Tate Modern bu yılın 15 şubatından 3 eylül tarihine kadar ‘Music of the Mind’ adını verdiği Yoko Ono’nun sanatçı olarak kariyerinin önemli noktalarını ön plana çıkardığı bir sergi düzenliyor.
şimdi hakkını vermek gerekir, İsmet Berkan fazla hoşlanacağını tahmin etmediğim post-modern starlarından Yoko Ono ile ilgili bir haberi bile bu sitede yayınlayarak çağdaş kültürel duyarlılıklara ne kadar önem verdiğini gösterdi.
Yoko Ono adını duyunca çoğu insanın aklına otomatikman sevgilisi John Lennon gelir. bu doğal olabilir ama, Yoko Ono’nun o ilişkisinden bağımsız olarak ne kadar önemli bir sanatçı olduğunu ben şu anda bitirmeye çalıştığım post modern sanatı anlatacağım yeni kitabım için uğraşırken anladım.
Yoko Ono önemli bir performans ve yerleştirme sanatçısı. Örneğin ‘Cut Piece’ adını verdiği performansında izleyenlerden gelip sahnede kıyafetinden parçalar kesmelerini istemişti. 1966 yılında ise sadece 15 kadın ve erkeğin popolarının yakın çekim görüntülerinden oluşan Bottoms adlı filmi ortaya çıktı. bu John Lennon ile birlikte olmaya başladığı yıllardı ve 15 popodan ikisinin John Lennon ile Yoko Ono’ya ait olduğu konuşulmuştu.
Yoko Ono 1960’lı yıllarda hayli etkin olan sanatta Fluxus akımına sempati duyuyordu. Hiçbir akıma resmen katılıp özgürlüğünü sınırlamak istemediğinden harekete katılmadı ama sıradan, gündelik hareketlerin de sanatsal etkinlikler kadar dikkate değer olduğuna inanan bu gruba ve kendilerini içinde sanatın da olduğu bir tür entelektüel terörizme adayan Sitüisyonist Enternasyonele hep yakın durdu.
Fluxus içinde dadacı ağırlık vardı ve bence Yoko Ono da önemli bir dadacıydı.
Dadacıların burjuvazi tarafından satın alınması imkansız olan ve avama hitap eden sanatı Yoko Ono’nun anlayışına tamamen uyuyordu.
entelektüel terörizme absürt ve edepsiz mizahla katkı yapmaya çalışan bir dadacı yazar olarak iftihar ederek söylemeliyim ki bazılarına göre 20’inci yüzyılın en önemli müzisyeni olan John Cage benim master derecemi aldığım New School for Social Research’te deneysel beste dersi almıştı.
Cage, Bauhaus ekolünü ciddi biçimde incelemişti ve Arnold Schoenberg’in de öğrencisiydi. Schoenberg’in farklı olanı deneyen atonal eserlerinden de etkilendiği anlaşılan John Cage farklı olanı deneme fikrini iyice abartarak metal dahil birçok nesneyi içine koyduğu piyanonun sesini deforme etmesiyle, 42 ayrı plaktan çıkan sesi aynı kayıtta birleştirmesiyle, hayatın içinden kaydettiği gürültüleri kullanmasıyla ve tamamen sessizlikten oluşan müzik eseriyle toplumu şaşırtmayı ve zevkleri sarsmayı başarıyordu. toplumu şaşırtmak ve zevkleri sarsmak dadacılıktır.
Sadece sessizlikten oluşan müzik eseri 4 dakika 33 saniyeydi. Bunun konserinde piyanist hiçbir şey çalmadan sadece piyanonun önünde oturuyordu.
Yoko Ono neo-dadacı olan John Cage ile 1950’lerin sonuna doğru tanıştı ve onu fikirlerinden de etkilendi. Ono 1965’te Carnegie Hall’da yukarıda da anlattığım performansı yaptı. Cage’in sessizlik parçasından etkilendiği görülen bu performansta Ono sahnede sadece oturuyordu ve seyirci gelip onun kıyafetinden bir parça kesiyordu. Ono açıklamasında bu gösterinin amacının kadına şiddete dikkat çekmek olduğunu söylemişti.
Ono’nun sadece beyaz bir merdiven ve merdivenin en üst basamağında duran büyüteçten ibaret yerleştirmesinden John Lennon’ın çok etkilendiği söylenir. Lennon merdivene çıkıp büyüteçle bir noktaya baktığında orada sadece ‘YES’ yazdığını görmüş ve bundan çok etkilenmiş.
‘Wish Tree’ adı veren yerleştirmede insanlar küçük bir kağıda dileklerini yazıyor, kağıdı bir ağacın dallarına tutuşturuyorlar. Sonunda bunu yüzlerce kişi yaptığında üzerindeki kağıtlarla ağaç ‘Dilek ağacına’ dönüşüyordu.
Sanat yaşamından önemli bazı kesitler verdiğim Yoko Ono daima yaratıcılığın ve sanatın sınırlarını zorlayan önemli bir sanatçıydı. Tate Modern’deki sergiyi de artık seyahat etmeyi bıraktığımdan sadece sanal olarak gezeceğim.