Türkiye 2024 Demokrasi Algısı Endeksi’nde 53 ülke arasında 47. sırada yer aldı. Türkiye’de ankete katılan her beş kişiden sadece üçü ülkesinin “yeterince” demokratik olmadığını belirtmiş.
Ben bir süredir Atatürk’ün kurduğu bu muhteşem cumhuriyetin nasıl bu hale getirilebildiğini, düzeyin nasıl bu kadar hızla aşağıya çekilebildiğini, gündelik yaşamın nasıl bu kadar kolay pespayeleşebildiğini, vasatın diktatoryasının nasıl bu kadar yaygın ve hakim kılınabildiğini düşünüyor, bu muammaya cevap arıyordum.
bu sorulara cevap almak istediğim arkadaşların verdiği cevaplar beni tatmin etmiyordu. Çoğu Türkiye’nin bu hale getirilmesinde esas sorumluluğun Erdoğan’da olduğunu söylüyor ve bunda ısrar ediyordu.
Erdoğan’ın bu toplumu kalitesizleştirme yönünde özel bir yeteneği olduğunu ve o olmasa bütün bunların olamayacağını kabul etmeme rağmen yine de halkın bir bölümünden destek bulmasa tüm yeteneğine rağmen bunu başaramayacağını düşünüyordum.
bu ara sonuca vardıktan sonra ise asıl meselem başlamıştı. Bir kalabalık desteği olmadan bir ülkeyi Erdoğan bile bu kadar kalitesizleştirmeyi başaramazdı sonucumdan sonra, işim ona desteği veren o tiplerin kim olabildiğini bulmaya kalmıştı.
Benim mahallemdeki insanlar o tiplerle mümkün olduğunca ilişkiyi kesmiş olduğundan onları bulup tanıma amacımı gerçekleştirmem oldukça zora girmişti.
özel bir durumum da vardı bu araştırmayı zora sokan. ben bir süredir babam gibi Schopenhauer okuyorum. Onun ruh halime en yakın filozof olduğuna karar vermiş durumdayım…
Özetle Schopenhauer 1851 tarihli son yapıtı Parerga ve Paralipomena’da (Yarım Bırakılanlar ve Geride Kalanlar) şöyle yazmıştı: ’Kendinizi bu dünyayı bir tür ceza kolonisi olarak görmeye alıştırmanızdan daha yararlı hiçbir şey yoktur. Gerçekten de insanların birbirine en uygun hitap biçiminin sör veya mösyö değil, ızdırap arkadaşım, compagnon de miseres olması gerekir diye düşünülebilir’.
yazıma dipnot olarak şunu da eklemeliyim. Yukarıda alıntı yapmış oldum çalışmanın adı olan Parerga ve Paralipomena’dan da anlamış olmalısınız ki Schopenhauer kitaplarına popüler, kolay anlaşılır adlar vermesiyle bilinen biri değildi. hatta ‘Yeter Sebep İlkesinin Dörtlü Kökeni Üzerine’ (Über die verfache wurzel Des Sotzes vom zureizchenden Gründe) başlıklı bir çalışması bile var (Almancasını ana dilinizin Almanca olmadığına şükredin diye yazdım).
Şimdi durumu Schopenhauer gibi olan, yani ‘nereye baksa ızdırap çeken insanlığı, ızdırap çeken hayvanlar dünyasını ve geçip giden bir dünyayı gören’ benim gibi bir insanın, kendi mahallesindeki insanları, hatta en çok zihin uyuşması içinde olduğu Ertuğrul Özkök’ü bile ‘ızdırap arkadaşı (o daha kolay anlasın diye compagnon de miseres) olarak gören birinin Türkiye’nin yeterince demokratik olduğunu düşünebilen ve bunun için Erdoğan’a müteşekkir olabilen insanlara geçmişte bazı uzak adalarda kurulmuş cüzzamlılar kolonisindeki nüfus kadar sevgi duyabilmesine de şaşmamak gerekir.
Türkiye’nin bu hale getirilmesine destek veren o tipler kim diye çok merak ediyordum ve sonunda ‘2024 demokrasi algısı’ çalışmasıyla bu da ortaya çıkarıldı.
yani bu çalışmanın anketine katılan her beş kişinden sadece üçü ülkenin yeterince demokratik olmadığını düşünüyormuş. yani düz mantık gereği ülkede hala, her şeye rağmen, bütün çektiklerimizden sonra bile her beş kişiden ikisi ülkenin ‘yeterince’ demokratik olduğunu düşünebiliyor.
buradaki ‘yeterince’ vurgusuna dikkat çekmek isterim. Yani bu beş kişiden ikisi sadece Türkiye’nin yeterince demokratik olduğunu düşünmekle kalmıyor, ellerine fırsat verilse ülkedeki bu zavallı demokrasi düzeyini daha da aşağıya çekecekler.
Anladığım kadarıyla ülkenin bu hale düşürülmesine destek veren insanlar aslında bir azınlık, sadece beş kişiden ikisi bu vahim durumda.
yani ‘yeni türkiye’ diye diye ülkeyi bu düzeye bilinçli şekilde çeken kadrolara destek verenler…
Türkiye’nin bu üzülünmesi gereken durumuna rağmen bu yüzyılın Türkiye yüzyılı olacağını düşünebilenler…
Almanya’da kıtlık başladığına, orada süper market raflarının boş olduğuna ve ekonomimizin aslında Almanya’dan güçlü oluğuna inananlar…
faizin ir neden olduğuna ve geride kalan her şeyin sonuç olduğuna inananlar…
Erdoğan’ın seçimden sonra değişmiş olduğuna ve artık uzlaşma ve özgürlük arayışında olduğuna bile inananlar…
topu topu nüfusun beşte ikisinden ibaretler aslında.
Yani kafaya takılsa bunlar tek tek tespit edilip zaman ayırıp tokatlanmaya girişilse kendilerine getirebileceğimiz kadar az sayıdalar belki.
Ama medyada yalakalık ve yalama zevki fazla olduğundan sanki sesleri daha gürmüş gibi çıkıyor.
Haydi ben özel durumdayım, onları cüzzamlılar kolonisindeki nüfus kadar seviyorum, ama siz bunu yapmayın bence. tokatlayarak kendilerine getirmeye üşenseniz bile onlarla konuşmaya ve ikna yöntemiyle kendilerine getirmeye uğraşın. Gücünüz yetiyorsa onları bile Türkiye’nin aslında yeterli düzeyde demokratik olmadığına ve 53 ülke için yapılan demokrasi algısı çalışmasında yerinin ancak 53’üncü ve daha aşağısı olduğuna ikna edin, bakalım ne olacak.