26 Mart sabahı ameliyatıma girmeden önce daha sonra yaşayacaklarımı ilk kez o kadar net öğrenince, ameliyat için kıyafetimi giymiş olduğum halde hastaneden kaçayım dedim.
çünkü neler olacağı bana ilk kez net anlatılınca insana ilk bakışta ne kadar absürt gelse de, olması ne kadar imkansız görünse de yaklaşık altı hafta kadar büyük tuvalet yapmamam ve bunu içimde tutmam gerekeceğini anladım. Çünkü hayatta inandığı tüm prensipler ve felsefeler doğrultusunda büyük tuvaletin neredeyse ilahi yalnızlık içinde yapılması gerektiğine inanan benim için altı hafta boyunca bunun eşimin refakatinde yapılması zorunluluğu olduğunu öğrenmek hastaneden o anda acilen kaçma duygusu veren bir panik atak süreci başlattı bende.
Eğer hastanenin ön kapısının hemen karşısında eski çalışma yerim olan Habertürk olmasa kaçacaktım da. Ama eskiden tanıdığım insanlarla fit ve mükemmel olduğu söylenemeyecek vücudumu önüm tamamen açıkken sergiler halde sohbet etme riskini göze alamadım.
Habertürk binasının orada olması kaçmamı engellemiş olabilirdi ama oradaki varlığı daha sonra son derece tatmin edici başka bir işe yaradı.
Ameliyattan sonra tahmin etmiş olduğum gibi başıma birçok şey gelince sık sık müdahale ettiler.
Bunlardan biri penisime sonda takılması yani penisimden neredeyse bin kat büyük bir borunun penisin ucundan içeri sokulmasıydı.
Buna sıra geldiğinde doktorlara odanın penceresinin perdelerini tamamen açmazsanız yaptırmam diye rest çektim. Odamın penceresi Habertürk’ün yönetim katına bakıyordu. ve yıllardır içimde taşıdığım onlara penisimi sallama arzumu sonunda o gece gerçekleştirdim.
Ameliyata alınmama 10 dakika kaldığı haber verilince belki sonraki altı hafta boyunca tutmama yardımı olur diye son kez tuvalete gideyim dedim. Tabii ki geleneksel olarak çıkmaması gereken her durumda (örneği trafikte sıkışmış otobüsün içinde) çıkmaya çalışan ama yeri geldiğinde bunu yapmayan büyük tuvaletimi yine yapamadım. böylece daha sonra onu tutmak zorunda kalacağım süre fiilen biraz daha uzamış oldu.
Neyse ameliyat olup bitti ve yatakta geçireceğim altı haftalık süre başladı.
ilk günlerde eğer dış tuvalete çıkarsam bunu en azından altı yabancının daha olduğu bir ortamda üstelik onlarla sanki bundan çok mutlu oluyormuş gibi sohbet de ederek yapmak zorunda olacağımı anladıktan sonra büyük tuvaletimi tutmakta fazla zorlanmadım.
asıl sorun eve çıktığımda ve Rana’nın (Hemşire Ratched’in) eline kaldığımda başladı.
Çünkü bu utancı bana yaşatmak arzusundan olsa gerek beni büyük tuvalete çıkmaya teşvik eden konuşmalar yapıyordu devamlı. Hatta bir ara ağzım tatlansın diye kuru erik bile ikram etti. Bu kuru eriği Amerika’daki yaşlılar evlerindeki nüfusa bağırsaklarını hareketlendirsin diye ikram ettiklerini biliyordum. ama nedense bu bile kurmuş olduğum psikolojik duvarı aşıp sonuca varmadı bende.
Neredeyse altı hareketsizlik gününden sonra bu defa da Acıbadem’in Maslak’taki birimine bir başka konu için gitmem gerekti.
Her evden çıkmam bazı yabancı ve iri adamların olağanüstü samimiyetle sarılıp beni tekerlekli iskemleden alıp arabaya koymasını içerdiğinden bu çıkışlar benim için son derece tatsız deneyimlerdi.
Neyse hastanede bazı test sonuçlarını beklerken, belki de tam karşımda erkekler tuvaleti bulunduğundan olsa gerek, kontrolümü tamamen kaybettim ve tüm zamanların en efsanevi büyük tuvalete çıkma arzusu bastırdı içimi.
ve yardımla birkaç hızlı ölüm riski bile taşıyan ve tek ayakla sıçramamı bile gerektiren karmaşık birkaç hareket sonucunda tuvaletin üstüne oturdum.
beni devamlı yenmeden önce bile pis kokan bazı sebzelerle beslediklerinden ve üstüne ben diyeyim yüz siz deyin bin adet insanın içini kokutan ilaç almakta olduğumdan, boşalma sürerken tuvaletin kapısı açılır da koku dışarı sızarsa ne yaparım ne ederim diye düşündüm.
bunun yanında başlamış boşalma hiç bitmeyecek gibiydi yani daha önce ben büyük tuvaletimi altı hafta tutarım diye düşünürken şimdi tutmak yerine altı hafta hiç durmadan boşalma ihtimali gündeme gelmişti.
boşalma bir düzeyde mucizevi olarak durduğunda tuvaletin o anki durumuna baktığımda ‘Dumb and Dumber’ filminde Lloyd karakterini canlandıran Jim Carrey’in tuvalette başına gelenler aklıma geldi.
Filmin adından da anlaşılacağı gibi Jim Carrey’nin canlandırdığı Lloyd karakteriyle arkadaşının pek akıllı oldukları söylenemez. Benim için filmin sonuna doğru olan tuvalet sahnesi önemli olduğundan filmin tümünü anlatmayacağım. İkisi havaalanında içi para dolu çantasını unutan kadının arkasından kara yoluyla Aspen, Colorado’ya gitmeye başlar.
Yolda başlarına komik işler gelir. Kadının malikanesine vardıklarında Lloyd aşık olduğu kadına çantasını teslim etmeden önce son bir kez daha tuvalete gitmek zorundadır. Çünkü o an neredeyse efsanevi boyutta bir ishal geçirmektedir. Bir süre arayıp bulduğu son derece temiz tuvalette işini görmeye başlar. Ve her şey bittikten sonra Lloyd dehşet içinde sifon dahil tuvaletteki tüm su sisteminin bozuk olduğunu keşfeder.
Lloyd temiz bulduğu tuvaleti neredeyse büyük bir tuvalet meydan muharebesinden çıkmışı andıran halde bırakır ve kadının yanına çıkar.
ben de tuvaletteyken Lloyd’un hissetmesi gereken duygularla doluydum.
Ne olmuş olabilir diye soruyorsanız, ben çıktıktan sonra tuvalete kalabalık bir temizlik ekibi girdi. Galiba hastanede her katta alarm verilmişti ki pek kalabalıktılar. uzun süre sonra tuvaletten çıkarken hepsinin gaz maskeli olduğunu gördüm. suçlunun ben olduğumu bilmediklerinden hepsine gülümseyerek selam verip onları kolay gelsin diye uğurladım. tuvaleti o hale getirenin ben olduğumu bilmediklerinden onlar da bana gülümsedi.