‘Faruk’ adlı bir film ve o üzerine pek konuşulmayan sorunumuz

28 Ağustos 2024

Faruk adlı bir film. Aslı Özge yönetmiş. Mubi’de geçen cumartesi gösterime girdi. Daha önce Berlin Film Festivali’nde Panorama bölümünde gösterilmiş. Sinema yazarlarından da (FIPRESCİ) en iyi film ödülü almış. 

Filmin fragmanını bir süredir görüyordum. Kentsel dönüşüm meselelerine değindiğini de okumuştum. Bu nedenle beni daha çok, çocukluğumun geçtiği apartmanın kentsel dönüşüm nedeniyle yıkılmış olması gerçeğinden vuracağını düşünüyordum. O pürüzlü duvarlarına elimizi sürttüğümüzde hatıraların da dokusunu hissettiren yapıların birden yok olup gitmesi ağır bir deneyim haliyle. 

Ne var ki Faruk filmi beni oradan vuramadı. Yine ters köşe yakalandım. Daha çok 90’lı yaşlarını süren ana karakter Faruk’un yaşlı yalnızlığına takıldım. Kızı yuvadan uçmuş, eşi dünyadan erken göçmüş bir Faruk var filmde. 

Televizyon karşısında yalnız başına geri sayarak yeni yıla girdiği bir sahne var ki asıl orada darmaduman oldum. Tam da yalnız değil aslında o gece. Belli ki birileri varmış ve erken gitmiş. Faruk Bey Amca’nın yalnız başına geri sayarak yeni yıla girişini ve sonra televizyondaki dansöze karşı kıvırtarak oynamasını izliyoruz. Haliyle gülümsetiyor ilkin. Hani bazen ağız dolusu gülerken birden durup ağlamaya başlar ya insan, tıpkı öyle bir duygu gelip yokluyor sonra. 

Filmde öyle bir şey olmuyor tabii. Faruk Bey Amca halinden ve o anki yalnızlığından memnun gibi. Pırıl pırıl gözlerle oryantal Asena’ya ve ardından gelen meşhur iç çamaşırı defilesine dalıp gidiyor (hem de ne dalmak). 

Bütün bu eğlenceli anlatıma rağmen, Oktay Rifat’ın“güzel şeyler düşünmeme rağmen / ağlamak geliyor içimden” dizelerindeki gibi bir şey oluyor. İyi filmlerde gösterilenle hissedilen aynı şey değildir ve bu daha çok koyar ya insana hani. Sinemanın gücü de zaten en iyi böyle anlarda anlaşılır. 

‘Film içinde film’ tekniğiyle çekilen Faruk filmi, gerçekle kurgu arasındaki duvarı daha başından yıksa da yeni bir gerçeklik yaratıyor. O gerçeklik de işte şimdi oturup bana bu yazı yazdırıyor. Yaşlı ve yalnız bir tanıdığı yenice ziyaret etmiş ve derdiyle dertleniyor gibi.

Faruk filminin ana ekseni yalnızlık mı?

Faruk filminin ana ekseninde yalnızlık yahut yaşlı yalnızlığı yok. Bilakis yaşlılıkta, önceden sahip olduklarına yani geçmişine tutunan bir baba ile geleceğine tutunmaya çalışan kızının çelişkisine odaklanıyor. Bunu da ‘kentsel dönüşüm’ gibi şu anda ülkenin her yerine hâkim olan bir fon üzerinde yapıyor. 

Kentsel dönüşümün bu kadar her yerde olup da bu kadar az işlenen bir konu olması filmi zaten başka bir yere koyuyor. Aslı Özge’nin bunu dert etmesi çok değerli. 

Ancak ben söylediğim gibi filmin o tarafında değilim. Filmi yalnızlık hatta yaşlı yalnızlığı üstünden okumak benim işgüzarlığım. Faruk Bey Amca’nın yalnız başına yürüdüğü, oturduğu ve boyunu aşan bazı şeyleri halletmeye çalıştığı o kadar çok sahne var ki, bu da beni tetiklemiş olabilir. 

Türkiye’nin yalnızlık sorunu

Yavaş yavaş kırılıyor mu bilmiyorum ama Türkiye’de huzurevi kavramı ve onun toplumsal algısı beni hep rahatsız eder. Çünkü “annesini yahut babasını huzurevine attı” diye çarpık bir anlayış hakimdir. 

Bu yüzden yaşam koşullarının çok ağırlaştığı, bütün çocukların evden ayrıldığı, eşlerin, arkadaşların öldüğü yaşlarda, sırf ‘huzurevine atılmış olma’ algısı oluşmasın diye yapayalnız kalır insanlar. Halbuki yaşlı evlerinde akranlarıyla sosyalleşip bu yalnızlığı dönüştürmek mümkündür. 

