Mourinho’nun Fenerbahçe teknik direktörlüğüne getirileceğini duyduğumda o güne kadar yapacağımı hiç düşünmediğim bir şeyi yaptım.
Adam hakkında öyle bir efsane yaratılmıştı ki, Fenerbahçe’nin onun elinde nasıl bir değişime uğrayacağını ve onun futbola neler getireceğini görmem gerektiğinden süper lig maçlarını veren kanala abone oldum.
Çok küçük yaştan itibaren sıkı bir futbol seyircisi olduğum halde ileri yaşlarımda oyunun kendisi bana heyecan vermemeye başlamıştı. oyundaki yavaşlık, oyuncuların sanki faul yapılmış gibi kendilerini yere sıkça atması veya takımın geri paslarla oynadığı maçlar içimi sıkıyordu. ligde kalite düştükçe oyundan iyice soğumaya başlamıştım.
küçük yaştan itibaren tutmakta olduğum Galatasaray’ın maçları özet olarak verildiği takdirde sadece bunu izleyerek yaşayan bir futbol seyircisi olmaya tam karar vermiştim ki, Mourinho çıktı ortaya. Onun Fenerbahçe’ye ve genelde futbola bir kalite, yeni bir anlayış getireceğini düşündüğümden Fenerbahçe’deki gelişmeyi izlemek benim için akademik bir ilgi kaynağı olmuştu. başıma Galatasaray yanında bir de Fenerbahçe maçlarını izlemek çıkınca maç kanalına abone olmak sonunda kaçınılmaz olmuştu.
bu arada birkaç maç izleyince nüfusun geri kalanı gibi bir futbol uzmanı olmaya başladığımı sanmayın ama bu yıl futbol kalitesi açısından Beşiktaş’tan da umudum büyük, onları da izlemeyi ihmal etmeyeceğim.
Eh tabii futbol maçlarını takip etmeye başlayınca dedikodusunu da ihmal etmek olmuyor, olamıyor. Zaten lig kanalına abone olmadan önce de futbol üzerine konuşma programlarının gündelik siyaset üzerine olan ve hep aynı konuşmacılarla yapılan tartışma programlarından çok daha ilginç olduğunu düşünüyordum. maçları izledikten sonra spor yorumcularını dinlemek bana çok daha güzel gelmeye başladı.
konuşmaların hemen hiçbirini kaçırmadan takip etmeye uğraşıyorum. LiderTV de yayınlanan ve Serhat Ulueren, Aydan Aybaba, Gökmen Özdenak ve Selim Soydan’ın bulunduğu Telegol programını çok beğeniyorum. Bu programın televizyonun ruhuna uygun, usta işi olduğu görüyorum. yeni kurulan HabertürkSpor’un başındakiler bu programı izleyerek iyi futbol programı nasıl yapılır, biraz öğrense iyi olacak
tabii ki işin içine birden ve bu kadar giriverince memleketin Mourinho meselesinden pek uzak kalabilmek de mümkün değil.
özellikle Galatasaray-Fenerbahçe derbisinden sonra insanın aklına gelebilecek ve gelmeyecek hemen her konuda birbirine neredeyse düşman iki gruba bölünmüş gibi olan Türkiye’de yeni bir bölünme konusu ortaya çıkmış durumda.
Fenerbahçe’nin kurtulması için ülkenin bir yarısı Ali koç ve Acun Ilıcalı’nın kulüpten gitmesini isterken ülkenin diğer yarısı da Mourinho’nun bir an önce gitmesini istiyor. Hatta Mourinho’nun gitmesini isteyenler tarih bile veriyorlar. Bazıları onun gitme tarihi olarak nedense 29 ekim tarihini uygun görüyor. Galiba Mourinho uçağa binerken arkasından İzmir marşının çalınması planı da olabilir.
Ertuğrul Özkök gittiği maçlarda heyecana dayanamayarak stadın dışına çıkmak gibi absürd işler yapacak kadar sıkı bir Fenerbahçe taraftarıdır. Bu memleketin Mourinho meselesi hakkında fikir bildiren ek bir kişiye daha ihtiyacı olduğu son derece şüpheli olmasına rağmen Özkök’ün bu işin dışına kalmaması belki mazur görülebilir.
Derbi maçından sonra gitmekte olduğu new york uçağında yazmış olması gereken yazısında geçmişte yaşanan bazı olayları anlattıktan sonra işi Mourinho meselesine getirmiş.
yazıyı nerede ve hangi şartlar altında yazmış olduğunu belirterek konuya girdim, çünkü yazıyı okuduktan sonra onun şu an bulunması gereken New York’tan bir süre dönmemesinin kendi sağlığı açısından çok daha iyi olacağını düşünüyorum.
