Abartıyorum o halde varım: Yeni medya ortamında abartının kaçınılmazlığı ve sonuçları

8 Eylül 2024

Yeni medya ortamında profesyonel gazeteciliğin ve yazarlığın şöyle bir açmazı var. Bu algoritmik akışta, bu dikkat dağınıklığı şovunda var olabilmek için her şeyi daha çarpıcı sunmak zorundasınız. 

Yalan ve sansasyonel haber gazetecilik tarihinin ilk gününden beri var. “Çarpıcı” kelimesini kullanmaktan kastım sanki yeni bir şeymiş gibi bunları imlemek değil. Bundan kastım, çarpıcılığın varoluş meselesi haline gelmesi. 

Özellikle yeni teknolojiler söz konusu olduğunda bu çok daha belirgin hale geliyor. 

Teknoloji ve bilim haberciliğinde sürekli bir bilim-kurgu havası yaratmak gibi bir alışkanlık var. Konulara makul, ölçülü bir yerden bakmaya çalıştığınızda neredeyse görünmüyorsunuz. 

Bir konunun iki karşıt ucu varsa, iki uçtan birinde keskin olacaksınız ki ekran ikiye bölündüğünde bir tarafta yer alabilin. Yahut her şeyden o kadar emin olun ki, iki yankı odasından birinin ilgisini çekecek bir titreşim olsun. 

Yoksa yoksunuz veya hep kenardan izlersiniz. 

Gelenekselle yeni olanın temel farkı

İki hafta önce bu köşede “yeni teknoloji hype döngüsü” diye bir kavramdan söz etmiş, bunu “yapay zekâ balonu patlıyor mu?” tartışmalarıyla örneklemiştim. 

İşte bu hype döngüsünde algoritmalardan sıyrılmaya çalışan içerik üreticilerinin, yazarların ve gazetecilerin büyük katkısı var. Çünkü tıklanılacak; okunup izlenecek birçok şey arasından tercih edilmek için herkes kendi bireysel mücadelesini veriyor. 

Geleneksel medya ortamında eğer bir okur bir gazeteyi tercih ettiyse onu o gün fiziki olarak eline alır ve büyük bölümünü okumaya gayret ederdi. 

Ya da bir televizyon kanalını izliyorsa, o saatte sizi tesadüfen görüp izleme olanağı daha fazlaydı. Bugün bütün bu hakimiyet birer yapay zekâ olan algoritmaların elinde. 

Mücadele de büyük kurumsal yapılardan ziyade bireyler ya da tekil içerik parçacıkları arasında yaşanıyor. Algoritma sizi veya üretiminizi hiç göstermeyebilir, hasbelkader bir kez gösterdi ve kimse ilgilenmedi diyelim bir daha göstermeyebilir; bunun gibi bir sürü ihtimal söz konusu. 

İşte bu yarış üretilen haberin, yazının, genel içeriğin de ruhunu değiştiriyor. 

Bir örnek: 2024 ABD seçimine yapay zekâ damga vuracak iddiası

Bir örnekle daha iyi açıklayabilirim. Yaklaşan ABD seçimlerini düşünelim. 

Uzun zamandır bu seçime yapay zekânın damga vuracağı konuşuluyordu. Teori şuydu: Yapay zekâ sayesinde sahte içerik üretmek kusursuz bir hale gelmişti. Üstelik maliyeti de düşüktü. Dahası onu tam muhatabına ulaştıracak kişiselleştirme ve hedefleme olanaklarına sahiptiniz ve bunun sonu da felaket olacaktı. 

Yani geride kalan bir iki yıl içinde “2024 ABD Seçimine Yapay Zekâ Damga Vuracak!” başlığıyla üreteceğiniz haber, yazı, belgesel yani genel içerik formunun karşılık görmemesi imkansıza yakındı. Böyle bir içeriği hem sosyal medya hem de yazdığınız kurumun öne çıkarmama ihtimali de yok denecek kadar azdı. 

Çok abarttığımı hatırlamıyorum ama ben bile bu tehlikeye karşı uyaran yazılar yazmıştım. Fakat bugün ABD seçimleri çok yaklaşmışken anlaşılıyor ki, yapay zekâ yardımıyla üretilen materyalin sanıldığı kadar oyun değiştirici bir etkisi olmadı. Elbette kesin konuşmak için seçimlerin sonuçlanmasını beklemek gerek ama öncesinde bu şüpheyle yapılan tartışmalar bile yok denecek kadar az. 

Yapay zekânın seçimler üzerindeki etkisi nasıl abartılıyor? 

Bir önceki paragraftaki iddia benim kişisel gözlemlerimi de içeriyor. Ancak kişisel gözlemlerimi yazabilecek cüreti saygın akademisyenlerin MIT Technology Review’e yazdığı bir makale sayesinde buluyorum. 

