Ertuğrul Özkök ve İsmet Berkan’ın son teknolojik gelişmeler ve yapay zeka hakkındaki coşkularını gördükçe bu yazıyı düşünmeye başladım.
yazıyı kafamda yazarken marksistlerin Anti-duhring olarak bildiği Engels’in Eugene Duhring aleyhine yazmış olduğu polemik yazısını sıkça hatırladım. başlıktaki iki ismin öncesindeki ‘anti’ kelimesi Engels’in anti -Duhring’ine bir göndermedir.
Yıllar önce New School for Social Research üniversitesinde bize ders kitabı olarak okutulmuş olan Anti-duhring’te Engels kendi kavramlarıyla kendisine göre bir sosyalizm tanımı yapan Eugene Duhring’e daha henüz Das Kapital çalışması bile henüz tam ortaya çıkmadığı halde marksizmin tanımı yapıyor ve doğrusu budur diyordu.
Ertuğrul Özkök ve İsmet Berkan’ı düşünürken aklıma neden bu Anti-Duhring’in geldiğine gelince. çünkü gördüğüm kadarıyla ikisi de modern. çağdaş yaşamayı teknolojik gelişmeler ile özdeş tutuyorlar ve bu yeni teknolojiler özellikle yapay zeka olmazsa modern yaşamın olamayacağını düşünüyor gibiler.
ben ise yeni teknoloji gelişmeleri özellikle hayatımdan uzak tutarak ve onların getirdiği yeni iyi hayat tanımını hayatımdan tamamen çıkararak özlediğim modern yaşamı bulacağımı düşünüyorum. Anlayacağınız onlar ile aramda antik Yunan felsefesinden bu yana varlığını sürdüren ‘iyi yaşam nasıl olmalı’ sorusuna verdiğimiz farklı cevaplar var.
İsmet Berkan zaten bu durumdaydı ama Ertuğrul Özkök son Amerika gezisinde dolaştığı teknoloji fuarından sonra iyice kendinden geçti ve bence daha da çıldırdı. kendini tutmasa bence yapay zeka ile, yapay zeka kendisini erkek olarak tanımlasa bile sevişecek durumda, o kadar seviyor yeni teknolojileri.
benim ‘iyi yaşam nasıl olmalı’ sorusuna cevabım sessizlik içinde tek başına kitap okumanın mutluluğuna kapılmış insanlar üzerine 18’inci yüzyıl sonu ve 19’uncu yüzyıl başında çizilmiş birçok resmi yansıtıyor. beni çok etkileyen bu resimlere örnek olarak Chardin’in Le Philosophe lisant’ını ve Courbet’in Baudelaire’i kitap okurken gösteren resimlerini söyleyebilirim.
bu resimlerde kitap okumakta olan insanın derinliğini, okuduğuna konsantre olmanın sessiz güzelliğini görür ve kendime de hep böyle bir hayat tasarlarım. benim için iyi hayat o resimlerde gösterilen hayattır.
Eleştirmen George Steiner ‘No passion Spent: Essays’ adlı makale derlemesinin ‘The Uncommon Reader’ başlıklı açılış denemesinde çağdaş kültürde okumanın öneminin internet döneminden daha önce azalmaya başlamış olduğunu söylüyor. bunun sebepleri olarak dünyamızda müziğin öneminin artmasını, sessizliğin yok olmasını ve insanın akılda tutma yeteneğinin ortadan kalkmasını gösteriyor.
tabii kitap okuma alışkanlığına karşı ortam yaratan bu nedenlerin yanına son olarak bir de internet sosyal medya ve yapay zeka gibi etkenler eklenince kitap okuma yeteneği ve okuduğunu anlama becerisi daha da darbe yedi. kısa mesajlaşma, internette kısa yazı okuma ve sosyal medyanın entelektüel çöplüğe dönüşmüş ortamına düşünce oluşturmadan fikir bildirme de eklenince ve bunların üzerine yapay zekadan yükselen lüzumsuz gürültü de artınca çağdaş, modern olmamız için gereken sesiz ortamda derin okumalar yapma imkanı hızla ortadan kalkıyor.
ben yapay zekayı yücelten teknoloji fetişine karşı durmak için aksine kitap okumayı yaşamımın merkezine alıp sessizlik ve dinginliğin peşinde koşacağım.
Beni şaşırtan, hayli derin okuma kapasiteleri olan İsmet Berkan ve Ertuğrul Özkök gibi iki entelektüelin desteklemeleri gereken kitap merkezli dünyayı sona erdirme kapasitesi olan teknoloji fetişine sahip çıkmalarıdır. Dileğim bir an önce bu yanlışlarından dönerler ve bana katılırlar.