Memleket hasretine dayanamayıp dönse bile şu aralar bağdat caddesinde dolaşmaya gitmese daha iyi olacak gibi geliyor bana.
çünkü o yazısında Mourinho’nun takımın başında en az iki sezon daha kalmasının doğru olacağını söylemiş.
Bunun bir intihar dürtüsüyle mi yazıldığı yoksa aykırı olup ilginç görünmek için mi yapıldığı şu an meçhul ama dediğim gibi İstanbul’a döndüğünde ülkenin bu durumunda Mourinho’nun iki sezon daha kalmasını savunduğu için kendini kollasa iyi olacak gibi.
Gerçi itiraf etmeliyim ki Mourinho yazısı oldukça iyiydi de. Alex Ferguson olayından almış işi, onun Mourinho ile ilişkilerini anlattıktan sonra Mourinho iki sezon daha kalsın sonucuna varmış.
Gerçi ben Özkök’ün geleceğe yönelik tahminler içeren hiçbir yazısını okumama ilke kararını alalı çok olmuştu. çünkü siyasetin geleceğine dair hiçbir tahmini tutmamış bir insan olarak onun Mourinho’nun geleceğinin ne olabileceğini bilebilmesi de katiyen mümkün değildi bence.
Ama Mourinho işinin içine katiyen arzu etmediğim kadar batmış olduğumdan yazısını yine de merakla okudum.
İyi ki de okumuşum, çünkü yazısının bir yerinde Mourinho ve Fenerbahçe’nin neden bu duruma düştüğünü açıklayan bir cümle de vardı.
Mourinho’nun geçmişini anlatırken ‘Madrid’de futbolcularla arası iyi değildi. o nedenle maçlara gidip gelirken futbolcularla seyahat etmiyordu’ diye yazmış.
yahu kardeşim, bir ülkeye, bir sektöre yatırım yapmayı düşünen her şirketin geçmesi gereken bir ‘due diligence’ dönemi vardır, bu dönemde yatırım düşünülen ülkede veya dalda koşulların ne olduğunu ve bunların kendilerine uyup uymayacağı bütün yönleriyle çalışıldıktan sonra yatırım hakkında karar verilir.
bir teknik direktörün yabancı bir ülke takımını çalıştırma kararı da, bu kişi Mourinho düzeyinde bir insan olsa bile, kendisine yapacağı bir yatırımdır. bu nedenle teknik direktör adayının da işi kabul etmeden önce gideceği ülkede başına geçeceği takımda koşulların, ortamın nasıl olduğunu, bunların kendi karakterine, yapısına uyup uymayacağını çalışıp öğrenmesi gerekmiyor muydu?
Fenerbahçe’ye gelmeyi kabul etmeden önce Mourinho’nun bu çalışmayı hiç yapmadığı belli olmaya başladı. onun kendini en büyük, özel bir kişi olarak gören arrogan tavrının bu ülkede hiç gitmeyeceğini, hele Fenerbahçe gibi bir takımda hiç olmayacağını bilip ona göre kararını vermesi gerekiyordu.
Madrid’de olduğu gibi Fenerbahçe’nin maçlarına futbolculardan ayrı gitmeye başladı mı bilemiyorum, ama hali tavrı yakında bunun bile olmaya başlayacağını düşündürüyor insana.
Türkiye’de teknik direktörler arasında başında olduğu takımın futbolcularıyla yakın sıcak ilişki kurabilenler galiba çok daha başarılı olabiliyor. nedenini tam bilemiyorum ama ülkenin koşulu böyleyse ve bu yokmuş gibi davranılırsa bence o kişi bir an önce daha mutu olacağı, daha anlayışla katlanılacağı bir ülkeye gitmeli.
Bene Mourinho bu yaştan sonra karakterini değiştiremeyeceğine göre 29 ekim tarihini bile beklemeden bir an önce gitmeli. 29 ekim olmasa da isteyen ardından İzmir marşını çalabilir.
O gittikten sonra da Ali koç ve Acun ılıcalı da Fenerbahçe’deki kariyerleri üzerine düşünmeye başlamalı artık. Fenerbahçeli futbolcuların huzura ihtiyacı var. Ne futbolcuların ne de taraftarın yönetimin sinir krizlerini çekecek hali filan yok.
Bu arada Mourinho’nun iki sezon daha kalmasını isteyen Özkök new york şehrinde kalışını en azından 15 gün daha uzatsa çok daha iyi olacak dediğim gibi.