Türkiye’de Instagram’a erişim engellendiği sırada yurtdışındaydım. Türkiye gündeminden bir süre uzak kalmak gibi saf hayallerim bile vardı. Dolayısıyla bende Instagram kapanmadı haliyle. Yani yasağın başladığını kendi imkanlarımla anlayamadım.
Fakat Whatsapp’tan gelen “yasak hakkında ne düşünüyorsun, gerekçesi ne?” sorusuyla anında gündeme dahil edildim. Sonradan dahil olduğumu hiç çaktırmadan hemen çok bilmiş bir tweet bile attım: “Instagram kapatma kararını şöyle düşünün: İstedikleri zaman kapatmak için gerekçe var. Sadece uygulamıyorlar. Böyle zamanlar, “istediğimiz zaman yapabiliriz”i kendilerine de hatırlatmak için bir fırsat. Ancak orada öyle bir ekonomi dönüyor ki fazla direnebileceklerini düşünmüyorum. AVM’leri kapatmak gibi bir şey bu”.
Bu tweeti köşelerinden sündürüp bir köşe yazısına dönüştürmek de olasıydı. Genelde Türkiye’de köşe yazısı deyince de bu anlaşılır zaten. Bence bu okurun vaktini gasp etmekten başka bir şey olmaz. Olayın bu kısmını hızla geçeceğim.
Madem Türkiye gündeminden kaçamıyorum, ben de bunun intikamını sizi Türkiye gündeminden biraz kaçırarak almaya çalışacağım. Evet, yasak kötü. Nedeni bile tam olarak belli değil. Her kafadan ses çıkıyor; katalog suç iddiaları bir tarafta, Haniye suikastıyla ilgili paylaşımların sansürlenmesine misilleme iddiaları diğer tarafta.
Yukarıdaki tweet benim bu konudaki görüşümü içeriyor ve daha fazla top çevirmek istemem. Asıl yazmak istediğim böyle bir zamanda hiç yazmak istemeyeceğim ama asıl yazmam gereken gerçekler: Bu mecralar kesinlikle böyle keyfi kararlarla kapatılmasın evet. Fakat bu halleriyle de olacak gibi değiller. Bunu da kabul etmemiz gerek ki, konuyu kilitleyen paradoks da bu zaten.
Geçen salı ABD Senatosu, İngilizce’si KOSA diye kısaltılan Çocukların Çevrimiçi Güvenliği Yasası ve COPPA 2.0 diye kısaltılan Çocukların ve Gençlerin Çevrimiçi Gizliliği Yasası’nı onayladı. Yasanın ABD’de siyasi yelpazenin iki kutbunun uzlaşısıyla geçmesi önemli. Yine de bu onay, yasanın yürürlüğe girmesi anlamına gelmiyor. ABD sistemi gereği, bir de Temsilciler Meclisi’nden geçmesi gerekecek. Yani biraz daha yolu var.
Bu iki yasa da ABD’de uzundur tartışılan ‘sosyal medyanın zararları’ başlığının tüm önemli unsurlarını içeriyor. Bu yasalar üzerinde de bir tartışma bulutu olduğunu belirtmeliyim. ABD’deki bazı hak savunucu gruplar, yasayla gelecek yeniliklere şüpheyle yaklaşıyor. Hatta daha net şekilde “sansür yasası” olarak tanımlayanlar da var.
Genel endişe şu: Yasa hükümlerinin nasıl uygulanacağı konusunda eyalet başsavcılarına fazla yetki veriliyor ve bu durum keyfi bir sansüre dönüşebilir.
Bize tanıdık gelen bir endişe bu. Elbette sansürle koruyucu düzenleme arasındaki sınır iyi düzenlenmeli ama bence zarar verici içeriğin ötesinde bir sorun var. Hatta zararlı ve yasadışı içerik tali bir sorun bile olabilir. O da platformların bağımlılık yapıcı tasarımı. Bunun çözümü kesinlikle sansür değil. İşte bu yasada da bu bağımlılık verici tasarıma ilişkin düzenlemeler var ve asıl bunların üzerinde durmamız gerek.
Vox’ta Adam Clark Estes, daha önce benim de defalarca yazıp farklı yerlerde konuştuğum “bağımlılık yapıcı özellikleri” bu yeni yasalar bağlamında incelemiş. Buna göre KOSA, çocukların burada çok fazla zaman harcamasını önlemek için platformların tasarım şeklinin değiştirilmesine yönelik bir hüküm içeriyor.
Aslında sosyal medya platformlarının tasarımı kumarhanelerdeki slot makinelerinin tasarımına çok benziyor. Her platform kendilerinde geçirilen süreyi maksimize etmek istiyor. Çünkü bu daha fazla reklam göstermek ve daha fazla veri toplamak demek.