Nedense, onun yerine sadece evlerini dönüştürmeyi seçiyor insanlar. Sanki yalnızlık insanın içinde bir deprem etkisi yaratmıyormuş gibi. Geçen şubat ayında Selçuk Şirin, Oksijen’de bir IPSOS araştırmasına referansla yalnızlık pandemisi hakkında yazmıştı. Türkiye’de yalnızlık çekenlerin yoğunluğu ilk kez o yazıyla dikkatimi çekmişti. 

Yaşlı veya genç Türkiye’nin %54’ü kendini çok yalnız hissettiğini ifade etmiş. Bu oranın Almanya’da %36 ve Japonya’da %23 gibi Türkiye’nin çok gerisinde olması daha da şaşırtıcıydı. Ben hep bizim daha sosyal bir toplum olduğumuzu düşünürdüm çünkü. 

İstanbul’da tek başına yaşayanların sayısının bir milyona yaklaşması da yine bu yazıyla öğrendiğim başka bir şaşırtıcı veriydi. 

İngiltere’de bir ‘Yalnızlık Bakanlığı’ olduğunu biliyor muydunuz?

Belki ilk kurulduğu zaman duymuşsunuzdur. İngiltere’de 2018’in sonlarından bu yana yalnızlıktan sorumlu bir bakanlık var. Sonradan Japonya’da da kuruldu. Ne var ki, geçen altı yılda İngiltere’deki bakanlık araştırmalarla hissedilir bir fark yaratmamış. 

Örneğin; 2017-2018 yılında bir hükümet anketi yetişkinlerin %6’sının her zaman veya sık sık kendini yalnız hissettiğini ortaya koymuş. Bakanlığın faaliyette olduğu beş yılın ardından 2023 Aralık ayında yapılan bir araştırmada bu oran %7 çıkmış. 

“O zaman ne işe yaramış bu bakanlık?” diye sorabilirsiniz. Belki de ilerleme hızını durdurmuştur kim bilir? 

Yalnızlık Bakanlığı’nın asıl başarısı

Ancak İngiltere’nin mevcut Yalnızlık, Eşitlik ve Sivil Toplum Bakanı Scott Andrew’e göre bakanlığın asıl başarısı perspektifi genişletmesi. Çünkü zamanla fark etmişler ki, başlangıçta yaşlı yalnızlığına odaklansalar da gençler yaşlı nesillere göre daha yalnız hissediyormuş. Kadınlar erkeklerden daha yalnız hissediyormuş. 

Kırsalda nüfus yoğunluğu azaldıkça yalnızlığın artmasını beklemek de yanılgıymış. Yoksulluk, yalnızlık sorunu için nüfus yoğunluğundan daha önemli bir faktörmüş. Bu nedenle yalnızlıktan sorumlu bakanlık, İngiltere’nin en yoksul 27 bölgesinde nesiller arası arkadaşlık hizmetleri gibi projelere 19 milyon sterlin harcamış. 

Bir de şimdi Türkiye’de yoksulluk yüzünden evden çıkamaz hale gelen emeklileri düşünün. Yoksulluk yüzünden sosyalleşememenin yarattığı psikolojik yıkım ayrı bir sorun olarak karşımıza çıkabilir. Yerel yönetimlerin bu konuda “emekli evi, kahvesi” gibi projeler geliştirdiğini biliyorum ama yeterli olur mu tartışalım. 

Yalnızlık bir halk sağlığı sorunu

Bütün bunların Faruk filmiyle ne ilgisi var diye sorulabilir. Sinema yazarı olmadığım için Faruk filminin eleştirisini yazacak değilim haliyle. Faruk’un bende tetiklediği soru ‘yalnızlık’ oldu. 

Evler dönüşebilir çünkü ama insanlar dönüşüp yeniden sosyal hayatın içinde olmanın yolunu bulamıyor. Böyle olunca, başta yaşlılarda olmak üzere yalnızlık diye bir halk sağlığı sorunu ortaya çıkıyor. 

Ekonomik krizin, açlığın söz konusu olduğu yerde böyle sorunlar biraz lüks geliyor olabilir tabii, ama ikisi birbirinden bağımsız konular değil bence. Hani Faruk Bey Amca filmin bir yerinde televizyonda açık haber bültenine bakıp “bir haftadır haberleri dinliyoruz aynı bok, yani bunu dinlemekte ne mana var?” diye isyan ediyor ya işte o hesap. 

Hep aynı şeyleri tartışıp durmak yerine, bu güzel film vesilesiyle yalnızlık sorunumuz üzerine de düşünelim istedim. Çarşıda pazarda pahalılığın haberi her gün yapılıyor nasılsa.

10Haber bültenine üye olun, gündem özeti her sabah mailinize gelsin.