Araştırmacı mizah yazarınız, Ertuğrul Özkök'ü sakallı görünce hemen kararını vermiş: Türkiye'nin Pedro Pascal'i artık Özkök olabilir.
Atatürk filminin galasına katıldıktan sonra yazdığı yazıda Ertuğrul Özkök filmin başrol oyuncusuyla birlikte çektirdiği fotoğrafını da yayınladı.
Bunu görünce hoppala ne oluyoruz dedim kendi kendime. Dadacı olduğumdan benim bir şeye böyle şaşırmam kolay değildir. çünkü iyi dadacı olarak hem yazıda hem de hayatımda bilinçli tuhaflıklıları bir yaşam tarzı haline getirdim.
Ama buna rağmen bu fotoğraf şaşırtmıştı beni. Çünkü gençlik yıllarının neredeyse tümünü erkeklerin suratını kıldan arındırmak için mücadele ederek, ve bir çoğumuzun da bu konuda devamlı kafamızı ütüleyerek geçiren ve neredeyse zor kullanarak bizleri normal insan olabilmemiz için kılsız suratlı olmamız gerektiğine ikna eden Özkök bu fotoğrafta sakal bırakmıştı.
bir ara sevinerek galiba uzun zamandır beklemekte olduğum gelişme de oldu da onun sonunda bunamış oluğunu filan sandım. Gençliğinde yaptığı kılsız erkek yüzü mücadelesini bunamaktan olayı unutup bu sakal işine girişmiş olmalı diye düşündüm
Ama bunamış olsaydı hemen her gün Derrida’yı bana ne zaman anlatacaksın diye sormazdı. Bunamış olsaydı ona bunu yapacağım sözünü ona verdiğimi de unutması gerekirdi dedim ve asıl nedeni başka yerlerde aramaya başladım.
Asıl nedeni aramamın fazla sürmesine de gerek kalmadı. onun inanılmaz bir Freud sürçmesi sonucunda yazmış olması gereken ‘yeni maskülen erkek sembolü olarak Pedro Pascal’ yazısı yayınlandı bu sitede.
Global yeni maskülen erkek sembolü olduğu söylenen bu Pedro Pascal’ın fotoğraflarına bakarsanız sakallı olduğunu görürsünüz.
sokaklarında rutin yürürken elimizi sallasak ( ona hala sahip olanlar isterlerse başka yerlerini de sallayabilirler, benimki bir bir süredir kaybolmuş olduğundan ben maalesef artık sadece elimi sallayabiliyorum) en azından yüz sakallı çirkin adama çarpabileceğiniz bu ülkede bu haber neden heyecan yaratsın diye düşünebilirsiniz. Ancak Pedro Pascal’ın farkı sakalın ona iyi bir hava veriyor olmasıydı.
Onun yaşam koçu olan Osman Müftüoğlu ile birlikte yaptıkları yeni hesaplamaya göre Özkök henüz daha gençliğinin son yıllarını yaşıyor. biraz sıkıştırırsanız en fazla orta yaşlarını yaşadığını kabul ediyor. onun yaptığı hesaba göre yaşlılığa 106 yaşında filan girecek.
Yani bu orta yaşlı adam şimdi de sakal bırakarak Türkiye’nin maskülen erkek sembolü olmaya soyunmuş durumda hatta ilerde belki de Pedro Pascal ile yarışmaya da girebilir.
Eğer kötü niyetli iseniz bu hikayede oldukça hüzünlü yanlar olduğunu da düşünebilirsiniz. ama ben iyi niyetiyim onun bu yeni mücadelesini de bütün kalbimle destekliyorum.
onun bu seksi erkek olma mücadelesi ilk vukuatı da değil. ikimiz de Hürriyet’de çalışırken yıllar önce bir gün birden bire dünyanın en seksi erkekleri listesi diye bir şey yayınlandı.
O listede Ertuğrul Özkök’ün ismi Antonio Banderas’tan bile ön sırada yer alıyordu. Listeyi acaba kendisi mi yazdı diye araştırmalarım sonuçsuz kalmıştı.
