Araştırmacı mizah yazarınız ucuzluk marketlerinde bile kruvasan satıldığını görünce, Türklerin bu merakının üzerinde düşünmüş, birbirinden tuhaf teoriler geliştirmiş.
Bazen toplumlarda bir trend durup dururken ortaya çıkıverir. Bunun olması için ne özel bir neden ne de mantıki bir gerekçe vardır. ama mantıki bir açıklaması olmasa da bu trend yine de oluşur. Bunun önüne geçmek de bence imkansızdır.
Ben kendimi her boka maydonoz dadacı mizah araştırmacısı diye konumladığımdan mıdır nedir, son zamanlarda böyle tuhaflıkları özelikle fazla görür oldum. Filmdeki ölü insanları gören çocuk gibi bu durumdan rahatsız mıyım? Gayet tabii ki çok rahatsızım. ama elimde değil, görüyorum işte ne yapayım.
Son gördüğüm tuhaflık şu: Türkiye’de insanlarda birden bire inanılmaz kruvasan tüketme arzusu beliriverdi ve bu arzu da tırmanıyor. Bazı pahalı pastanelerde kruvasan hep satılırdı ama şimdi orta sınıf ve altının alışveriş yaptığı maketlerde bile çeşitli kruvasan türleri paketlenmiş satılmaya başlandı. İnternet’de kruvasan nasıl yapılır tarifleri bolca var. Hatta ‘kruvasan istanbul’ adlı bir İnstagram hesabı bile gördüm ben. İstanbul’da en iyi kruvasan yapan mekanlar listesi bile var.
Bu bence tam maydonoz olunacak bir işti. Dadacı araştırma yönüm işe bodoslama daldı.
Bu yeni kruvasan tutkusunun nedeni ne olabilirdi?
Bir ihtimal Osmanlı geçmişimize duyulan ilginin bir sonucu olabilirdi bu yeni kruvasan tutkusu.
Hatırlar mısınız yakın zaman önce her padişahın illa da bir Hürrem sultanı olması gerektiğini düşünen bazı insanlar kendilerini aniden padişah gibi hissedip arabalarının arka camına osmanlı tuğrası asarak dolaşmaya başlamışlardı.
Sabah müzik keyfi olarak mehter marşı dinlediklerine emin olduğum bu insanlar sabah haberleri diye programına mehter marşı eşliğinde çıkıp masasının önünde mehter takımının mini figürleri dururken haber sunan adamdan kendilerine yeten haberleri aldıktan sonra Osmanlı tuğralı arabalarıyla yola çıkıyorlardı
Ortada birden kaybolacak değiler ya bunlar, hala daha aramızda ve yaşıyorlar. İşte son kruvasan tutkusunun temelinde de bu kişilerin olduğunu sanıyorum.
bir şehir efsanesine göre, ki bu gerçek tarih de olabilir, her merakımı İsmet Berkan gbi sonuna kadar takip edecek değilim ya, Osmanlı Viyana kuşatmasındayken güya şehirdeki fırıncılar Osmanlı’nın yer altına da tüneller kazarak şehre girmeye çalışacaklarını tespit edip şehri işgalden kurtarmışlar deniliyor. Bunun üzerine fırıncılar bu işin hatırlanması için ay çöreği şeklinde olan yani Osmanlı hilalini çağrıştıran kruvasanı ilk kez o gün pişirmişler.
yani bizimkiler de o günleri hatırlamak için şimdi Türkiye’de kruvasan yemeye takmış olabilirler.
Bütün bunların doğru olduğunu kabul etsek bile benim yine de kafamı çok meşgul eden başka yönler de var.
Bildiğiniz gibi Viyana kahveyi de geri çekilen Osmanlı ordusunun şehrin kapısında unuttuğu bir çuval kahve çekirdeği sayesinde öğrenmişti.
eh kahveyi öğrettiğimize göre, kruvasan da bizim sayemizde üretildiyse o zaman meşhur Viyana kafe kültürünü de bizim nedenimizle keşfettiler dememiz gerekmiyor mu?
Viyana ve Paris kafeleriyle meşhurlardır.
O kafeler tabii ki boş vakit geçirme mekanlarıdırlar ama aynı zamanda dönemin en parlak fikirlerinin yeni akımlarının, sanatının düşünülüp, kafe sohbetleriyle geliştirildiği yerlerdir.
örneğin Viyana’da kafelerde buluşulup konuşulmasaydı ne klasik müzik böyle olabilecekti, ne Schoenberg klasik müzikte devrim yapabilecek ve hatta ne de Freud teorilerini geliştirebilecekti. Karl Kraus da müthiş yazılarını kafeler olmasaydı mümkün değil yazamazdı.
Keza Paris’te de kafelerde buluşup konuşanlar olmasaydı ne sanatta modernizm ne de varoluşçuluk felsefesi olabilecekti.
Şimdi asıl can alıcı konuya geliyorum. Peki eğer batı kafe kültürünün ana ögelerini, kahveyi ve kruvasanı bizden öğrendiyse o zaman yaratıcı düşüncenin oluştuğu kafe kültürü neden bizde de olamadı.
bu esrarın cevabı nedir?
Bunun cevabı biraz komplo teorisi olacak ama ne yapayım, düşünce beni nereye götürüyorsa oraya kadar gitmeliyim.
Kafe ortamları nedeniyle Paris’te Viyana’da yaratıcı fikirler patlama yaparken Osmanlı da bu neden olmadı biliyor musunuz?
Çinliler yüzünden. evet Çinliler dedim yanlış okumadınız
Osmanlı bunu nasıl yaptı, hangi arada derede bunu başardılar bilemiyorum ama Çin’den mahjong oyunu kültürünü de aldılar. bu da bizim sonumuz oldu. bu mahjong oyunu bizde okey oyununa dönüştü ve devreye tabii ki tavla da girdi.
işte okey ve tavla nedeniyle bizdeki kahvehanelerde yeni fikir sohbetleri bir türlü oluşamadı.Okey ve tavla şehvetinden insanlar bırakın fikir sohbeti yapmayı önceden bildiklerini de unutmaya başladılar. Batıdan geri kalmaya başlamamızın ana nedeni de budur bence
Her boka maydonoz dadacı beyin böyledir işte, gördünüz mü üç harfli bir markete gördüğüm kruvasandan başlayıp nerelere geldik.
Ama uyarımı da yapayım memleketteki acıklı durum okey ve tavla nedeniyle hala daha sürmekte batıdaki kafelerde millet varoluş sorunlarını konuşurken, felsefe yaparken, bizdekiler okey heyacanından ve tavlada iyi zar atmaktan başka bir şey düşünemiyorlar.