Makalenin başlığı ve spotu şöyle: “Yapay zekânın seçimler üzerindeki etkisi abartılıyor. Ve yapay zekâya odaklanmak bizi demokrasiye yönelik daha derin ve uzun vadeli tehditlerden uzaklaştırıyor.” 

Felix M. Simon, Keegan McBride ve Sacha Altay tarafından yazılan makale yine Simon ve Altay’ın Hugo Mercier ile birlikte Harvard Kennedy School’un Misinformation Review’e yazdığı geniş bir bilimsel değerlendirme yazısındaki argümanlara dayanıyor. 

Buna göre üretken yapay zekâ ile birlikte yanlış bilginin miktar ve kalitesinin arttığı, kişiselleştiği ve mantıklı gelen yanlış bilginin arttığı argümanları ve etkileri daha fazla kanıta muhtaç. Yani yazarlar bu endişeleri abartılı buluyor. 

Dahası bunu yeni teknolojileri çevreleyen eski ve geniş ahlaki panik geleneğinin devamı olarak görüyorlar. Yeni teknolojiler söz konusu olduğunda bu tür panik anlarının insanların saf olduğu şeklindeki yanlış varsayıma dayandığını savunuyorlar. 

Kimseyi aptal zannetmeyin

Bu gözlemler benim de aklıma yatıyor. Çünkü 20 yıldır iletişim sektöründe çalışan bir profesyonel olarak, kitleleri kandırmanın, hele ki bunu sürekli yapmanın imkânsız olduğunu tecrübeyle biliyorum. 

Burada özellikle siyaseti analiz ettiğini sanan kahvehane filozoflarının sık düştüğü bir yanılgı var. Çoğunlukla ortada bir “çıkar veya zihniyet ortaklığı” olduğunu unutuyorlar. 

Bir söyleme kanmakla, kanmaya gönüllü olmak orasında fark var çünkü. Modern reklamcılığın duayenlerinden David Ogilvy’nin “Tüketiciyi aptal zannetmeyin, çünkü o sizin karınızdır” sözü bu konuda oldukça öğreticidir. 

Medya profesyonellerinin açmazı ve tuzağı

Akademisyenlerin gözleminden ayrı olarak, girişte de bahsettiğim gibi ben medya profesyonellerinin açmazını önemli bir etken olarak görüyorum. 

Kendimden yola çıkayım. Haftada iki kez bomboş bir ekranı açıyor ve orayı yazıyla doldurmak durumunda kalıyorum. Her yazının bir derdi olacak haliyle. Bir şeyi kendinize mesele etmiş olmanız gerekiyor ki yazı çıksın. 

Yazarlık yahut gazetecilik bir meslek olduğu zaman, bugün aklıma bir şey gelirse yazarım gelmezse bugün yazmayıveririm gibi bir lüksünüz olmuyor. İşte o sayfayı bir meseleyle doldururken zoru tercih etmek var, kolayı tercih etmek var. 

Ürettiğiniz yazı ya da haberin muhatabına ulaşması için konu seçimi önemli. Seçtiğiniz konuyu nasıl anlattığınız daha önemli. Burada çarpıcılık tuzağı devreye giriyor. Sonrası tamamen sizin kişisel hırslarınıza ve etik değerlerinize bağlı. 

Birkaç zayıf iddiaya dayanarak “İşte yapay zekâyla kaybolacak meslekler,” “yapay zekâ seçim sonuçlarını belirleyecek” gibi çarpıcı başlıklar atıp yazıya/habere girişebilirsiniz. 

Bu algoritmik yarışta daha öne çıkmak için çoğunluk da bunu yapıyor haliyle. Öyle olunca da abartılar bir anda gerçeklik gibi güç kazanıyor. 

Nihayetinde insanlar ya yaşayıp öyle olmadığını görüyor ya da bilim arkadan yetişiyor. İşte özellikle yeni medya akışında günlük haber, yazı, paylaşım tüketiminde bu gerçeği hep akılda tutmak gerekiyor. 

Bir sayfayı her gün değil, her an yeniden doldurmayı meslek edinmiş olanlar abartmaya eğilimlidir. 

Abartıyla yalan arasında fark var elbette ama kısa vadede ikisi aynı kapıya çıkabilir. 

O kapıyı açmadan önce kapı deliğinden dikkatlice bakabilmek ümidiyle… 

Paradoksal olarak kendimin de içinde bulunduğu meslek grubuna karşı sizi uyardığımın farkındayım ama bu işte yalnız değiliz. Bu gidişi değiştirmek için karşılıklı anlayış ve bilinçlenmeye ihtiyaç var.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.