‘Fatih Terim Fonu’ diye bilinen operasyon, bu sıra herkesin eğlencesi olmuş durumda. Konuyla ilgili espriler yapıyor, capsler hazırlıyor veya paylaşıyor, toplum olarak ‘schadenfreude’nin* zirve noktalarında geziniyoruz.
Her gelen yeni bilgi, ses kaydı ve detay, en ilgisizleri bile konunun içine çekiyor. Bu haberleri yakından takip etmenin motivasyonu, insana kendini bir parça zeki hissettirmesi olabilir.
İçten içe, “hiçbir zaman o kadar param olmadı ve olmayacak ama en azından böyle dolandırılmayacak kadar aklım var” diyerek rahatlayan çoktur. “Abi inanamıyorum, elden milyon dolarlar teslim edip, peçete gibi kâğıt parçalarına, promosyon defterlere yazı almışlar” şaşkınlığı bir tarafta, “işte açgözlülüğün, eldekine tamah etmemenin sonu” gibi kıssadan hisse çıkaran yorumlar diğer tarafta duruyor.
Zenginin malı, züğürdün en az bir yıllık geyik muhabbeti stoklarını tazeliyor.
Biraz düşününce, bu özgüvenli ve bol neşeli halin, dolandırıcıların en çok hoşuna gidecek şey olabileceğini tahmin ediyorum. Çünkü bana kalırsa, iyi bir dolandırıcılık hikâyesi, dolandırılmayı hiç aklından geçirmeyecek kadar kendinden emin en az bir kişiye ihtiyaç duyuyor.
Bilinen en ünlü dolandırıcılardan Frank W. Abagnale’in söyledikleri de bunu destekliyor. Yaşam hikâyesi Steven Spielgerg’in yönettiği Catch Me If You Can filmine konu olan ve beyazperdede Leonardo Di Caprio tarafından canlandırılan bu ünlü dolandırıcı açık konuşmuş: “Kim olduğunun bir önemi yok. Herkes dolandırılabilir. Yani dolandırabileceğimi biliyorum. Herkes dolandırılabilir. Dolayısıyla hedefin yalnızca kolay kandırılabilen ve gerçekten zeki olmadığını düşündüğünüz biri olması gerekmez. Herhangi biri olabilir.”
Can Öz ile birlikte hazırlayıp sunduğumuz Yeni Medya 451 podcastin Çevrimiçi Dolandırıcılık bölümüne çalışırken iyice emin olmuştum ki, teknoloji dolandırıcılık işini kimsenin kolay kolay kaçınamayacağı bambaşka bir seviyeye taşımış.
Deepfake ile ses kopyalamadan dolandırıcılık için özel geliştirilmiş yazılımlara, sahte iş tekliflerinden duyguları manipüle eden flört sitesi dolandırıcılıklarına kadar tespit edilmiş en az 17 farklı çevrimiçi dolandırıcılık türü var.
Örneğin; deepfake ses kopyalama dolandırıcılıkları yaygınlaştığı için her ailenin önceden kararlaştırılmış bir güvenli bir kelime ya da cümlesinin olması gerektiği artık bir önlem olarak dillendiriliyor.
Yani telefonun diğer ucundaki yardım isteyen sesin eşinize, çocuğunuza veya bir yakınınıza ait olduğunu düşünseniz bile, gerçekten zor durumda olduğunu anlamınızı sağlayacak güvenli kelime ya da cümleyi söylemesini beklemekten söz ediyorum. Yoksa asla karşılaşmayacağınız biri tarafından dolandırılabilirsiniz.
Çevrimdışı çağın efsanelerinden olan Frank W. Abagnale de yukarıda bahsettiğim röportajda buna dikkat çekiyor ve “nerede azizim o eski vicdanlı dolandırıcılar?” noktasına geliyor.
Özetle diyor ki, “50 yıl önce ben bu işi yaptığımda, dolandıracağım insanla karşı karşıya gelir, önce bir güvenini kazanırdım. İşin içinde duygu vardı, o nedenle kimseyi tamamen parasız bırakmazdım. Bugün dolandırıcı Moskova’da bir dizüstü bilgisayar başında oturan asla görmediğin ve tanımayacağın bir kişi olabilir. Bu yüzden işin içinde hiç şefkat yok. Son kuruşunuza kadar alabilir.”
Yani namlı bir dolandırıcıyı bile korkutacak kadar karanlık bir ortamın içindeyiz Öyleyse her adımda dikkatli olmak gerekiyor. Peki dolandırıcılıktan kaçınmak için nelere dikkat etmek gerekir?
