Bilimsel gelişmenin artan hızı ve özellikle yapay zekanın ivme kazanan gelişmesi üzerine duyduğum endişeyi bu işleri çok iyi bilen İsmet Berkan’ın şahsına odaklayarak yazdığım yazıdan sonra İsmet bence bu konuları düşünmek isteyenlerin mutlaka dikkatle okuması gereken üç yazı yazdı.
Baştan şunu söylemeliyim, bu İsmet ile benim aramda bir ‘tartışma’ değil. bir tartışma ortamı oluşacağını düşünseydim, açıkça söylüyorum o ilk yazıyı katiyen yazmazdım. hayat ve getirdikleri hakkında ciddi düşünmeye çalışan insanlar bence kendi sınırlarını ve hangi konuların kendi kapasiteleri dışında kaldığını bilip ona göre haddini bilmelidir.
Ben de haddimi bildiğimi sanıyorum. Bilmediğimi anlamadığımı yeri geldiğince söylerim ve gerekirse bu tür konularda susmanın en iyi katkım olacağına da inanırım.
Bilim, teknoloji ve yapay zeka konusunda İsmet ile bir tartışmaya girmeyecek kadar haddimi biliyorum.
Peki bütün bunlara rağmen o ilk yazıyı üstelik İsmet’in de adını vererek neden yazdığıma gelince…
o ilk yazının dibindeki asıl amaç 21’inci yüzyılın bu aşamasında ‘iyi yaşam nedir ve buna nasıl ulaşırız’ sorusuna cevap bulmak için birlikte düşünüp anlamlı fikir oluşturma çağrısı yapmaktı.
İsmet sağolsun üçüncü yazısında (pazar yazısı) bilimsel gelişme ve yeni teknolojiler karşısında bende oluşabilecek kaygıları gidermek için nazik şeyler de söylemiş. teknoloji hangi düzeye gelirse gelsin kendisi ve benim gibi ‘içerik üreticilerinin’ korkacak bir şeyi olmadığını ve bizlere ihtiyacın süreceğini anlatmış.
İsmet’in içerik üreticiler hakkındaki değerlendirmesine tamamen katılıyorum.
ama ilk yazımın çıkış noktası acaba bu yeni dünyada bana ne olur endişesi değildi katiyen.
açıkçası bu yeni ortamda ‘işe yaramak’ açısından bana ne olacağı zerre umurumda da değil.
Ama asıl endişem bizlere, hepimize ne olacağı İsmet’cim.
‘İyi hayat nasıl olmalı ve buna nasıl ulaşırız’ meselesi benim asıl derdimdi ve bu hala öyle.
teknolojiyi anlamak ve bilimsel gelişmelerin evrelerini iyi bilmeyle çözülebilecek bir konu değil bu.
bu felsefenin alanı. ve bence felsefi düşünmek de, iyi hayata nasıl ulaşılır sorusuna cevap aramak da gittikçe zorlaşıyor bu yeni dünyada.
kendi iyi hayat idealimi anlatmaya geçmeden önce hem kendime hem de İsmet’e hatırlatma olsun diye ‘iyi hayat nasıl olmalı’ sorusuna geçmişte verilen bazı cevapları yazmak bu aşamada iyi olacak kanısındayım, İsmet bunları zaten biliyor da ben yine de bir hatırlatayım dedim.
Sokrat’tan (MÖ 470-399) önce Antik Yunan’daki filozoflar ağırlıklı olarak dünyanın anlamı ve kökeni nedir sorusuna cevaplar bulabilmek için düşünmüştü.
Sokrat’a gelindiğinde Antik Yunan felsefesinde ciddi ve büyük bir paradigma dönüşümü olduğunu söyleyebilirim.
Sokrat daha önce sorulan soruyu ve ona verilen spekülatif cevapların yönünü değiştirerek “İyi yaşam ne demektir” sorusunu gündeme soktu. Bu sorunun gündeme gelmesi Batı medeniyeti tarihinde ciddi paradigma kopuşunun yaşandığı ve yeni bir felsefi arayışın başladığı ‘An’dır(moment).
Sokrat’a göre insan içindeki beni düşünerek ve düşüncesinin sınırlarını genişleterek benliğini zenginleştiriyorsa onun için iyi hayatın tanımı odur.
bu soruya cevap arayışı bir defa başladığında filozofların buna verdiği değişik cevaplar da vardı gayet tabii ki.
Örneğin Immanuel Kant iyi yaşama insanın kendisi için seçtiği yaşamı zenginleştirip başka insanlarla tatmin edici ilişkiler kurarak, yaşama ve kendisine karşı sorumlu olarak ulaşılabileceğini düşünmüş.
Seneca mutlu yaşamın insanın kendi tabiatıyla harmoni (uyum) içinde olmasıyla yakalanabileceğini söylemiş.
Antoine de Saint-Exupery mutluluğun bizim dışımızdaki şeylere değil, o dış etkilere nasıl tepki verdiğimize, onlarla nasıl yüzleştiğimize bağlı olduğunu düşünüyor.
Roma’nın iyi yaşam şairi Horace ise dostluklara, arkadaşlıklara ağırlık veren basit bir yaşamın iyi yaşam olduğunu düşünüyor.
Epikür felsefesine inananların soruya verdiği cevap çok daha keyfe açık tabii, onlar hayatta mutluluk ve keyif peşinde koşmanın iyi hayatın temeli olduğunu düşünüyor.
Geçmiş böyle olmasına rağmen ‘iyi yaşam nedir ’sorusuna cevap arayışı hala sürüyor.
bu da çok normal, çünkü Zeitgeist değiştikçe, hayat farklılaştıkça eski soruya yeni cevaplar verilmesi zorunluluğu doğuyor ve felsefe yine göreve çağrılıyor.
Benim tek amacım başından beri teknolojiyi, bilimi, yapay zekayı tartışmak değil onların bulunduğu ve hayatın ana söylemini belirlediği bir ortamda iyi yaşam nasıl olmalı sorusuna cevap vermenin mümkün olup olmadığını sorgulamaktı.
Yukarıda verdiğim yaklaşımlara baktığımızda beni çok zorlarsanız iyi yaşam tanımımın Epikürcü felsefeye yakın olduğunu söyleyebilirim.
Ama bu yetmez, çünkü o felsefenin tanımında yer alan ‘mutluluk ve keyif peşinde koşmanın’ nasıl olacağına hepimizin farklı cevaplar vermesi normal.
Örneğin benim için iyi hayatın tanımı hayat koşulları ne olursa olsun, hızlanmam, daha bağlantılı olmam için üstümde ne kadar baskı olursa olsun elime bir kitap alıp ona yoğunlaşmak ve bir yandan notlar alarak onu okurken bir yanda da aldığım notların ileride yazacağım bir kitapta nasıl kullanılabileceğini düşünebilmemin mümkün olduğu sakin ortamı yaratabilmektir.
Teknolojik bilimsel gelişmenin hızlandığı ve daha da hızlanacağının görüldüğü bu dünyada aradığım bu iyi hayatın koşullarının bulunmasının gittikçe daha zorlaşacağı nedeniyle endişeliyim ben.
Herkesin kendine göre, üzerinde tartışılmaması gereken, çünkü bu aslında kimseyi ilgilendirmemeli, bir iyi yaşam tanımı mutlaka var. Eğer İsmet benim taşıdığım endişeyi taşımıyorsa onun iyi hayattan ne anladığını bilmemiz gerekiyor ki meseleyi daha anlamlı tartışalım.