Çocukların ‘ekran bağımlılığı’ mı daha kötü, ebeveynlerin suçluluk duygusu mu? 

15 Eylül 2024

Kırk yılın başı arkadaşlarınızla bir yere gitmişsiniz. Çocuklar da var. Tatlıydı, dondurmaydı, limonataydı ilk dakikaları kolayca atlatıyorsunuz. 

Sonra çocuğun sağlı, sollu atakları başlıyor. Tam o anda çantadan tablet çıkıyor. Sonra çocuk veya çocuklar tablete gömülüyor ve ebeveynin huzur dakikaları başlıyor. 

Dışarıdan bakanların ayıplayacağı bir durum. Kimileri için ayıplamak zevktir nitekim. Bakar bakar, akıl verirler. Çocuğu yaşadığı çağdan soyutlama pahasına katı kurallar koyarlar. Sonra o kuralı koymayanları suçlarlar. 

Bu konularda ahkâm kesen çok olduğu için genellikle buralara girmemeye çalışıyorum. “Ebeveyn goygoylama sektörü”nün hassas dengelerini sarsarsam fena paralanırım, biliyorum. Gelgelelim 7,5 yaşında bir çocuk babası olduğum için de bu konuların çok dışında kalamıyorum. En azından ciddi yayınları, kitapları, araştırmaları takip etmeye çalışıyorum. 

Basmakalıp tavsiyelerle kafa ütüleyen kimi sözde uzmanları da “hadi oradan be!” serzenişiyle (gerçekte bu kadar kibar ifade etmiyor olabilirim) geçiştiriyorum. Gerçeklikten çok kopuk olan uzmanlar var çünkü. 

Ya hiç hayatlarında çocuk görmemişler ya da 1950’li, 60’lı yılların literatüründen kopamamışlar. 

Ebeveynin stresi odakta 

Kaliforniya Üniversitesi’nde İletişim Profesörü olan Robin Nabi ve arkadaşlarının, odağı çocuklardan ziyade ebeveynlere çevirmesi bu nedenle dikkatimi çekti. 

Nihayetinde çoğunluk ‘kutsal çocuğa’ odaklı. Robin L. Nabi, Lara N. Wolfers ve Nathan Walter’ın araştırmaları, çocukların özellikle pandemi döneminde arşa varan ekran kullanımı karşısında ebeveynlerin yaşadığı strese ve suçluluk duygusuna odaklanmış.

 Araştırmaya göre, ebeveynlerin %73’ü suçluluk duygusu bildirirken, %48’inde bu suçluluk hissini orta ve yoğun şiddette yaşıyormuş. Bu suçluluk duygusunun yarattığı stres de haliyle çocukla ebeveyn arasındaki ilişkileri bozan bir faktör. Tableti verseniz ayrı dert, vermeseniz ayrı dert yani.

Suçluluk sabit, ekran süresi değişiyor

Araştırmanın daha ileri safhalarında ortaya çıkan sonuçlar biraz daha şaşırtıcı. Çünkü ebeveynin yaşadığı stresin ve hissettiği suçluluğun boyutu, çocuğun ekranla geçirdiği süreden bağımsız çıkmış. Yani çocuk ekranla uzun süre de geçirse, kısa süre de geçirse stresin oranı sabit. Demek ki asıl sorun ekranın niteliğinden ziyade varlığı. 

Artık ekranların olmadığı bir çağda yaşamadığımıza göre bu stresle başa çıkmanın yolunu bulmak zorundayız. Ekranlar hep olacak, olmadı korneamıza lens olarak yerleşecek. Ateşin icadı kadar geri alınamayacak bir kesinlik. 

Araştırmadan çıkacak ders

Araştırmacılardan Robin Nabi, sonuçlarla ilgili The Conversation’a yazdığı bir yazıda bu suçluluk duygusundan bir ders çıkabileceğini belirtiyor. Ona göre, çocuğun ekran bağımlılığının sonuçlarına odaklanmak doğru olabilir. 

Örneğin; çocuğunuz ekranda fazla vakit geçirdiği için ödevlerini mi yapmıyor? Egzersiz yapma konusunda sıkıntılar yaşayıp çok mu hareketsiz kalıyor? Yoksa bu konularda bir problemi olmamasına rağmen siz sadece ekranla fazla zaman geçirdiği için mi endişeleniyorsunuz? 

Yani çocuğun ekran kullanımına müdahaleniz ya da bununla ilgili suçluluk duygunuz sadece “iyi ebeveyn” olma telaşından mı kaynaklanıyor yoksa çocuğun gerçekten abartmasından mı? 

