İlgi çeken haberleri yayınlayan tek site olan 10haber.net’de çıkan Zerrin Tekindor ile ilgili bir haber seyirci davranışları üzerine düşünmeme yol açtı.
Zerrin Tekindor tek kişilik oyununda ön sırada oturup oyunu videoya çeken seyirciye tepki duymuş.
Tek kişilik oyunlar oyuncudan olağanın dışında konsantrasyon talep ettiğinden sanatçı tepkisinde haklı olabilir.
Fakat seyirciliğin kısa tarihini biraz sonra okuyunca anlayacaksınız ki seyircilerin izledikleri sanata dair davranış eğitiminden geçmesi öyle kolay değil.
Bugünlerde klasik müzik konserine veya operaya giderseniz salonda seyircinin neredeyse askeri bir disiplin içinde davrandığını gözlemleyebilirsiniz. Salona ne zaman girileceği, ne zaman kalkılacağı, ne zaman aksırılacağı, öksürüleceği, alkışlanacağı kurallara geleneklere bağlanmıştır. bunlara uymayanlara da iyi gözle bakılmaz.
Bu tabii ki her zaman böyle değildi.
Eskiden dev isimlerin orkestra yönetmek için konser salonunda bulunduğu konserlerde dahi durum şaşırtıcı olabiliyordu.
İngiltere, Fransa, İtalya’da hatta seyircinin daha rafine olmasının beklenebileceği Viyana’da bile salondaki seyircilerin konser esnasında yüksek sesle konuşması, küçük piknikler yapmaları ve hatta canları sıkılınca sahneye arkalarını dönerek oturmaları rutin sayılabilen davranış biçimleriydi.
Dahası o günlerde birbirleriyle rekabet içinde olan seyirci kulüpleri vardı. her biri birbirleriyle pek anlaşamayan farklı bestecileri, yönetmenleri desteklerdi. o gün verilecek konserde eseri çalınacak besteci ve orkestrayı yönetecek şef kulübün tuttuğu şef veya besteci tarafından sevilmiyorsa o kulübün üyeleri konsere gider, perde açılır açılmaz yuhalamaya, çeşitli aletlerle gürültü yapmaya ve hatta yumruklu kavgalar çıkarmaya başlardı. Anlayacağınız o dönemin konser seyircisi bugün derbi seyreden ateşli futbol seyircisi gibiydi.
seyirciye bir düzen getirme işini Viyana operası müdürü olduğunda Mahler ele aldı. bugünkü kurallara benzer kurallar koyarak bizzat uygulanmasını sağladı. Mahler uygun davranmayan seyircinin önünde dikilir, dakikalarca sert biçimde gözlerinin içine bakardı. Konser salonunda Mahler gibi bir ismin birden önünüzde dikilip size böyle kınayan gözlerle bakması herhalde hiç de hoş olmazdı.
Fakat Mahler bir parça düzen getirinceye kadar klasik müzik tarihine geçmiş bazı büyük olaylar da olmuştu. Schoenberg’in konser dinleyicisinin alışık olmadığı atonal deneyinin ilk dönem ürünü First String Quartet konserinde seyirci öyle muazzam tepki verdi ki salon bir ara kahkaha sesleriyle ve yuhalamayla inlemeye başladı. Mahler düzeni sağlamak için salona girdiğinde bir seyirci ile yumruk yumruğa dövüşmenin eşiğine bile geldi.
Daha sonra Schoenberg’in atonalitenin dozunu arttırdığı Viyana’da 1913’te kendi yönettiği konserde dünya tarihinin en büyük seyirci isyanlarından biri yaşandı. Bu isyan boyut olarak aynı yıl Paris’te Stravinsky’nin “L’Apres-midi d’un Faune”un sahnelendiği gece yaşananlara benzetilir.
Diyeceğim şu ki eskiden konserde ayaklanma çıkacak kadar isyankar ruhlu olan seyirci bile sonunda bir düzene sokulduysa, oynanan oyunu sadece videoya almak gibi daha masumane davranan seyirci de sonunda terbiye edilebilir diyebilirsiniz.
Ama ben buna katılmıyorum. çünkü insanlar artık gerçekte olanla değil o gerçeğin paylaşılması durumunda neler olacağı ile daha çok ilgililer.
yani Zerrin hanım ne kadar seyirciyi uyarsa da yine de o anki ‘oyun deneyimi’ni nedense illa da takipçileri ile paylaşmak hevesinde olanlar çıkacaktır mutlaka. Bu dönemin ruhunun bir hastalığı.