeli bir tutum ihtiyacı var” demiş. İşte adama fenomen derken aslında kastettiğim de buydu. O dengesizliğin neredeyse bir hayat tarzı haline geldiği bir coğrafyada, nüfusların nerdeyse tümünün ciddi biçimde dengesiz olduğu, dengeli ender kişilerin katiyen hayatta bırakılmadığı bir yere ciddi biçimde tek başına dengeli bir tutum getirmek gibi imkansız bir işe soyunabiliyor.
Hepimizin abone olduğu bazı e-mail bültenleri vardır değil mi. örneğin Pornhub sitesindeki yeni videoları bize bildiren e-mailler veya Netflix’e son konan filmlerin listesi ve Vanity Fair’deki son yazıları haber veren e-mailler gibi? Bunları biz hem bilgilenirken hem de keyifli okuma olsun diye kullanırız. Evet normal insandan beklenen davranış biçimi budur.
Oysa bakın Sedat Ergin neye abone olmuş, neyi dikkatle takip ediyor, yazdığını birlikte okuyup anlayalım: “İsrail’in Gazze Şeridi’ni abluka altına almasından sonraki süreçte elektronik posta adresime Birleşmiş Milletler’in İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi (OCHA) tarafından günlük olarak gönderilen, buradaki insani ihtiyaçların durumuna ilişkin raporları yakından izlemeye çalışıyorum.”
Aklı başında olan azınlık kaldıysa bu ülkede, ne var bunda, gazeteci işinde yardımcı olsun diye okuyabilir bunu, diyebilir ama siz emin olun Sedat bu ve buna benzer bültenleri zevk olsun, eğlenerek vakit geçirsin diye okuyabiliyor.
başta dediğim gibi bu fenomenin çalışma odasına bir kamera konabilse ve herkes onun gün içinde uzun ve sıkıcı bültenlerin içindeki tek kelimenin anlamı hakkında bile nasıl da binlerce kişiyle konuşabildiğini ve sonra aldığı yeni bilgileri nasıl titizlikle arşivine yerleştirdiğini bir görebilse, onun Dilan Polat’tan bile daha egzantrik bir fenomen olduğunu görecektir.
(önemli not: Bu yazı 104 yaşında paraşütle uçaktan atlayan kadının bir gün sonra öldüğünü söylediğim yazıma hemen o gün Sedat’tan kadının aslında bir gün sonra değil bir hafta sonra öldüğünü anlatan düzeltme notu gelmesinden sonra düşünülmüş ve zorunlu olarak yazılmıştır.)
13 Kasım 2024 - Trump’ın medyayla ilişkileri
12 Kasım 2024 - Aman Mourinho Fenerbahçe’den sakın gitmesin
11 Kasım 2024 - Trump’ın YPG’ye tavrı ne olacak?
10 Kasım 2024 - Sanatta çağdaş illa da modern değildir
9 Kasım 2024 - Mourinho’ya haber: Avrupa artık maçlarımızı Galatasaray sayesinde izlemeye başlayacak