Çocuk hastalandığında kuralları gevşetip daha fazla ekranla oyalanmasını istediğimiz bir ânı düşünelim örneğin. O an nasıl çocuğun kendini daha iyi hissetmesi durumu öne çıkıyorsa, bu durum çocuğun hasta olmadığı diğer zamanlar için de geçerli olabilir. 

Tamam ekran kötü ama ekrandaki ne? 

İkinci bir durum çocuğun ekranda ne izlediğinden bağımsız olarak koyulan ekran kısıtları. Bir şeyler mi öğreniyor, sosyal bağlantı mı sağlıyor, oyuncaklarıyla oynamak için ilham mı alıyor? Ayrıca izlediği şey ne? 

Stresli geçen bir okul gününden sonra rahatlamasına yardımcı oluyor olabilir mi bu ekran seansı? Belki ödevlerini yapmadan önce buna ihtiyacı vardır, kim bilir? 

Bir de diğer taraftan bakalım? 

Avustralya’da 16 yaşından küçüklere sosyal medya yasağının gündeme gelmesiyle ilgili haberleri okumuşsunuzdur. Ekran karşısında geçen sürenin büyük bir bölümü sosyal medyada geçtiği için bu önemli. 

Geçen ay bu köşede ABD’de çocukların sosyal medya kullanımıyla ilgili yeni yasaların hazırlıklarından bahsetmiştim. O yazıyı okuyanlar asıl vurguyu ‘bağımlılık’ üzerine yaptığımı hatırlayacaktır. 

Ekranın ve ekranda geçirilen sürenin ötesinde platformun “bağımlılık” yapacak şekilde tasarlanması asıl sorun. Çocukları ekranlardan tamamen uzaklaştırmamalıyız evet ama o ekranlarda meşgul oldukları şeyin tasarımını bağımlılıktan uzaklaştırabiliriz. Yani bu konuda duyulan suçluluk daha organize bir harekete dönüşebilir. 

Çocuk elinden tableti bırakamıyorsa bunun suçlusu siz veya çocuğun kendisi değil, platformları öyle tasarlayanlar olabilir. 

Teknoloji liderleri ne yapıyor? 

Madem konu buraya geldi, o meşhur örneğe gidelim. Yani platformları tasarlayan teknoloji liderlerinin kendi çocuklarının teknoloji kullanımına ilişkin yaklaşımına. 

TikTok CEO’su Shou Chew çocuklarının TikTok kullanmasına izin vermiyor örneğin. Meta’nın kurucusu Mark Zuckerberg çocuklarının ekran süresine ciddi kısıtlar kısıtlar getirmiş. Ergenlerin favori uygulaması Snap Chat CEO’su Evan Spiegel ise 7 yaşındaki çocuğunun ekran kullanımınca haftalık 90 dakika sınır koymuş. 

Sanmıyorum ama bu bilgileri ilk kez duyuyorsanız tabii yazının ilk bölümünde aktardığım araştırma verileri ve tavsiyelerin aksine suçluluk duyguları yine tavan yapmış olabilir. “Bu ne böyle roller coaster gibi yazı diye?” isyan ederseniz kızmam açıkçası. 

Ancak ben bunu sadece bu insanların ne yaptıklarının farkında olduklarının itirafı olarak okuyorum. Bize suçluluk duygusu ve stresi yaşatmalarına izin vermemek de elimizde. Bu suçluluk duygusu, felaket tellalı bazı uzmanların peşine takılmadan da daha organize bir sivil toplum mücadelesine de dönüşebilir. 

Belki çocuğu ikna edecek olan başka bir çocuktur

Ayrıca mücadele sadece ebeveyn ile çocuk ya da ebeveyn ile düzenleyici kurumlar arasında da geçmeyebilir. 

Avustralya Ulusal Üniversitesi’nden Faith Gordon’un “dijital kardeşlik” ve “akran liderliği”yle ilgili önerileri önemli. Gordon, yaptığı araştırmaya dayanarak özetle diyor ki, bazı çocukları diğer çocukların dijital ortamda haklarını koruma ve onları doğruya yönlendirme konusunda teşvik edebiliriz. 

Benzer önerileri daha önce de başka kaynaklardan okumuştum. Lider karakterli çocukların, eğitim ve yönlendirmeyle akranlarını bu konuda dönüştürebileceğine ilişkin bir yaklaşım da var. Çocuğun ekran süresini azaltamadığı için suçluluk duyan bir ebeveynlerin imdadına başka bir çocuk yetişebilir yani. 

Elbette bunun için de eğitim sisteminin buna yön verecek şekilde dönüşmesi gerekiyor. Yasaklar geçerim diyorsanız ayrı tabii. O zaman da suçluluk duygusundan azade olmayacağınızı düşünüyorum. 

Kısa vadede değilse bile uzun vadede yine suçluluk olacaktır. Çocuğunuzla bozulan ilişkiniz de cabası.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.