1-Ben de dolandırılabilirim farkındalığı: Birinci adım az önce bahsettiğim gibi “ben dolandırılacak kadar aptal değilim” özgüveninden çıkmak. “Ben de dolandırılabilirim” farkındalığıyla hep tetikte olmak gerekiyor. Bu, aynı zamanda dolandırıldığında utanıp kimseye bahsetmeme psikolojisinden de insanı çıkarabilir. Çünkü biliyoruz ki, birçok dolandırılma vakası, insanlar en yakınlarına bile anlatmaya utandığı için karanlıkta kalıyor ve haliyle adli mercilere yansıtılamıyor. Fatih Terim Fonu nedeniyle dillere düşen ve alay malzemesi yapılanlar, bundan sonraki olası dolandırıcılıklarda insanlarda bir gizleme isteği bile yaratabilir.
2-Aciliyet içeren uyaranlara dikkat: Fatih Terim Fonu’nun şu ana kadar bildiklerimiz ışığındaki baş kahramanı Seçil Erzan’ın ses kayıtlarında da rastlıyoruz: “Bugün son gün, son saatler” şeklindeki aciliyet vurgusu. Bu aciliyet vurgusu, sadece sınırlı sayıda kişiye sunulan gizli bir fon olduğu bilgisiyle birlikte servis edilince de ölümcül bir ikna silahına dönüşmüş. Zaten online alışverişin de en çok kullandığı taktiktir bu. Teklif birkaç dakikalık veya saatlik geri sayan sayaçla sunulur, yarın yenilenmeyecekmiş gibi tek tek azalan stok sayısı bilgisi verilir vs. Çünkü bilinir ki, zaman baskısı insanların mantığını ikinci planda bırakır, duygular devreye girer ve alışveriş tamamlanır. Satış ve pazarlama bir dolandırıcılık işi değil elbette ama dolandırıcılıktan ilham aldığı bazı karanlık desenler var maalesef.
3-Otorite Baskısına Dikkat: Pek çok dolandırıcılığın ortak noktasında bir otorite baskısı var. Kendilerini devlet görevlisi, vergi memuru, kolluk kuvveti veya bankacı gibi tanıtan dolandırıcı, bu meslek gruplarına duyulan, güven ve/veya korkuyu ustalıkla bir enstrümana çevirebiliyor. “Ben buna düşmem” demeyin, çünkü hikâye sizin eğitim ve referans çerçevenize göre son derece kompleks bir şekilde hazırlanabilir. Bazen hiç ihtimal vermediğiniz eğitim düzeyindeki insanların adeta bir akıl tutulması yaşayarak dolandırıcılık mağdur olmaları da çoğunlukla bununla ilgili.
4-Duygu Manipülasyonuna Dikkat: Haksız trafik cezası yediği ya da gaspa uğradığı için çocuğuna ilaç alamayan taksi şoförü, yurtdışından gelip türlü talihsizliklere uğrayarak parasız kalmış ve duty-free’den aldığı parfümleri (sahte elbette) satmaya çalışan görevli vb. Öncesinde biraz konuşup tanıyarak duygu frekansınızı anlayan ve yakınlık kuran dolandırıcının yapabileceklerinin sınırı yok. Sadece vicdan duygunuz da değil, açgözlülük ve korku gibi insani ve bilişsel zaaflarınız da bu grubun içinde. Açgözlülükten dolandırılanlara çok üzülmüyorum ama çok duygusal bir atmosferin içinde kaldıysanız, kendinizi sorgulamaya başlamak ve toparlanıp ‘taş kalpli’ moduna geçip bir daha düşünmek en doğrusu. Yanılma payı elbette var ama bu sonradan telafi edilebilecek bir yanılgı bence.
Bir mini kılavuz hazırlamış oldum ama esas düşüncem şu ki, bu iş için bir kılavuz hazırlamak da bir paradoks. Çünkü bu iş, kılavuzumu okudum, artık dolandırılmam denilecek bir iş de değil.
Charles Darwin evrim teorisi çalışmalarında bahseder. Doğada canlılar, birbirlerini kandırarak, birbirlerine tuzaklar kurarak, doğal seçilim dediğimiz bir süreçle ayakta kalıyor.
Yani dolandırma ve dolandırılma aslında bir varoluş biçimimiz. “Dolandırılıyorum, dolandırıyorum o halde varım!” desek yeri. Her zaman bunun farkında olmak, yazılacak her kılavuzdan daha değerli. Kılavuzları hep güncellemek gerekir ama bu bilgi doğanın tarihi kadar eski.
*Almanca, başkalarının başına gelen talihsizliklerden keyif alma hissi.