Araştırmacı mizah yazarınız beyaz bol bir tuvalin sanat eseri olduğunu söylemiş, bunun için uzun uzun sanat tarihinden ve felsefeden örnekler vermiş.
Yaratıcı düşüncenin gelişimi ile ilgili ‘Kütüphanemdeki Sesler’ kitabımı hala daha okumamayı ısrarla sürdürdüğü için İsmet Berkan, benim kitabın sonunda yapacağımı söylediğim şeyi yapmakta olduğumu ve ilkinci kitap için modern ve çağdaş sanatı hayli kapsamlı incelediğimi de tahmin edemediğinden dolayı yazdığı yazıda ‘Serdar Turgut bu masum sanata ne diyor’ başlığını atmış.
İsmetin bana şu anda sanat hakında bir soru sorması benim ona kuantum teorisi hakkında bir soru sormama benzer olmuş. bu konuda ne anlatılacağını eğer bir gün dnlemek istersem, ki bunun katiyen olacağını sanmıyorum ama, bunu tabii ki ismet Berkan’a sorarım
ismet nasıl her an bilim teorileri ile doluysa ben de şu anda modern ve çağdaş sanat ile doluyum,
bu yüzden sadece beyaz tuvalden oluşan bir resimin elbette sanat sayılması gerektiğini ismet gibi ben de düşünüyorum.
Yazısının bu sonucuyla anlaşsak da müesses nizamın sürmesi için bunun dışında hiçbir şey hakkında anlaşamamaya kararlıyız.
Baştan şunu söyleyeyim şu anda yazmakta olduğum kitapta ben çağdaş ile modern kavramın farkı üzerine netliğe ulaşmak için çok uğraştım. bu genelde sanat ile uğraşanların boğuştuğu bir sorundur.
mesele çağdaş, bugünü (Foucault’un Le’actuel’i) anlattığı için modernin de aynı anlamda olması gerektiğinin yanlış olarak düşünülüyor olmasından kaynaklanıyor.
bu sadece bir Wittgenstein’cı anlamda dil oyunundan ibaret değildir. Bu ayrım aynı zamanda önemli bir felsefi sorundur da. Bunun anlaşılması için tavsiyem Ali Artun ve Nursu Öge’nin derlediği ‘Çağdaş Sanat Nedir’ çalışmasında ‘Çağdaş Yeni Bir fikir mi’ yazarı John Rajhman ve ‘Çağdaş nedir? yazarı. Giorgio Agamben’in öncelikle okunmasıdır.
Sanat tarihi açısından modern ile çağdaş kesinlikle farklıdır. Modernin şairi Baudelaire modern sanatın romantik dönemden başladığını söylese de, asıl genel kabul edilmiş tanım modern sanatın Manet ve Cezanne’in çalışmaları ile başladığıdır. Orada başlayan modern sanat gittikçe daha da soyuta giden sürecinin sonunda new York’ta soyut dışavurumculuğa gelmiş ve orada da modernin dönemi 1960’da sona ermiştir.
modern dönem sona erdikten sonra gelen döneme ne denileceği konusunda tartışma vardır. geç modernizm , post-modern veya çağdaş diyenler de var.
benim tercihimin post-modern olmasına rağmen neden bunu yapamadığımı ve Çağdaş’ta karar vermeye neden mecbur kaldığımı merak eden olursa bunun için yeni kitabımın bahar aylarında çıkmasını bekleyin
Sanki bu memlekette polemik yapılacak başka insan kalmamış gibi İsmet ile neden durup dururken bu polemiğin yaşandığını anlamanız için tartışmayı tetikleyen bu sitede yayınlanan haberi özetlemeliyim:
Aalborg’daki Kunsten modern müzesi iki yıldır zaten sergilemekte olduğu ve sadece boş beyaz tuvalden ibaret olan esere verdiği parayı geri almak için ressam Jens Haaning’e 67 bin euroluk bir dava açmış ve bu bir sanat değidir iddiasını öne sürmüş. mahkeme de sonunda müzeye hak vermiş ve bunun bir sanat olmadığı gerekçesiyle paranın geri verilmesine hüküm vermiş. İsmet ile ben bunun kesinlikle bir sanat eseri olması gerektiği konusunda hemfikiriz.