İşte ABD’deki yasa bu tehlikeli tasarımla da mücadeleyi amaçlıyor. Yetişkinler belki kendilerini bir yere kadar koruyabilir belki ama çocuklar söz konusu olduğunda bu iş kritik bir hale geliyor. Kaldı ki, yetişkinlerin de kendini koruyamadığı pek çok örnek var.
Çoğumuz fark etmişizdir. Telefonu elimize alır ve bazen birkaç saatin nasıl geçtiğini hiç anlayamayız. Bunu kendi zaafımız olarak görmeye yatkınız ama bu bir tasarımın sonucu. Yasak ve sansür gibi aşırı önlemlerden önce bunun farkındalığını kazanmamız gerek.
O zaman bu bağımlılık yapıcı özelliklere yakından bakalım. Örneğin; otomatik oynatma. Videolar biz kapatmadığımız sürece otomatik olarak oynamaya devam eder. Bir video, bir video daha, bir video daha. Bunu çok sorgulamayız. Hatta ayarlardan kapatabiliriz de ama bu kaç kişinin aklına gelir? Yetişkinlerin bile çoğunlukla aklına gelmiyor ki çocuğun nasıl gelsin?
Bildirimler ha keza. Kolayca kapatılabilirler ama kapatmadığınız sürece her bildirimde bir şeyleri kaçırıyorum korkusuyla platforma dönebilirsiniz. Bu yüzden özellikle çocuklar hiçbir şeyi kaçırmamak için bildirim döngüsünden kopmak istemeyebilir.
Sonra, yaratıcısı Eza Raskin’in bile sonsuz pişman olduğu “sonsuz kaydırma” özelliği. Sanki başından beri hep öyle sandığımız, kaydırdıkça sonsuza dek aşağı gidecekmiş gibi düşündüğümüz o ekran, aslında sonradan geliştirilmiş bir tasarım. Bize kaydırdıkça daha ilginç şeyler göreceğimiz duygusunu veriyor ve durmadan kaydırıyoruz. Sanki gündemle oynanan bir kumar gibi: Hadi kolu bir kez daha çevirelim ve daha kötü şeyler görelim. Çocuk psikolojisi söz konusu olduğunda bu durum çok daha kritik bir nitelik kazanıyor.
Amerikan Psikoloji Derneği (APA), bunu araştırmalarla destekleyen bir açıklama yayınlamış. APA’nın baş bilim sorumlusu Mitch Prinstein, “yetişkinlikte sosyal medya kullanımının beynin ödül merkezlerindeki aktivasyonla da bağlantılı olduğunu ancak iki temel farklılığın zararı azaltabileceğini” söylüyor. “Birincisi, yetişkinler akranlarından gelen geri bildirimlere daha az ihtiyaç duyar ve sabit bir benlik duygusuna sahip olma eğilimindedir. İkincisi, yetişkinlerin sosyal ödüllere verilen duygusal tepkileri düzenlemeye yardımcı olabilecek daha olgun bir prefrontal korteksi var.”
Buna gençlikteki onay alma dürtüsünü de ekleyince bağımlılıkla ilgili başka bir tablo çıkıyor.
Aslında bağımlılık yapma ihtimali olan değişkenlerin en önemlisi kişiselleştirilmiş algoritmalar. Yetişkinler üzerinde de tahrip edici etkileri var ve sürekli yazıyoruz. Bunu bir de çocukların savunmasızlığı çerçevesinde düşünmek gerek.
İşte ABD’deki yasa bunu yapıyor. Reşit olmayanlara kişiselleştirilmiş öneriler sunulmasını kısıtlıyor. Bu çok önemli. Çünkü örneğin; beden algısıyla ilgili sorunları olup yeme bozukluğuna sürüklenen bir genç, bunu destekleyen kişiselleştirilmiş önerilerle çevrelenirse başa çıkması iyice zorlaşacaktır.
Instagram kapalıyken bunları yazmanın biraz lüks olduğunu biliyorum. “Sırası mı şimdi?” diyenleri de anlıyorum.
Ancak suni tartışmalarla asıl konuya asla gelemediğimizi de bilmemiz gerek. Bir sosyal mecrayı tümden kapatmak hiçbir şeyin çözümü değil hatta güvensiz çözümlere yöneltip sorunu daha da büyütür.
Kapatmadan koruyucu önlemler almak gerekiyor. Çünkü Instagram dahil tüm büyük sosyal medya mecraları bu bağımlılık yapıcı tasarıma sahip. Sorunun asıl kaynağı da bu tasarım.
Umarım bir gün bunu da konuşmaya sıra gelir. Çünkü bizim çocuklarımız da bu mecraların ana vatanında doğmuş çocuklar kadar değerli.