Ben bu listeyi gördükten sonra Özkök’ün yayın yönetmeni olduğu Hürriyet’te çıkan her yazımda onun adından ne zaman bahsetsem ‘Antonio Banderas’tan bile seksi olan adam’ tanımını da mutlaka yazıma eklemiştim.bunu bin defa filan yapmış olmalıyım o dönemde
Bu yeniden seksi erkek olma girişimi de tutarsa ondan bahsedeceğim her yazıda bundan sonra adında sonra ‘dünyanın maskülen erkek sembolü’ tanımını da kullanacağım.
Ama tek bir şey belki sorun olma potansiyeline sahip. Özkök yazısında bu Pascal’ın hem kadınlar hem de erkekler tarafından sevildiğini ve Pascal da biraz eşcinsel olma eğilimleri olabileceğini de ima etmiş. bence bunun hiç bir sakıncası yok eğer eşcinsel olduğu ortaya çıkarsa onu daha da fazla desteklerim de.
Ama Ertuğrul Özkök dünyanın en seksi erkeği olma mücadelesinde bunu bile göze alıp o da eşcinsel olur mu bilemiyorum. bunun da beni açımdan hiç bir sakıncası olmaz bu da bilinsin
Sakın ha kimse sakallı maço görünümlü seksi sembol olan bir adam eşcinsel olabilir mi , buna imkan var mı diye düşünmeye filan girişmesin.
Böyle düşünebilecek insanlara artık bir şehir efsanesi haline gelmiş bir olayı anlatarak cevap vermek istiyorum.
Almanya’ya göçün başladığı yıllarda Berlin’de bir grup maço Türk erkeği aralarında o gece bir gay kulübü basıp eşcinselleri rahatsız ederek ‘eğlenmeye’ karar vermişler. Gecenin ilerlemiş saatlerinde eşcinsel kulübünün kapısına dayanmışlar bizim erkekler. Kafalarında canlandırdıkları eşcinsel tip kapıdan çıkarsa onunla kendilerince kafa bulacaklar.
Ama sonra kapıdan zor sığan beş altı dev gibi kaslı vücutlu deri kıyafetler içinde ellerinde zincirler olan bıyıklı adamlar dışarıya çıkmış, bizimkilerin eşcinsel buluşma yeri dediği bu yer aslında bir eşcinsel sado-mazoşist kulüpmüş.
Rivayete göte o Türk erkeklerinin ağızlarından o geceden sonra eşcinseller aleyhine tek bir laf bile çıkmamış ve hatta içlerinden bazıları şu anda önde gelen LBQT+ hakları savunucusu bile olmuş.
Dolayısıyla ibret verici bu hikayenin de gösterdiği gibi, maskülen erkek sembolü olmak için mücadele eden Pedro Pascal ile Ertuğrul Özkök arasından kim kazanırsa kazansın onun ayrıca eşcinsel olduğu da ortaya çıkarsa ben onu destekleyeceğim.
seksi erkek yarışında rakibini iyi incelemiş görünen Ertuğrul abinin yazısındaki adamın sevdiği şarkılara bakınca onun kesin eşcinsel olması gerektiğini düşündüm.
En sevdiği şarkı Billy İdol white wedding.
Satın aldığı ilk plak Paul Simon Graceland.
Kareoke’de söylemek istediği şarkı La bamba
Cenazesinde çalınmasını istediği şarkı ise Prince’den Purple rain’miş
son olarak önyargılarından tamamen arınmış bir insan olarak şunu söylüyorum.bu liste onun bence kesin eşcinsel olduğunu gösteren kanıt ayrıca hem de bir erkek eşcinsel olmasa neden durup dururken Kareoke söylemek istesin ki değil mi?
23 Aralık 2024 - Yanı başımızdaki tehlikenin bilemiyorum farkında mıyız?
22 Aralık 2024 - Düşünmeyi besleyen tartışma… Yeniden
21 Aralık 2024 - Yılbaşı yaklaşırken
20 Aralık 2024 - Sokak sanatının büyük sanatçısı
19 Aralık 2024 - Serdaramus’un 2025 yılı için 10 Beyaz Türk kehaneti