Türkiye’den başka hiçbir ülke avlanmayı bir türlü tam öğrenemediği, avlansa bile lezzetinin değerini bilemediği bir deniz ürününden bu kadar çok çekmemiştir herhalde.
şimdi de aslında posterden karakter okuması yapılamayacağından İzmirli beyaz Türk kadını posterine fotoğrafı konabilecek bir tipi olan Şebnem Bursalı sayesinde ikinci bir ıstakoz skandalı ile çalkalanıyor Türkiye.
CHP’nin ve ülkenin geleceğine elkoymuş ne Y kuşağı ne de onların annelerinin ait olduğu X kuşağı hatırlamayacağından, birinci ıstakoz skandalımızı anlatmalıyım. Yeni ortaya çıkmaya başlayan Z kuşağının ise ıstakozu Wilkipedia’da bile okuduğunu sanmadığımdan bunu yazmayı ayrıca bir kamusal hizmet olarak kabul ediyorum.
bu ilk skandalın tarihini tam hatırlamıyorum ve şu an araştırmaya da üşendim. Ertuğrul Özkök’e bir telefon açıp tarihini öğrenebilirdim kısa yoldan ama onun da bariz riskleri var. sadece nasılsın demek için telefon açtığınızda bile ona sıra gelene kadar ortalama yarım saat- 45 dakika filan şu andaki kilo durumunu, bunun ideal kilosuna göre ne kadar fazla olduğunu, bunu önümüzdeki günlerde hangi spor faaliyetlerini yaparak vereceğini ve şu an hangi diyette olduğunu dinlemek zorundasınız. Diyette olmasa da haydi beni yemeğe çıkar demeniz riskine karşı rutin söylüyor bunu aslında. bu hikayeyi ben diyeyim beş bin siz deyin 100 bin defa dinlediğimden artık tahammülüm tükendi, o yüzden ilk skandalın tarihini ondan öğrenemedim.
ama şunu söyleyebilirim kesin tarihi veremesem de, eski Türkiye’ydi. Yeni Türkiye lafının adı bile ortada yoktu, yani anlayacağınız millet olarak mutluyduk.
o günlerden birinde aniden medya çevrelerine bir dedikodu düştü.
Güya bir yayın yönetmeni odasında ıstakoz yarıştırmış ve en ağırı o olduğundan sonuncu geleni pişirtip yemişti.
hemen her durumda mutlaka kınanacak, rencide olunacak bir şeyler bulan tipler eski Türkiye’de bile olabildiğinden cebinde bunu yapacak parası olsa da yapmayı düşünecek kapasitesi katiyen olmayanlardan kınamalar filan geldi.
ben ise bunu yapmayı düşünebilmiş yayın yönetmenine anında hayran olmuştum ve onun kim olabileceğini bulmak için araştırmaya başladım.
bana göre o dönemde olağan şüpheliler Ertuğrul Özkök (evet o her zaman vardı, hesapları tutarsa var olmayı da sürdürecek), Zafer Mutlu ve Güneri Civaoğlu’ydu.
İlk ikisi o günlerde mafya terimiyle ‘made man’ olma yoluna yeni çıkmışlardı ve iyi kazanılan paranın nasıl kaliteli harcanacağı konusunda derslerini Güneri Bey’den alıyorlardı.
Hem hiç tanımasanız da, yiyeceği ıstakozu yarıştırarak seçme fikrinin onlar arasında ancak ona yakışacağını anlamaya onu bir defa görmek bile yeterdi.
Gerçi Güneri bey bunu yaptığını hiçbir zaman kabul etmedi ama, bence bunu yapsa yapsa o yapmış olmalıydı. dediğim gibi o bunu hiç açıkça söylemese de, ben o hareketin gerektirdiği saygıyı ona göstermeyi o günden bugüne hiç ihmal etmedim.
eski Türkiye’de olduğu gibi eski dünyada da zengin insanın bir kalitesi olurdu. bugün ise üçkağıtçı büfeci tavrıyla hızlı zengin olanın ne yaşam gustosu var ne de rafine zevkleri. bugün yeni zenginin kaliteli akşam yemeğinden anladığı ocakbaşının kendisine ağır kazık atanını seçip gitmekten ibaret. Eski kökeni olan zenginler ise bunları görmüyor bile, buluşup sadece kendi aralarında yemek yiyorlar.
Bu size büyük bir sürpriz olacak biliyorum, ben zengin değilim ama eğer serveti benim yüz ya da iki yüz bin kat fazla olan bir arkadaşım bana ıstakoz yiyelim mi diye sorsa reddetmem.
Girişte dediğim gibi biz bu deniz yaratığını avlamayı pek beceremediğimizden, neredeyse yüzde yüz deniz suyundan ibaret bir ülkede yaşamamıza rağmen lüks restoranlarda sunulan ıstakoz ve ıstakozlu yemekler donmuş ıstakozdan olur bizde. Yeni zengin zevksizliği global bir fenomen olduğundan çakma izmirli Şebnem Bursalı’nın yediği lokantada da bunun böyle olduğuna eminim. yani o çakma İzmirli çakma ıstakoz fotoğrafıyla çakma siyasi yaşamına son verdi, ne acıklı değil mi.
yeni büfeci hızlı zenginlerin aksine eski, kökeni olan zenginler aralarından birinin donmuş ıstakoz yediğini görse anında afaroz edip onu ebediyen sınıflarından atarlardı.
dediğim gibi hiç yemesem aklıma bile gelmez ıstakoz ama ısmarlayacak yakın bir zengin arkadaş teklif ederse bir takım ilkeler filan öne sürüp reddetmem bunu.
bana kalırsa eğer bu dünyada istakoz yenecekse bu ya Ege’de Lipsi, Lipsos adalarında ya da Amerika’da Maine de yenmeli. Bir de Brooklyn’de ıstakoz dürüm yapan bir dükkan vardı. onun adresini de bir zahmet Oray Eğin’e sorun, ben hatırlamıyorum.