ismet yazısında sanat tanımın nasıl değiştiğini anlatmak için Marcel Duchamp’in pisuarını örnek olarak vermiş. Ben de kendi dışkısını 1961 de 90 ayrı aliminyum kutuya koyup bunun üstüne sanatçının boku diye yazıp bundan üzerine sayılarla 90 adet üreten sanatçı Piero Manzioni’yi örnek vereceğim.
tabii bunlar da sanat sayılıyorsa o zaman tamamen boş beyaz tuvalin de sanat sayılması gerekir deyip geçip gitmek mümkündü.
ama ben bunu yapmayacağım
bu tamamen beyaz tuval kavramının sanattaki geçmişi hakkında tüyo vereceğim,
Kazimir Maleviç 1915 tarihinde beyaz tuvale sadece bir siyah kare çizdi ve bu sanat tarihine geçti. buna süprematizm adı verildi Maleviç saf duygunun ürünü diye tanımladığı bu süprematizmin modernizmin soyuta giden sürecinin bir sonraki aşamasını oluşturduğunu düşünüyordu.
‘ama bu siyah, biz beyazdan bahs ediyorduk’ diyebileceklere aynı Malevich’in beyaz üstüne beyaz adlı beyaz zemin üzerine çizilmiş beyaz bir karesinin de olduğunu söylemekle yeneceğim.
bir de şu var tabii: 1953 yılında bir gece Ressam Robert Rauschenberg ressam Willem Kooning’in evinin kapısını çaldı. Kooning kapıyı açınca Rauschenberg ondan kendisine bir tablosunu vermesi istedi. Kooning doğal olarak ne yapacaksın tabloyu diye sorunca da Rauschenberg resimi tuvalden tamamen sileceğini söyledi.
Kooning ilk başta buna pek sıcak bakmasa da sonra bunun felsefi bir tavır olduğunu görüp ikna oluyor. Stüdyosuna gidip silinmesi özellikle zor olacak bir tablosunu seçip veriyor Rauschenberg’e.
Rauschenberg’in resimi tuvalden silmesi tam bir ayını alıyor, sonuçta ortada sadece boş bir tuval kalıyor. Sanatçı bu ‘eserine’ ’Silinmiş de Kooning resimi’ adını veriyor ve sonra tabii ki bu ‘eser’ de meşhur oluyor.
Sonuç itibariyle ister felsefi açıdan bakın isterseniz de sanat tarihi açısından (çoğunlukla bunlar aynı şeyi ifade edebilirler) mahkemenin hayır olmaz dediği o eser kesinlikle bir sanat eseridir
yazısının sonuna doğru İsmet’in ‘yeri gelmişken benim de bir sanatçı ehliyetim var’ dediğini okudum. bu, başlıkta benim ismim oluğundan, biraz tehditkar geldi. o zaman ben de buna karşı şöyle diyeyim: İsmet’in sanatçı ehliyeti olabilir ama ben de aile geleneğime uygun bir ‘delidir vesikası’ taşıyorum. yani ben şu anda İsmet’i herkesin gözü önünde kıtır kıtır kessem bile deli vesikam olduğu için bir sorumluluğum olamıyor, bilmen anlatabiliyor muyum?
23 Aralık 2024 - Yanı başımızdaki tehlikenin bilemiyorum farkında mıyız?
22 Aralık 2024 - Düşünmeyi besleyen tartışma… Yeniden
21 Aralık 2024 - Yılbaşı yaklaşırken
20 Aralık 2024 - Sokak sanatının büyük sanatçısı
19 Aralık 2024 - Serdaramus’un 2025 yılı için 10 Beyaz Türk kehaneti